Hem kendileri hem de tarihleri hakkında çoğu zaman ancak varsayımlarda bulunabildiğimiz Karamanlılara dair kesin cevabını bildiğimiz belki de tek soru, konuştukları dili nasıl adlandırdıklarıdır. Günümüze ulaşmış pek çok Karamanlıca kaynakta birbirlerine “Anadolulu hemşehrilerimiz” veya “Anadolulu karındaşlarımız” diye hitap ettikleri kayıtlı. Genelde kendilerine “Anadolulular”, “Anadolu Hıristiyanı” ya da “Anadolu Rumu”, kullandıkları lisana da “Yavan Türkçe”, “Sade Türkçe” veya “Anadolu Lisanı” demekteydiler.
Karamanlıca bu gün artık kullanılmamakla beraber pek çok kitap, süreli yayının yanında çekler, senetler, faturalar, işyeri kartları, kartvizitler, piyango biletleri, paralar, pullar, ilanlar, posterler, destanlar, mektuplar, mühürler ve mezar taşları gibi pek çok form ve şekilde günümüze ulaştı. Karamanlıca kitapların basıldıkları yere göre tasnifinde, yaklaşık yüzde 70’ini İstanbul’da basıldığı görülür; 803 kaydın 566’sı İstanbul menşelidir. İstanbul’dan sonra önemli Karamanlıca kitap basım merkezleri Venedik, İzmir ve Atinay’dı. Venedik’te 57, Atina’da 54 ve İzmir’de basılmış 20 kitap vardır. Bundan sonra 10 kitap ile Londra, 5 kitap ile Selanik, 4 kitap ile Samsun, 3 kitap ile Odessa gelir. İkişer kitap basımına rastlanan şehirler Trabzon, Leipzig ve Bükreş’tir. Basel, Paris Samoz, Patras, Hermupolis, Viyana, Varna, NewYork, Cezire-i Sira, Amsterdam, Melenik, Kalamata, Malta ve Kayseri’de de birer kitap basılmıştı. En önemli Karamanlıca süreli yayın ünlü Karamanlı aydını gazeteci, yazar Evangelinos Misailidis’in çıkardığı Anadoli gazetesiydi. Bu gazete 1851’de yayımlanmaya başlayıp 1921’e kadar 70 yılı aşkın yayın hayatına devam ederek basın tarihimizin en uzun süre çıkmayı başarabilmiş süreli yayınlardan biriydi.
Türkiye'den gönderilen Rum nüfusun içinde Karamanlı adı verilen, Türkçe konuşan Hıristiyan halk da yer alıyordu. Oysa Karamanlıların büyük kısmı hemen hiç Rumca bilmiyordu. Ahali mübadelesi, Milli Mücadele'nin ardından Yunanistan'la 1923'te yapılan antlaşmayla fiilen 1924'te başladı. Dönemin Antalya Valisi Hilmi Uran’ın tanıklığı olayın trajik boyutuna işaret ediyor:
"Yüzlerce senelik ecdat yurdunu bırakıp böyle sefil ve şaşkın halde yola çıkıp gidiyorlar, Çoğu Türk âdet ve ananesini benimsemiş. Hele İsparta ve Burdur'dan gelenlerin büyük kısmı hiç Rumca bilmiyordu. Çocuklar bile büyükleri mesela 'Mariya Hala', 'Despina teyze' diye Türkçe çağırıyorlardı."
Yorumlar
Ülkemizin her bir köşesi ayrı bir dünya
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız