Osmanlı İmparatorluğu, İkinci Viyana Kuşatması sonrasında büyük bir hezimete uğramışsa da, bunun dört devlete karşı olduğu unutulmamalıdır. Prut Seferi sırasında Osmanlı'nın askeri organizasyonları mükemmel işledi. Ancak diplomatik görüşme safhasında Ruslar, Osmanlı'ya oranla daha ustaca hareket ettiler.
Osmanlı ordusunun başında, Baltacı Mehmed Paşa yerine daha dirayetli bir yönetici olsaydı, antlaşma farklı olurdu. Ancak burada önemli bir noktaya dikkat çekmek gerekir: Osmanlı henüz 'Viyana Sendromu'nu atlatamamıştı. Viyana önlerindeki gibi bir yenilgi alındığı taktirde, birkaç devlete karşı savaşılacağı ve tekrar bozgun yıllarının yaşanacağı korkusu vardı.
23 Temmuz 1711'de imzalanan Prut Antlaşması, aslında Osmanlı açısından çok da kötü değildi. Prut Antlaşmasına göre, Azak Kalesi Ruslar'dan geri alınacak; Rusya, Lehistan’a müdahale etmeyecek; İsveç Kralı'nın ülkesine dönmesine müsaade edilecek ve Rusya, eskiden olduğu gibi, Kırım Hanlığı'na vergi verecekti.
Ancak bu antlaşmadaki taahhütler kağıt üzerinde idi. Antlaşmanın yerine getirileceğine dair ciddi bir garanti alınmadığı gibi, ne kadar süreceği de tespit edilmemişti. Bu yüzden antlaşmanın uygulamaya girmesi sorun oldu. Prut Antlaşması'nın şartlarının yerine getirilmesi için Rusya'ya iki defa savaş açıldı. Savaş tehdidiyle de, antlaşmanın ancak bir kısmı uygulatılabildi. 27 Haziran 1713'te Edirne'de yapılan görüşmeler sonucunda gerçek antlaşma yapıldı. Çar Petro'nun Karadeniz'e ve Balkanlar'a inme hayali suya düştü.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız