Birinci teoriye göre, hayvanların evcilleştirilmesi, tarımsal faaliyetten hemen sonra başlıyor. Fransız etnologlar, genel olarak bu teoriyi savunuyorlar. Tarlalardaki ürün, bazı hayvanların dikkatini ve iştahını kabartıyor ve tarlalardaki ürüne saldırmaya başlıyorlar. İşte bu noktada, iki ihtiyaç birden ortaya çıkıyor: Birincisi, tarımsal artığın tüketilmesi ve tarlalardaki artıkların temizlenmesi... İnsanoğlu bu ihtiyaca cevap vermek için köpek ve domuzu evcilleştirmeye başlıyor. İkinci ihtiyaç ise, tarlalardaki ürünün "hırsız hayvanlardan" (manda,inek gibi) korunması... İnsanoğlu bu hayvanları sağ yakalayıp evcilleştirmeyi, tarlaların çevresine çitler örmekten daha ekonomik buluyor.
Alman ekolünün savunduğu ikinci teoriye göre ise, hayvanların evcilleştirilmesi tamamıyla "batıl bazı inançlardan ve pratiklikten" kaynaklanıyor. Şöyle ki; ilk vahşi inekler, süt vermedikleri halde boynuzları hilal biçimindeki ayı anımsattığı için evcilleştirilmişlerdi. Yine atalarımız, vahşi kümes hayvanlarının yumurtasından yararlanmıyordu. Ama onların kendilerini sabahları bir saat gibi uyandırdıklarını da görmüşlerdi.
Bir grup etnolog ise, hayvanların evcilleştirilmesini "sosyal statü" olayıyla açıklıyor: "Hayvanlar evcilleştiriliyordu; çünkü, fazla hayvan sayısı kişinin zenginliğini simgeliyordu" diyorlar. Nitekim bu etnologlar, evcilleştirilen ve etlerinden yararlanılan hayvanların ancak çok yaşlandıklarında öldürüldüklerini ileri sürüyorlar ve Kenya'da yaşayan Massai kabilesini örnek gösteriyorlar. Bu kabiledeki tek zenginlik kaynağı, insanların sahip oldukları hayvan sayısı... Bunun için de, hayvanlarını kesinlikle öldürmüyorlar, hatta onların sağlık durumuyla çok yakından ilgileniyorlar. Hayvanın bir tek, arada sırada kanını alıyorlar ve bunu sütle karıştırıp içiyorlar. Hayvanın zenginlik ve güç simgesi olarak görülmesi, sadece çok eski toplumlara özgü bir olay değil.
Ortaçağ Fransa'sında, bir kentin bayrağındaki "beyaz dana" simgesine özenen bir başka Fransız kenti "siyah at" nesli üretmek için seferber oluyor. Bir başka ilginç örnek de, hayvanlarla ilgili kitap basımına başlandığında, tüm Avrupa'da önce etinden yararlandığımız hayvanların değil, "safkan" bazı türlere ilişkin jeneolojik kitapların basılması... Bu da, insanın hayvanları evcilleştirirken, onun zenginlik ve statü simgeleyen özelliklerini dikkate aldığının bir göstergesi... Ancak, her üç teorinin de ortak bir noktası var: Neolitik Çağ'ın insanı, karşılaştığı hayvanları artık sadece avlayıp yemeyi düşünmüyor, onunla başka ilişkilere girme arzusu duyuyordu.
Yorumlar
Nerden geldi acaba aklımıza
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız