Osmanlı sarayının mahrem dünyasındaki eğlenceler konusunda ise kaynaklarımız fazla bir şey söylemiyor. Yabancılarsa duyduklarına ve dinlediklerine dayanarak ilginç söylenceler aktarmışlar; tablolar, gravürler yaratmışlardır. 'Deli' bilinen I. Mustafa'nın (iki saltanatı: 1617-1618, 1622-1623) köşk pencerelerinde oturup aşağıda ortaoyunu icra ettirdiği, İç Hazine'deki değerli mücevherleri oyunculara vermeye kalkıştığı; IV. Murad'in (1623-1640) içoğlanlarını, Roma imparatorlarının gladyatörlere reva gördüğü acımasızlıkları hatırlatır biçimde döğüştürdüğü veya ayyaş takımıyla Kandilli bahçelerinde içip eğlendiği; kardeşi Sultan İbrahim'in (1640- 1648) dışarıdan oyuncu kolları getirtip 'sofa âlemleri' veya haremdeki cariyelerle erotik sahneleri ağır basan eğlenceler düzenlediği; oğlu IV.Mehmed'in (1648-1687) av partileriyle vakit geçirdiği biliniyor.
SAD'ABAD ALEMLERİ
Lâle Devri'nin saray ve yüksek zümre eğlenceleri, Sad'abad ve çerağan âlemleri, helva sohbetleriyle, gerçi düzeyli ve sanatsal içerikli gözüküyorsa da tarihçi Şemdanizade'ye göre, "Mirasyedi meşrep, gece ve gündüz zevk ve sürur icad edip halkı aldatacak şeyler lazımdır deyü bayramlarda meydanlara dönmedolaplar, beşikler, atlıkarıncalar, salıncaklar kurdurup erkeklerle kadınları karışık salıncağa bindiren, hubbaz yiğitlere kadınları kucaklattıran, hoş-sada şarkılar söylettiren"; dahası Zülali Hasan Efendi'nin fingirdek hanımının göğsüne çil altınlar sokuşturan Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, bu nezahetin tadını kaçırmışa benziyor. Levni'nin 'Haliç'teki Gösteri' minyatürü... Şair Vehbi'nin III. Ahmed'in dört şehzadesi için 1720'de yapılan sünnet şenliğini anlattığı Surname-i Vehbi'sini resimleyen Levni, minyatürde kullandığı olağanüstü tasvir diliyle, Osmanlı sanatının bir başyapıtını yaratmıştır.
1730'dakı Patrona Halil ayaklanması ile tahta çıkan I. Mahmud (1730–1754) yaz gecelerinde cariyelerin harem taşlıklarında ve havuzlarında oynaşmalarını, Boğaziçi'nde 'Serv-i simin' (mehtap) seyrini severmiş. Geceleri Karagöz oynatan, saz fasılları düzenleten, Haremin gizli yollarını kullanarak âşık olduğu cariyelerle buluşan yaşlı I. Abdülhamit'den (1774–1789) sonra tahta geçen III. Selim (1789–1807) ise boş zamanlarında ney çalar, beste yapar, fasıl dinlermiş.
Hemen bütün padişahların çevresinden eksik olmayan, tatlı dilleri, nükteleri ve taklitleri ile hükümdarı güldüren, oyalayan, dinlendiren, yatıştıran 'nedim'ler, 'musahip'ler, 'mukallitler, cüceler, maskaralar... üzerine yazılmış bir kitabımız yazık ki yok. Bu eksiklikten dolayı örneğin 'halt-ı kelâm' etmeden, pot kırmadan IV. Murad gibi bir kan dökücünün huzurunda komedyenlik yapabilen Karagözcü Kör Hasan Çelebizade Mehmed'i yeterince tanımaktan yoksunuz. Evliya Çelebi bu zatın, on beş saatlik bir kış gecesi boyunca Karagöz-Hacivat oynatarak, ayak taklidi yaparak seyircilerini kahkahaya boğduğunu, ama her kelâmında bir hikmet gizli olduğunu yazıyor.
Osmanlı eğlence yaşamında bir de 'kol'lar vardır ki hemen hiç incelenmemiştir. Bunlar, çoğunca Musevilerle Çingenelerden oluşan eğlence grupları olup aralarında 'şehir oğlanları' da bulunurmuş. Kolların köçek, çengi, çalgıcı, hokkabaz grupları el oyunu, kol oyunu oynayarak her hüneri, her taklidi yaparak seyirci kalabalıklarını coştururlarmış.
Yorumlar
Şimdide olsalar iyimiş aslında
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız