İç sorunlarını halletmiş olması ve düzenli fetih metotları nedeniyle Osmanlı, Balkanlar'daki genişlemede fazla zorluk çekmedi. Balkanlar'ın savunulması için, siyasi birlik gerekliydi. Oysa 14. Yüzyıl'ın son çeyreğinde, Bal kanlar siyasi bakımdan birlik halinde değildi. O devirde Balkanlar, birçok devletçik ve feodal senyörlüklerden oluşu yordu. Bunların arasındaki rekabet ve çekişme, Osmanlı'ya karşı birlikte direnmelerini engellediği gibi, Osmanlı devleti ne, 'bir yardımcı' ve daha sonraları, 'hami' olarak nüfuz ve hâkimiyetini yayma imkanını verdi.
Balkanlar, Stefan Duşan (1331- 55) yönetiminde kuru lan Sırp imparatorluğu vasıtasıyla birliğini kazanır gibi olmuştu. 'Sırp ve Rumların Çarı' unvanını alan Duşan, Makedonya, Trakya, Teselya ve Epir'i topraklarına kattı. Bulgaristan'ı kendisine bağladı. Sınırlarını Akdeniz’de; Korfu, Ege ve Selanik'e kadar uzattı. Sırp Kilisesi'ni yeniden düzenledi. Rumca'yı resmi dil olarak kabul etti. Bizans'ta eğitilmiş memurları idari işlerde kullanmaya başladı. 1349'da 'Duşanov Zakonik' kanunları kabul edildi.
Fakat bütün bunlara rağmen, Stefan Duşan'ın 1355'te ki ölümünün ardından, kurduğu devlet, hızlı bir şekilde zayıflayıp parçalandı. Osmanlı'nın Balkanlar'da hamilik rolü, Sırp İmparatorluğu'nun zayıflamasından sonra başladı. İki güçlü devlet, kuzeyde Lajos'un (Almanların isimlendirmesiyle 'Büyük Ludwig'in; 1342- 1382) Macaristan'ı, batıda ve güneyde ise Venedik, siyasi parçalanmadan istifade ederek Balkanlar'da yayılma politikası güdüyorlardı. Bu iki devlet, Katolikliği de temsil ediyorlardı. Bu nedenle, hâkimiyetleri Balkanlar'daki halk kitleleri tarafından benimsenmedi. Fakat Osmanlı'nın politikası ve bu devletlere karşı mücadelesi, Balkanlar'da Katolikliğe ser çekti ve Ortodoks mezhebinin yaşamasını mümkün kıldı.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız