Yunanlılar, Amazonlar için "Oiorpata" (erkek düşmanı) diyorlardı. Herodot'tan daha sonraki yıllarda toplanan tıp yazılarında (Corpus Hippocraticum) şöyle yazıyor:
"Kız çocuklar henüz çok küçükken, anneleri, bakırdan yapılmış bir aleti ısıtırlar ve çocuğun sağ memesini dağlarlar. Böylece sağ göğse gelecek olan güç, sağ kolda ve sağ omuzda birikir..."
Gerçekten de Amazon kelimesinin kökü olan "amadsos" Yunanca'da "memesiz" anlamına geliyor, (madsos: memenin süngersi kısmı, a: olumsuzluk öneki).
Mitolojide, Amazonlar'ın çeşitli nedenlerle Likya, Frigya, Attika ve Kilikya'ya saldırdıklarına inanılıyordu. Savaşma yöntemleri de çok ilginçti; düşmanları ile sınırda karşılaşmıyorlar, yiyeceklerini ve ulaşım araçlarını alarak kendi kentlerini terk ediyorlar ve düşmanın kente girmesine izin veriyorlardı. Düşmanı şehirde aç bıraktıktan sonra en uygun yerde pusuya yatıyorlar ve sonra onları yok ediyorlardı. 1812'de, Napolyon'un orduları Moskova'ya saldırdığında, Rus generali Kutuzov'un bu taktiği uyguladığı; Kutuzov'un başarısını gören Rusların aynı taktiği İkinci Dünya Savaşı'nda Nazilere karşı St. Petersburg’da uyguladıkları bile söylenmiştir.
M.Ö. 20. yüzyıldan 12. yüzyıla kadar geçen sekiz yüzyıllık bir zaman dilimine düştüğünü görüyoruz. Tarihçi A. H. Sayce, "Amazonların kurdukları kentler, Hitit devletinin merkezleriydi" diyor. Tarihçi Kloroth da, Amazonları, Prometheus olayıyla çağdaş sayıyor ve onların Kafkas Dağları'nın eteklerinde yaşadıklarını öne sürüyor. Amazonlar, M.Ö. 4. yüzyıldaki Büyük İskender fetihlerinde ve Pontos kralı Mithridates'in düşmanlarına karşı yürüttüğü savaşlarda da anılmışlardı. Amazon kraliçesi Thalestris'in Büyük İskender'den bir çocuk doğurduğuna, Amazonlar'ın Mithridates'in ordusunda savaştıklarına inanılıyordu.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız