Devlet işlerinin ve çeşitli meselelerin görüşülüp bir karara bağlanmasında, önce sadrazamların “İkindi Divanları” ön plana çıktı. 17. Yüzyıl'ın ortalarından itibaren oluşmaya başlayan Paşa Kapısı (Bab-ı Asafî / Bab-ı Âlî), zamanla Divan-ı Hümayun'un yerine, devlet işlerinin görülmesinde, yeni bir hükümet merkezi oldu. Divan-ı Hümayun, II. Mahmud'un reformlarından sonra, eski bir gelenek ve şatafat vasıtası olarak kaldı; ancak ulufe dağıtımı ve elçi kabulleri sırasında toplanmayı sürdürdü.
Osmanlı saraylarında Divan-ı Hümayun toplantılarının yapıldığı yerler olan divanhaneler hakkında, ilk dönemlere dair bilgimiz sınırlıdır. Bursa Sarayı zaten bilinmez; 1877- 78 Osmanlı-Rus Savaşı'nda büyük hasar gören Edirne Sarayı'nda ise, Divan toplantıları için tahsis edilmiş bir Kubbealtı oldugu bilinir. Topkapı Sarayı'nda ise Divan-ı Hümayun toplantıları, Kanuni zamanına kadar ikinci avluda, bugünkü Divanhane'nin hemen arkasında yer alan Eski Divanhane'de yapılırdı.
Bugünkü üç kubbeden oluşan Kubbealtı binası, Eski Divanhane'nin yetersiz kalması üzerine, Kanuni'nin saltanatı başlarında, veziriazam İbrahim Paşa tarafından yaptırıldı. Kubbealtı'nın üç kubbesinden 'Divanhane' ismiyle anılan birisi, Divan toplantı yeri idi. Bu kısımda, Divan üyelerinin teşrifat kaidelerine göre belirlenmiş oturma yerleri vardı.
Sadrazam ve vezirlerin oturduğu ve yerden yarım metre kadar yükseklikteki sedirin üst kısmında, sadrazamın oturduğu yerin hemen arkasında, padişahın gizlice Divan toplantılarını dinleyebildiği “Kasr-ı Adl” isimli odanın kafesli penceresi bulunurdu. Divanhane'nin bitişiğinde, kapıdan girilince sağ taraftaki ikinci kubbenin altında Divan-ı Hümayun hacegânı, maliye kalemlerinin halife, kâtip ve şakirtleri bulunurdu.
Yorumlar
Aynı olması zor
ilk kez duydum
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız