"Bir Kapadokya köyündeki Osmanlı Hıristiyan köylüsü hayatının bazı alanlarında Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin yetkisine uygun hareket etmek zorundaydı: Sadece dinsel yaşamı değil, eğer varsa eğitimi, doğum, evlenme ve ölüm törenleri de Rum Ortodoks patriğinin yetki alanı içindeydi. Ama o aynı zamanda padişahın tebaasıydı ve padişahın Anadolu tebaasının büyük bölümüyle aynı dili konuşuyordu; yani bir başka deyişle Türk'tü. Onun gerçekte Türk mü yoksa Yunanlı mı olduğunu sormak neredeyse cevabı olmayan bir soruyu sormak demektir. Çünkü bu sözcükler bugünkü anlamlarıyla 19. yüzyılda mevcut değildi."
Anadolu'da yaşayan Karamanlılar Lozan Antlaşması gereğince zorunlu mübadeleye tabi tutularak Yunanistan'a gönderildi. Bu sözleşmenin dışında tutulan, İstanbul'da yaşayan Karamanlılar ise Varlık Vergisi, 6-7 Eylül olayları sonrası sayıları biraz azalsa da esas olarak 1964'te patlak veren Kıbrıs olayları sonrası hükümetin ülkede yaşayan Yunan uyrukluları sınır dışı etme karan akabinde hemen tümüyle Türkiye'den ayrılmak zorunda kaldı. Yunanistan'a giden Karamanlılar, büyük acılar çekti, horlandılar, itelendiler. Ancak üçüncü kuşakla birlikte tam olarak kabullenildiler. Ancak dedelerinin topraklarını hiç unutmadılar.
Hem kendileri hem de tarihleri hakkında çoğu zaman ancak varsayımlarda bulunabildiğimiz Karamanlılara dair kesin cevabını bildiğimiz belki de tek soru, konuştukları dili nasıl adlandırdıklarıdır. Günümüze ulaşmış pek çok Karamanlıca kaynakta birbirlerine “Anadolulu hemşehrilerimiz” veya “Anadolulu karındaşlarımız” diye hitap ettikleri kayıtlı. Genelde kendilerine “Anadolulular”, “Anadolu Hıristiyanı” ya da “Anadolu Rumu”, kullandıkları lisana da “Yavan Türkçe”, “Sade Türkçe” veya “Anadolu Lisanı” demekteydiler.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız