Genel olarak güvercinlerin ve özellikle de çok uzun mesafeleri kat
eden posta güvercinlerinin yönlerini nasıl buldukları hep merak
edilen, hayret uyandıran ve gizemli bir konu olma özelliğini
bir çok deney yapılmıştır. İlk önceleri güvercinlerin yer yüzü
şekillerini ezberledikleri üzerinde durulmuştur Daha sonraları ise
güneşin ve yıldızların konumlarına bakarak yönlerini
ayarlayabildikleri saptanmıştır. 1947 yılında geliştiren yeni bir
varsayıma göre de güvercinlerin yerin manyetik alanını yön bulma amacı
ile kullanabildikleri ortaya çıkartılmıştır. Dünyadaki manyetik alan,
yer kürenin çekirdeğinde erimiş halde bulunan ve hareketli olan
demirden kaynaklanmaktadır. Bu manyetik alan, yer kürenin içinden,
okyanuslardan ve atmosferden geçerek bir kutuptan diğerine ulaşan oval
biçimli akış çizgileri şeklindedir. Bu aynı bir mıknatısın kutupları
arasına demir tozları serpiştirildiğinde oluşan çizgilere
benzemektedir. Yeryüzündeki manyetik akım çizgileri, jeomanyetik
ekvatorda yatay durumdayken, kuzeye ve güneye doğru gidildikçe daha
dik açılarla kesişir konuma gelir. Alanın şiddeti kutuplara
yaklaşıldıkça artar. Ekvatorda ise daha zayıftır. Dünyada yaşayan bazı
canlıların bu alanın şiddetini ve eğim açısını saptayabilen
Manyereseptör adı verilen alıcılara sahip olduğu deneylerle
belirlenmiştir. Bu alıcılara sahip canlıların bu sistemi yer küre
üzerinde alan bulmakta kullandıkları saptanmıştır. Bu tür alıcılara
sahip olan canlılar arasında bazı mikroorganizmalar, kuşlar,
balinalar, bazı balıklar bulunmaktadır. Bir tür iç pusula olarak
adlandırabileceğimiz bu sistem, güvercinlerde sinir sistemine
yuvalanmış küçük manyetik mineral birikimleri ile sağlanmaktadır.
Güvercinlerin kafatasları ile beyinleri arasında bulunan bu
ferromanyetik tanecikler, yerin manyetik alanına karşı duyarlı
birimlerdir. Pusulanın ibresi gibi düşünebileceğimiz bu mineral
tanecikleri, yeryüzünün manyetik alanındaki değişimlerden etkilenmekte
ve ilişikte bulundukları sinir hücrelerinde bir implus (uyarı) meydana
getirmektedirler. Bu impluslar sinir sistemi aracılığı ile beyine
iletilmekte ve güvercin gerekli hareketleri gerçekleştirmektedir. 1947
yılında geliştirilen bu varsayım uzun yıllar genel kabul görmüştür.
Ancak son dönemde bu konuda yeni bir varsayım daha ortaya atılmıştır.
Bu varsayıma göre güvercinler, koku duyguları sayesinde hedeflerine
ulaşabilmektedirler. Koku varsayımı ilk kez 1972 yılında F. Papi
tarafından ileri sürülmüş ve 1980 yılında Almanya'da Hans Wallraff
tarafından hafifçe değiştirilerek son halini almıştır. Bu varsayıma
göre her coğrafi bölgenin uçucu maddelerden oluşan kendine özgü bir
kokusu vardır. Yapılan araştırmalar güvercinlerin yön bulmasına
yarayan kokuların havada aeresol halinde değil, molekül halinde
bulunduklarını ortaya çıkartmıştır. Posta güvercinlerinin bu kokuları
tek tek tanıdıkları düşünülmektedir. Bu güvercinlerin yavrularının
bile farklı yönden esen rüzgarların, farklı kokular taşıdığını daha
uçmaya başlamadan öğrendiği ve yaşadığı bölgenin bir koku haritasını
çıkarttığı kabul edilmektedir. Uçmaya başladıktan sonra ise, farklı
bölgelerin kokularının bu haritaya ilave edilerek haritanın
geliştirildiği varsayılmaktadır. Bu konuda bir çok deney yapılmakta ve
varsayım desteklenmeye çalışılmaktadır. Özellikle koku alma duyuları
geçici olarak köreltilen güvercinlerin tanımadıkları bir bölgeden geri
dönemedikleri gözlenmiştir. Ancak bölgeyi önceden tanıyorlarsa geri
gelebilmektedirler. Bugün koku varsayımı genel olarak kabul edilen bir
görüş durumundadır. Ancak diğer yön bulma yetileri ile birlikte ve
duruma göre kullanıldığı düşünülmektedir. Bu konudaki çalışmalar ve
araştırmalar devam etmektedir.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız