Ben, 1921 yılında Gurzuf’da doğdum. Tahsilimi Yalta’da öğretmen okulunda tamamladıktan sonra aynı okulda bir sene öğretmenlik yaptım. 18 Mayıs 1944′de gece saat ikide askerler tüfekleriyle kapımıza geldiler. “Haydi 15 dakika içinde evden çıkacaksınız. Yanınıza bir kaşık, bir çanak, biraz da yağ alabilirsiniz. Başka bir şey almayın.” diye bağırıyorlardı. Bizim hiç bir şeyden haberimiz yoktu ve hepimiz çok şaşkındık. Gecenin bir yarısında uykudan askerler tarafından uyandırılmanın korkusu ve aptallığı da bize hakimdi. Hepimiz ağlamaya başladık. Evde iki kız kardeşim, annem ve ben vardık.
15 dakika sonra askerler bütün Kırım Tatar halkını koyun gibi sürerek bir meydana topladılar. Kamyonlar gelince de hepimizi bu kamyonlara doldurarak Ak-mescit’e götürdüler. Akmescit’de de ellerinde silâhlarıyla askerler toplanmışlardı ve bizleri vagonlara ittire kaktıra bindirdiler. Çoluk-çocuk sanki annesinden ayrılan koyun sürüsü gibi bağrışarak ağlaşıyorlardı. Orası bir mahşer yeri gibiydi. Analar çocuklarını bulamıyor, qartanaylar kocalarını bulamıyordu. Çok kalabalıktı ve herkes ağlıyordu. Askerler de vagonlara binmemiz için bize baskı yapıyorlardı. İşte bizi vatanımızdan böyle ayırdılar.
Vagonlar çok pis havasız ve kalabalıktı. İnsanlar üst üste yığılmış gibiydi. Yiyecek bir şey de yoktu. Zayıf olanlar, ihtiyarlar, ölmeye başladı. Ölülerimizi vagonların bir tarafına yığıp, o rahmetlilerle birlikte yola devam ediyorduk. Zaman zaman yolda tren duruyor ve askerlerin kontrolleri altında trenlerden inebiliyorduk. Bu arada vagonlardaki ölüleri de atıyorlardı. Hiç birine mezar yapılmadı. Kim bilir, onların ölüleri ne oldu? Kurt, kuş mu yedi? Çürüyüp gittiler mi? Allah günahlarını affetsin. Neyse, yanlarında unu olanlar tenekelerin üzerinde pide yapıp yiyor, olmayanlar da onlara bakıyordu. Kimse yanına fazla yiyecek alamamıştı ki.
Yorumlar
Çok zor zamanlar yaşanmış
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız