Verimli yayla ve otlakları, etraf çağlayanlarıyla beslenen deresi, biblo gibi ufak ormanları ile tipik bir balkan yerleşim bölgesi. Hayvancılık ön planda. Bunu tütün ve ekin izliyor. İşte Ravika böyle bir köy… Ayrı dinlere bağlı köy halkı, hiçbir şeyde üstünlük taslamadan birbirlerine yardım etmek için yarış halindeydi. Ne Yorgo üstünlüğü, ne de Osman Ağa farkı vardı. Bölünen bir karpuzun iki yanı gibiydiler. Asla, Türk-Yunan bencilliği yoktu. Kardeş gibi geçinip gidiyorlardı. Kurulan RAVİKA köyü, Drama kasabasına bağlıydı. Mevsimlik hasatın satılması, bazı ticari ve sosyal işler, bu büyük kasabada yapılıyordu. Herkes, istediği zaman, serbestçe oraya giderek her türlü ihtiyacını karşılayacak durumdaydı. Osmanlıların idaresinde olan Drama kasabasındaki huzur, aynı köylerinde olduğu gibiydi. Hiçbir korku ve kısıtlama yoktu. Köyün içindeki organik tarım yapılan sera ve korumaya alınmış anıt ağaçtır.
Tarihsel dönemler itibariyle 1. Dünya Savaşı yılları ve Osmanlı’nın zor zamanları; çekilme, dağılma dönemleri. Savaş sırasında göçler, kayıplar, acılar. Sonra Lozan anlaşmasıyla yerler yurtlar ayrılıyordu. Ravika yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde değildi. Köydeki ailelerin bir kısmına Anadolu yolları görünmüştü. Adını duydukları ama hiç bilmedikleri topraklara yöneldiler. Acılar, özlemler, kaybolmalar, aniden yoksullaşan ya da zenginleşenler birbiri ardında sıralanıyor.
1924 yıllarında Yunanistan’dan mübadele yoluyla gelenlere muhacir deniyor. Her muhacir kendi yerini, yurdunu, çıkıp var olduğu kültürü kafasında taşıyarak yeni vatanlarında yer tutmaya çaba gösteriyorlar.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız