Bu noktada, yüzyıllarca süren devşirme uygulamasının yaşattığı dramatik-trajik sahneler, tarihlerimiz yazmasa da gözler önüne geliyor. Kimi tarihçiler, Hıristiyan ailelerin çocuklarını, ileride paşa olacakları umuduyla ve seve seve verdiklerini ileri sürseler de, buna inanmak için adamakıllı saf olmalıdır.
Bir Hıristiyan ailenin, evladının din değiştireceğini, asker olacağını, savaşlara gideceğini ve güçlü bir olasılıkla öleceğini, sağ kalsa bile, bir daha yurduna dönmeyeceğini bilerek, gencecik oğlunun devşirilmesine olumlu bakması, olacak şey değildir. Nitekim Devşirme Kanunu'na yüzyıllarca boyun eğmiş ülkelerin tarihlerinde, biz abartma desek de, bunun tam tersi yazılmakta, trajik sahneler anlatılmaktadır.
Pençik ve devşirme oğlanları arasından seçildikten sonra Topkapı, Galata, İbrahimpaşa ve Edirne saraylarında, çok yönlü eğitimden geçirilen saray acemi oğlanlarına bu evrede “celeb” deniyordu. Bunlar arasından özenle seçilenler, huzura çıkartılıp padişahın da onayı alındıktan sonra Enderun'a yollanırdı. Ayrıca savaşlarda tutsak edilen soylu yabancı çocukları, iç oğlanları ya da Gılmanan-ı Enderun adıyla, Topkapı Sarayı'nın Enderun örgütüne alınırlardı.
Artık “dolamalı” olarak anılan gençler, önce “Büyük Oda” ve “Küçük Oda” denilen hazırlık sınıflarında eğitilirler; buradan da “Kaftanlı'”sanıyla Seferli, Kiler, Hazine odalarına ve nihayet en saygın konumdaki Hasoda'ya geçerek “zülüflü ağa” olurlardı. Bütün bu aşamalarda çok sıkı bir eğitim gördükleri gibi, bir yandan da padişahın özel hizmetlerini kusursuz bir biçimde yerine getirirler, müzik, spor, sahne gösterileri sergilerlerdi. “Çıkma” denen bir saray geleneğiyle de sırası gelenin içoğlanlığı sona erer, önemli dış görevlere atanarak saraydan ayrılırlardı.
Yorumlar
ilk defa duyduğum bilgiler vardı
O kadar da iyi bir şey değilmiş
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız