Hayali, meddah, ortaoyuncu tiplerinin aslında birer hokkabaz olduğunu hatırlatalım: Hayal perdesinin arkasına geçince 'hayali', iskemleye oturup, mendilini omuzuna atınca 'meddah', ortaya çıkıp karşısına pişekârını alınca 'ortaoyuncu' oluveren hokkabazlar.
18. yüzyıla ve daha gerilere gidildiğinde halkı eğlendirmede asıl yükü, hokkabaz, perendebaz, hünerbaz ve cambazların (bunların ünlü üstadlarına 'pehlivan' denilirmiş) omuzladıkları saptanıyor. Bu gerçek, minyatürlere, gravürlere çokça yansımıştır. Evliya Çelebi'nin kanat takıp uçuşunu anlattığı Hezarfen Ahmet ve roket denemesi yapan Lagari Hasan da kuşkusuz birer cambazhünerbaz idiler.
17. yüzyıl ortalarında İstanbul'a gelen Fransız gezgin Jean de Thevenot, o dönemde kuklacılığın da yaygın bir eğlenme öğesi olduğunu ve bunun evlerdeki basit tekniğini anlatır. Türk kuklacıları Fransız meslektaşlarından daha becerikli ve başarılı gören gezgin, oyun konularının çok müstehcen olduğunu, kaba ve hayasızca sözlerin uluorta söylendiğini vurgular. Bir mühtedinin (müslüman olmuş) evinde izlediği Karagöz oyununu, Girit Serdarı Hüseyin Paşa'nın hanımının da kapı aralığından ve bir perdenin arkasından üç saat boyunca seyrettiğini, fasıllardaki edepsizliklerden hiç de rahatsız olmadığını ekler.
1720'de Sultan III. Ahmed'in (1703-1730) şehzadelerinin sünnet şenliklerindeki hokkabaz, sihirbaz ve cambaz hünerlerini, son büyük Osmanlı musavviri (ressam) Levni'nin minyatürlerinde görmekteyiz. Ama unutmamalı ki hokkabazlık ve cambazlık, hayal oyunu gibi gündelik yaşamın bir gösteri öğesi değil; kent ölçeğindeki şenliklerin zenginliğiydi.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız