Ekim 18, 2024

24 Nisan 1920'de Atatürk Neler Anlattı (II)

         MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara)

         - Efendiler!

         Hepinizin bildiği gibi, 10 Temmuz 1919 tarihinde Erzurum'da Doğu Anadolu illerini kapsayan bir. milli kongre toplandı. Bu milli kongrenin koyduğu şartlar, sanırım bilinmektedir.. Fakat şimdiye kadar yaptıklarımıza bir başlangıç sayıldığı için sizlere hatırlatmak üzere önemli noktaları yeniden okuyacağım. Erzurum kongresinin koyduğu şartlardan birincisi; I. Dünya Savaşının genel durumu gereğince, düşmüş olduğumuz yenilgi nedeniyle vatanımızın birçok önemli bölümü düşmanlarımızın istilâsı altına girmişti.. Millet, bütün isteklerinde maddi ve gerçekçi düşünmek ve ancak kuvvet ve gücüyle sağlayacağı durumlarda kendine yeni bir sınır çizmek üzere idi. İşte kongre bu sınırı çizmiştir. Bu milli sınırın dostlukla korunması için demiştir ki: Ateşkes antlaşmasının imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihinde çizilen hudut, sınırımız olacaktır. Vatanımızın sınırı olacak bu hududu, sanırım, ayrıntılarıyla bilmeyen arkadaşlarımız vardır. Yeniden fazla ayrıntıya girmek istemediğim için. şu şekilde açıklayacağım. Doğu sınırını Kars, Ardahan ve Artvin'i içine alacak şekilde göz önüne getiriniz. Batı sınırı, bildiğiniz gibi, Edirne'den geçiyor. En büyük değişiklik güney sınırımızda olmuştur. Güney sınırımız İskenderun'un güneyinden başlar, Halep'le Kadıma arasında Cerablus köprüsünde sona eren bir hat ve doğu kısmı da Musul ili Süleymaniye ve Kerkük dolayı ve bu iki bölgeyi birbirinden ayıran hat.

Efendiler!

         Bu sınır sadece askeri gerekçelerle çizilmiş bir sınır değildir, milli sınırdır. Milli sınır, olmak üzere tespit edilmiştir. Fakat bu sınır içinde islâm ögesine sahip yalnız bir milletin olduğu düşünülmesin. Bu sınır içinde Türk vardır, Çerkez vardır ve diğer islâm öğeleri vardır. işte bu sınır karışık bir halde yaşayan, bütün amacını tam anlamı ile birleştirmiş olan kardeş unsurların milli sınırıdır. (Hepsi islâmdır, kardeştir sesleri) Bu sınır olayını kararlaştıran maddenin içerisinde büyük bir ana öğe vardır. Fazla olarak da bu vatan hududu içinde yaşayan islâm unsurlarının her birinin kendine özgü olan yörelerine, geleneklerine, ırkına özel olan ayrıcalıkları bütün samimiyeti ile ve karşılıklı olarak kabul etmiş ve onaylanmıştı. Doğal olarak bununla ilgili ayrıntılı bilgiler yoktur. Çünkü bu ayrıntılı bilgilere girmenin zamanı değildir. İnşallah, varlığımız kurtarıldıktan sonra (inşallah sesleri) kesin şeklini alacağından şimdilik ayrıntıya girilmemiştir. Fakat aslında bu, maddenin kapsamındadır. Yine Erzurum Kongresi’nin milli esaslarından birisi, efendiler, işte bu milli sınır içindeki yönetimin milli egemenlik esaslanna dayanmasıdır.

         Çünkü bizzat bulunmuş olmam dolayısıyla kongrenin o zamanki anlayışını yakından bilmekteyim. Her halde Osmanlı topluluğunun bütünlüğü, milli bağımsızlığın kazanılması, her şeyden önce yüce Saltanat makamının dokunulmazlığı, mutlaka güvenilir bir kuvvete ve sağlam bir yönetime bağlı olarak gerçekleşebilir. Bu ise ancak milli egemenlik esasına dayanan yönetim ve kuvvetle sağlanabilir. Erzurum kongresinde milli sınırlarımız içinde yaşayan müslüman olmayan unsurlar bile gözönüne alınmıştır. Hepimizce bilinmektedir.

         Efendiler,

         Müslüman olmayan unsurlar, azınlıklar adı altında bütün dünyanın üzerinde durduğu ve özellikle bizim ülkemizle ilgili olunca pek büyük önemle göz önüne alınan bir sorundur. Doğal olarak bu olaya bir kural koymak gerekir ve bu o zaman da gerekli idi, Kongrenin koyduğu kural gereğince müslüman olmayanlara, müslüman olanlara verilmiş olan haklar aynen verilecektir. Bundan daha normal bir kural bulunamaz. Bununla aynı sınır içinde yaşayan insanlara aynı kanuni haklar verilmiş oluyordu. Yine en önemli kurallardan birisi, devletin, milletin iç ve dış bağımsızlığı idi. Millet bağımsızlığından vazgeçmiyor ve vazgeçmeyecek esas kabul edilmiştir. Ancak, bu ana şart daima saklı ve saygıdeğer tutulmak üzere, ülkemizin bayındırlık durumunu, milletimizin varlığını ve genel olarak düşünce düzeyimizi göz önünde tutacak olursak, bütün dünyadaki gelişme ile bunu karşılaştırdığımızda itiraf etmek zorundayız ki, biraz değil, çok geri durumdayız. Bu nedenle duruınu değiştirmek için çok büyük kaynaklara, çok çeşitli araca, kısacası her şeye ihtiyacımız vardır. Milletimizin ilerleme ve yükselmesi için ve ülkenin bayındırlığı için, ihtiyaç duyduğumuz her şeyi dışarıdan almak konusunda doğal olarak tam bir olgunlukla hareket edeceğiz, dış ilgi ve yardımı tamamen uygun göreceğiz. Ancak arz ettiğim gibi, bağımsız kalmak görünüş ve yetkisini daima korumak şartı ile... Erzurum Kongresi’nin esas şartları bunlardan oluşuyordu.

         Kuruluştan ve bununla ilgili ayrıntılardan bahsetmeyeceğim. İşte, Erzurum Kongresi milletin yararı için ve halkımızla ilgili hayati konuları görüşmek için toplandığı sırada İstanbul'da iktidar mevkiinde bulunan Sadrazam Ferit Paşa kongreyi yönetenlerin tümünü suçlu ve haydut olarak kabul etmiş, derhal tutuklanarak İstanbul'a gönderilmelerini bütün resmi, mülki ve askeri makamlara bildirmiştir. Bunun da ayrıntılarını açıklamak istemiyorum. Buradan Sivas Kongresine geçeceğim. Erzurum Kongresinden sonra 4 Eylülde Sivas'ta genel bir kongre yapıldı. Erzurum Kongresi yalnız Doğu Anadolu'yu temsil etmiş oluyordu. Sivas'a Batı Anadolu' dan ve Rumeli'den de delegeler gelmiş olması nedeniyle yaralı vatanın genel kurulu olarak, Anadolu ve Rumeli'de yaşayan bütün vatandaşlarımızın görüşü desteklenmiş oluyordu. Sivas Kongresi, Erzurum Kongresinde tespit edilen şartları aynen kabul etmiş, yalnız adını yaymakla kalmamıştır. Bütün Anadolu ve Rumeli'yi içine almak üzere birlik ve milli dayanışma sağlanmıştır. Bu sırada içişleri Bakanı bulunan Adil Bey ve Harbiye Nazırı Şerif Paşa, Erzurum Kongresi sırasında olduğu gibi ve belki bundan daha da çok, yine milli egemenliğin kazanılması için, yine vatan uğruna ve milleti kurtarmak için çalışanlara karşı birtakım kararlar alıyor ve bu kararları akıl almaz bir hızla uyguluyorlardı. Tam kongre toplandığı sırada Ferit Paşa ve arkadaşı Malatya'da Elazığ Valisi Galip Beyin emir ve yönetimlerinde masum halkı aldatmak suretiyle bir kuvvet toplanmasına çalışmışlardı. Harbiye Nazırı Şefik Paşa da milletimizden ve dindaşlarımızdan kurulu bu masum askeri kuvveti desteklemek üzere emirler veriyordu. Ali Galip Bey·bu kuvvetlerle ani olarak gelerek Sivas'ı basacak, orada bulunan milli kuvvetleri birer birer bir cani gibi asacak, kesecekti. Bütün bu düzenleme, kendisinin vilâyete ve komutanlığa atanması içindi. Hareket için bir padişah emri almışlar ve bu kişinin padişah emrini cebinde taşıdığı gerçeği anlaşılmıştı. Sivas'a vardıktan sonra derhal telgraf başında İstanbul ile konuşacak ve bunun ardından padişah emrini de yayımlayacaktı. Diğer taraftan Ankara'da vali bulunan Muhittin Paşa Çorum'a gitmiş ve orada yine Harbiye Nazırı’nın kendi emrine vermiş olduğu askeri kuvvet ile hareket ederek iki taraftan Sivas'a baskın yapmayı plânlamıştı. Tesadüfen İstanbul ile bu kişiler arasında alınan ve gönderilen şifreli telgraflar elimize geçti. Bunun üzerine derhal İstanbul'a, başvurduk ve bunun gerekçesini anlamaya çalıştık. Tabii Ferit Paşa, Şerif Paşa, Adil Bey güvenilebilir kişiler değildiler. Millet adına Sivas'ta toplanmış olan kongre üyeleri yüksek hilâfet ve saltanat makamına, padişahlık makamına telgraflar gönderdiler. Bütün heyetler telgrafhaneye koşarak padişahtan haklarını istediler.

         MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Afyon Karahisar) - Paşa hazretleri, bir nokta var: İngiliz Amirali «Mister Nowil» in girişimlerini açıklamanız gerekli.

         MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara) - Pek doğru! İngilizlerden bahsetmek istemediğim için bu noktayı kaydetmedim, efendim. Gerçekten İngilizler daha önce bütün Kürtleri aldatarak, onları Türkler ve diğer dindaşlarından ayırmak için düşünebildikleri her şeyi uygulamaya çalışıyorlardı. Bu uygulamada en büyük çabayı gösteren de yüzbaşı veya bir söylentiye göre binbaşı rütbesine sahip bir kişi idi ve ne yazık ki ona müslüman bir iki kişi de yardım ediyorlardı. Tam bu sırada Nowil adlı kişi Malatya'ya gelmiş ve Alip Galip Bey’le iş birliği kurmuştu ve bu kişi Sivas yönüne gönderilmesi düşünülen kuvvetin başında bulunuyordu. Yine bıraktığım noktaya dönüyorum. Durumu Padişah hazretlerine arzetmek istedik, bütün telgraf görüşmelerinin Ferit Paşa, Adil Bey ve arkadaşları tarafından kesildiğini gördük ve bizim Padişah hazretleri ile görüşmemize izin verilmedi.

         Önce Ferit Paşa’ya ve sonra da padişah hazretlerine başvurulduğunu arz etmiştim. Ferit Paşa’ya güvensizliğimizi ve başvurularımızda kendisine güvenmemekte olduğumuzu ve hatta durumu tümü ile açıkladıktan sonra Ferit Paşa Kabinesi’nin yerine artık her halde milletin amaçlarına uygun ve güvenine sahip bir hükümeti iktidara getirmek gereğini arzetmiş olduk. Bu arzımız Ferit Paşa’nın yolu kapaması ile padişahın bilgisine sunulamamıştır. Bundan sonra Ferit Paşa’ya dedik ki, bizi bu konuyu sunmakta serbest bırakmazsanız o zaman millet, davranışlarında kendini hür ve bağımsız saymakta haklı olacaktır. Cevap vermediler. Bağımsızlık kendiliğinden tanınmış oldu. Kongre kendini bağımsız olarak düşününce, tabii Mister Nowil'e, Ali Galip Beye ve onun aldattığı masum insanlara karşı önlemler aldı. İlk önlem, tabii aldatılmış olan dindaşlarımızı aydınlatmaktı ve bunu başarır başarmaz bütün aldatanlar, bütün o caniler yalnız kaldılar ve oradan kaçmayı başardılar. Çorum'da bulunan Muhittin Paşa da Sivas'a davet olundu, efendiler!

         İstanbul'da Ferit Paşa Kabinesi ile milletin, bütün mülki erkân ve ordunun bağlantısı bu suretle kesintiye uğratıldı ve bu durum tam 23 gün sürdü. 23 günlük sürede, hepinizce bilindiği gibi, milletimiz kutsal amacını gerçekleştirmek için birlik ve dayanışmasını ne dereceye kadar gösterebileceğini cesur davranışlarıyla ispat etti. Bu, millet için, hepimiz için gurur duyulacak ve övünülecek bir durumdur. Nihayet 23 gün, sonra Ferit Paşa işlediği büyük suçu, millet ve memleketin anladığını, milletin kararlı olduğunu ve kahramanlıktan geri kalınayacağını sezerek istifa etmeye mecbur oldu. Bundan sonra iktidara Ali Rıza Paşa gelmişti. Ali Rıza Paşa’nın iktidara gelmesi ve bildiğiniz gibi, istediği kabineyi oluşturması hakkında Sivas Kongresi’nin veya Sivas Kongresi’nin görevlendirdiği temsil heyetinin hiçbir ilgi ve ilişkisi olmadığı bilinmektedir. Bunun için kongre temsil heyeti ile kendiliğinden karşı karşıya gelmiş oldu. İlk bakışta Ali Rıza Paşa Kabinesi’nin bakanları Ferit Paşa Kabinesi’nden devredilmiş gibi göründü. Bu durumda güven duyma konusunda biraz kararsızlık oldu. İşte bu nedenle o zaman Ali Rıza Paşa'ya karşı bulunmak gerekliliği hissedilmiştir. Önemli olduğu için müsaadenizle aynen okuyacağım.

         İktidara gelen Ali Rıza Paşaya 3 Ekim 1919 günü şu telgrafla bilgilerimizi sunduk:

         Anlayışlı Sadrazam AIi Rıza Paşa Hazretlerine,

         Millet, şimdiye kadar devlet yönetimine geçenlerin, anayasaya ve milli amaçlara ters düşen ve bilinen tutumlarından üzülerek, hukuka uygunluğu sağlamak ve geleceğini güvenli ve becerikli ellerde görmek için kesin kararını vermiş ve gerekli cesaretli girişimlerde bulunmuştur. Düzgün bir kuruluşa bağlı milli kuvvetler, milletin kesin iradesinin, yüce Allah'ın emirleriyle tam anlamı ile gösterilmesini ispat etme kudretini kazanmıştır.

         Millet, kuvvet ve iradesini hiçbir zaman padişahlık makamına aykırı, ülke yararına aykırı ve millete ters bir biçimde kullanmak arzusunda değildir. Millet, Halife hazretlerinin kutsal şahsının güvenini kazanmış olan yüce şahsınızla yüce arkadaşlarınızı güç durumda bırakmaktan kesin olarak sakınmakta olup, tersine tam anlamı ile yardım etmeye bütün samimiyeti ile hazırdır. Ancak bakanlar kurulu içinde Ferit Paşa ile çalışmış kişilerin bulunması, yüce heyetlerinin düşünceleriyle milli isteklerin uygunluk derecesini olgunlukla anlamak zorunluluğunu doğurmuş bulunmaktadır. Millet olarak tam güvenliğe sahip olmadan atılmış olan her adım, düzelmeye başlamayı engelleyecek ve yarım çarelerle yetinilmesi, millet ile yüksek heyetiniz arasında da yanlış anlamalara neden olabileceğinden, uygun görülmemektedir. Bundan dolayı heyetimiz, kesin ve açık olarak Sadrazam makamının yüce sahibinden aşağıda belirtilen konuların yeni hükümetinizce uygun bulunup bulunmadığı ve kabul edilip edilmeyeceği konusunu büyük bir saygıyla anlamayı görevlerinden sayar.

1.     Yeni hükümetin Erzurum ve Sivas kongrelerinde kararlaştırılan kuruluşa ve milletin meşru dileğine saygı göstermesi,

1.     Milli Meclis toplanıp, denetim gerçek olarak başlayıncaya kadar milletin geleceği hakkında hiçbir yükümlülük altına ve resmi işlere girilmemesi,

1.     Barış konferansında milletin ve memleketin geleceği kararlaştırılacağından, görevlendirilecek delegelerin bundan önceki gibi yeteneksiz kişiler değil, milletin amaçlarını tam anlamı ile bilen ve güvenilir, anlayışlı ve kudretli kişilerden seçilmesi.

         Bu konuda tamamen anlaşma olması durumunda milletin vicdanından doğmuş ve bütün itilâf devletlerince meşruluğu ve kudreti tanınmış olan milli kuruluşumuzun, hükümetin yardımcısı olacağı ve bu şekilde hükümetin millet ve memleketin geleceği hakkında barış konferansında meydana gelecek girişimlerinin daha güvenilir ve etkili olacağı tabiidir.

         Bir kez bu önemli noktalarda uygunluk sağlandığı anlaşıldıktan sonra, ileride olabilecek normal olmayan durumları gidermek için bazı ek sunuşlarda bulunmamız iznini yüce sadrazam makamına arz ederim.

Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti Temsil Heyeti adına;

MUSTAFA KEMAL

        

         İşte bu önemli noktalar üzerinde anlaştıktan sonra, arada bazı yazılar yazdık. Ali Rıza Paşa, Erzurum ve Sivas kongrelerinden bilgisi olmadığını yazdı. «Gereği yerine getirilmek üzere önce bunları bildiriniz» dediler. Hepinizin bildiği bildiriyi kendilerine ilettik. Bakanlar kurulunun bunu incelemesinden sonra bile Sadrazamın verdiği cevapta önemli noktaların Bakanlar kurulunca kabul edildiği bildiriliyor ve ondan sonra da bizim hakkımızda birtakım kısıtlayıcı isteklerde bulunuluyordu. Bu kısıtlayıcı isteklerin başlıcası, olağanüstü olaylar ve ortaya çıkan yirmi üç günlük durumun giderilmesinden sonra, Meclis-i Mebusan seçimlerine ve hükümet işlerine karışılmaması konularını kapsıyordu. Bizim verdiğimiz cevabı aynen okursam olay daha çok açıklığa kavuşacaktır.

         Yüce Sadaret Makamına,

         «4 Ekim 1919 tarihli, sadaret makamının cevap telgrafının kapsamından anlaşıldığına göre, derneğimiz temsil kurulunun yapmış olduğu sunuş ve tekliflerin tamamen uygun görüldüğü ve kabul buyurulmuş olduğu, minnet duygulan izlenmiştir. Bununla birlikte tarafımızdan taahhüt edilmesini istediğiniz noktalarla ilgili olarak aşağıda olduğu gibi açıklamalarda bulunmamıza müsaade etmenizi içtenlikle rica ederiz. Hükümetin yol gösterici davranışında kanun hükümlerine tam anlamı ile uyulması doğal olup, kurulumuzca da bunun sağlanmasını görmek tek amacımızdır. Son zamanlarda ortaya çıkan uygun olmayan durumun ve kanunsuzluğun nedeni ve etkeni Ferit Paşa Kabinesi idi. Bu konu, adı geçen kabinenin düşmesi ile, yüksek kurulunuzca kanun hükümleri içinde çalışma ve Ferit Paşa Kabinesi tarafından yapılan kanun dışı işler ve davranışlar dolayısıyla ortaya çıkan durumun kaldırılması için gereken kesin önlemlerin alınması ve gereğinin yapılması ile ortadan kalkar ve böylece olması beklenen olay ve devam edebilecek olan davranışlara sebebiyet verilmemiş olur. Kurulumuzun, bakanlar kuruluyla kanuni hükümler içinde her türlü anlaşma ve görüşmelerde bulunabilmesi için, önce hükümetin meşru ve kanuna uygun olan milli kuruluşumuza iyiniyet göstereceğini açık ve kesin bir dille söylemesi gerekmektedir. Aksi halde, kurulumuz ile hükümetimiz arasında karşılıklı güven ve samimiyet bulunup bulunmadığı kuşkusu doğacak ve sonuç olarak bu da uyumsuz davranış ve girişimlerin ortaya çıkmasına neden olacaktır. Başkent ile Anadolu'yu birbirinden ayırmaya kurulumuz ve temsilcisi bulunduğumuz millet bireyleri sebep olmamışlardır. Tam tersine, düşünülen hükümetin Paris Barış Konferansı’nda doğu illerimizi, tamamını geniş bir özerkliği olan Ermenistan olarak kabul edişi, Toroslar sınır gösterilerek iki üç ilimizin tümünün Osmanlı sınırı dışında bırakılması ve başkent ile illerimizin bazılarında ateşkes antlaşması hükümlerine aykırı birçok işgaller ve devlet ve milletin bağımsızlık gururunun kırılmasına seyirci kalınması, başkent ile Anadolu'nun birbirinden ayrı düşünmelerine neden olmuştur. Ayrıca, bu duruma milli varlığını korumak amacı ve dine dayanan azmi ile kutsal haklarını korumak için ayaklanan kongre üyelerini eşkiya çetesi gibi cezalandırmak amacı ile Elâzığ ilinde birtakım eşkıya toplayarak Sivas ve Elâzığ halkları arasında vuruşma için hazırlanma emri veren bundan önceki hükümetin meşru olmayan icraatı da neden olmuştur. Osmanlı topraklarının bir kısmının işgali tehlikesine gelince; Milli kuruluşunuzun kurulmasından bu güne kadar hiçbir işgal olmadığı gibi, tam tersine Ferit Paşa Kabinesi'nin hoşgörü ve günahının sonucu ateşkes hükümlerine aykırı olarak işgal edilen Merzifon ve Samsun gibi illerimiz boşaltılmıştır. Bundan dolayı, devletin birliğini heyetimiz değil, bundan önceki hükümetin bozduğunu söylemeye gerek görmediğimi arz ederim. Tarafımızdan hiçbir resmi daire işgal edilmemiş olup, ortada bulunmayan bir durumun düzeltilmesi gibi bir şey düşünülemez. Milli kuvvetlerimiz aleyhinde bundan önceki hükümetin yapmış olduğu yayının doğruluk derecesini araştırmak üzere gelen ve başkentte milletin güvenini taşıyan, milli kuvvetlere dayalı ve meşru olan bir hükümet bulamayan itilâf devletlerinin yollamış olduğu birtakım görevlilerle yaptığım görüşmeler de siyasi bir resmiyet taşımamaktadır. Bu görüşmelerin amacı, milletin geleceğe yönelik isteklerini milli kuruluşumuzun büyüklük ve kudretini, milli iradenin genişliği ve kesinliğini onlara yakından göstermek ve bununla milletimiz hakkında saygı ve güven sağlamakla sınırlandırılmıştır. Bunun da barış konferansında gelecek için zararlı değil, aksine çok yararlı sonuçlar sağlayacağı şüphe götürmez bir husustur. Milletvekili seçimi hakkında bundan önceki hükümetin verdiği emirler gereği hareket eden mahalli daireler henüz seçim kütüklerini bile hazırlamaya yeni başlamış olduklarından seçimlerde halkın hürriyetine saldırı ve engelleme şımdiye kadar maddeten mümkün olmadığı gibi, örneğimiz ve bir siyasi kuruluş olmadığından, siyasi ihtirastan tamamen uzak bulunacağını ve seçimlerde kesinlikle halkın anlayış ve vicdan hürriyetine karışmayacağım pek çok kere bildirileriyle açıklamış bulunmaktadır. Hükümet işlerinde olan duraklama, ancak resmi telefon görüşmelerinin arızasıdır ki, bu da milletin şefkatli babası ve şerefi olan padişahına sunuşunu ve ricalarını iletmesine engel olmuştur. Bu da padişah ve millet arasında bir engel oluşturan Ferit Paşa Kabinesi’nin uygun olmayan tutumunun zorunlu sonucudur. Şu noktayı da ciddi bir olgunluk ve önemle yüksek görüşlerinize sunmak zorundayız. Samimi açıklamalarınızda memleketimizde meşrutiyet gereğince milli egemenliğin yürürlükte bulunduğu açık ise de, feshedilmesinden itibaren Meclis-i Mebusan-ın dört ay içinde toplanması Anayasamızın açık hükümlerinden, olmasına rağmen bu güne kadar seçimlerle ilgili kütükler bile hazırlanmamıştır. Başka bir şekilde açıklanması. mümkün olmayan, dört ay içinde toplanma kanuni zorunluluğu altında bulunan Milli Meclisin şu ana kadar toplanamaması Ferit Paşa Kabinesi’nin açıktan açığa meşrutiyet idaresine bir darbesi ve Anayasaya açık bir saldırısı sayılır ve ceza kanunun özel maddesine dayanılarak bir cinayet sayılıp, sebep olanlar hakkında kanun hükümlerinin tam olarak uygulanması, milli egemenliği kabul eden ve kanun hükümlerinin uygulanmasını kendisi için bir kanuni görev sayan her meşru hükümet için ilk kutsal görev niteliğindedir. Bundan sonra ayrıntılarla ilgili bazı noktalar vardır.

         Efendim! Ali Rıza Paşa bu cevabımızdan sonra birkaç gün kendi isteği ile sustu. Nihayet üç gün sonra karşımıza. bizimle konuşmak üzere Harbiye Nazırı Cemal Paşa çıktı. Cemal Paşa’nın verdiği telgraf, bakanlar kurulunun milli amaçlar içinde hareket için önerilen şartların tamamını kabul ettikleri konusunu içeriyordu ve karşılıklı olarak yapılan önerilerle hükümetle hepimizin çok ciddi ve samimi bir anlaşma yapmış olduğumuz izlenimini alıyorduk. Fakat bu anlaşmanın gerçekleşmesi sözünden sonra, Cemal Paşa yeniden bazı önerilerde bulundu. Bakanlar kurulu adına önerdiği konular önemli olduğu için birer birer açıklayacağım.

1.     İttihatçılıkla (İttihat ve Terakki Cemiyeti ile ilgili kimse.) ilişkili bulunmamak, '

1.     Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'na katılmasının doğru olmadığı ve sebep olanların adlarını tespit etmek için bazı yayın  ların yapılması ve haklarında kovuşturma açılması ve kanuni cezalarının verilmesi,

1.     Her nevi cinayet suçlularının cezadan kurtulamayacağı,

1.     Seçimlerin hür bir şekilde yapılabilmesi için güvence verilmesi, bildiriliyor ve isteniyordu.

         Buna verdiğimiz cevap, söylediğimiz düşünceler şöyle idi;

         Harbiye Nazırı Cemal Paşa Hazretlerine,

         9 Ekim 1919 tarihli yazınıza cevap vermeden önce temsil heyetimizin sayın bakanlar kurulu üyeleri hakkında saygı duyguları ile en iyi dileklerimi sunduğumu ve düşüncelerini birbirine söyleme ve birbirlerine düşüncelerini bildirme ile iki tarafın dürüstlük ve samimiyeti kendisine önder kabul ettiğine inandığımızı arz ederim. Çeşitli araçlarla duyurulması gerekli görülen yazınız ve açıklanan dört madde hakkında temsil heyetimizin görüşü ve düşüncesi aşağıda belirtilmiştir:

         Rum ve Ermenilerle İngilizler başta olmak üzere itilâf devletlerinin ve bunların suçlarına alet olan düşük Ferit Paşa Kabinesi'nin, milli birliğe ve vatan mutluluğuna yönelik her çeşit girişimi ve meşru milli faaliyeti genel olarak ittihatçılıkla suçlamayı bir meslek edinmiş oldukları hepimizce bilinmektedir. Girişimimizin ve milli kuruluşumuzun ittihatçılıkla hiçbir ilgisi olmadığı, kötü düşünen kişiler dışında gerek millet ve gerek ilişkide olan yalancılarca anlaşıldığı halde açıkladığınız kötü anlayışı tam olarak ortadan kaldırmak umuduyla Sivas Genel Kongre'sinin birinci oturumunda konuşmalara başlamadan önce bütün delegeler, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin canlandırılması için çalışmayacakları konusunda açık olarak, birer birer ant içmişler ve bu ant sureti her tarafta yayımlanmış ve ilân olunmuştur. Bundan başka, yeri geldiğinde ve özellikle yabancılarla ilişkide bulundukça bu önemli konu ile ilgili bildiride ve gerekli açıklamalarda bulunulmaktadır. Bununla birlikte, önerdiğiniz gibi bu konuda yine fırsat çıktıkça, açıklama ve yayımdan geri kalınmayacaktır. Yalnız bu konu göründüğünden başka bir biçimde ortaya çıkarsa, durumu nedeniyle özel bir önem verilmesi gerekmektedir. Bu yönüyle, sadece bakanlar kurulu üyeleri ile düşüncelerimizi karşılıklı söylememiz ve yüksek heyetinizde bu konuda hâkim olan düşünceyi öğrenmek amacı ile temsil heyetimizin buna ilişkin düşüncelerini arz etmeyi gerekli görmekteyiz. Biz müslüman olmayan halk ile itilâf hükümetlerinin siyasi durum karşısında gördüklerini, genel olarak ittihatçılıkla suçlamalarını doğru bulmuyoruz. ittihatçılar içinde kötü yönetim ve yolsuzlukları ile memleketi harabeye çevirenlerden oluşan bir küçük grup vardır ki işte millet ve bizim gözümüzde asıl suçlu olanlar bunlardır. Yoksa ittihat ve Terakki üyesi olup tarafsızlığını korumuş, kötülüğe âlet olmamış onurlu kişilerin bu şekilde zan altında bırakılmaları ve özellikle her millette olduğu gibi iyiyi güzeli gerekli şekilde ayıramamak, halkın bir kısmını zan altında tutmak doğru değildir ve bunu ülkenin güvenliği, iç düzeni ve geleceği bakımından sakıncalı bulmaktayız.

         Bundan dolayı, kabinenin, bu maddenin asıl amacının ne olduğunu açıklamasını önemle rica ederiz.

         2. ikinci madde içeriğine gelince: Bu konu, çok yönlü düşünülmesi gereken ve çeşitli şekillerde yorumlanabilen bir husustur. Örnek olarak, kafa tutmayı bile akla getirmektedir. Sonucunda felâket ve çok üzücü olaylara neden olan ve bu gün için milletimizin memnuniyetsizliğine yol açan I. Dünya Savaşına katılmamış olmak tabii ki çok daha iyi olurdu. Fakat buna maddeten imkân yoktu. Çünkü katılmama, silâhlanmış bir tarafsızlığı, yani boğazların kapalı bulundurulmasını gerektiriyordu. Halbuki vatanımızın coğrafi konumu, İstanbul'un stratejik durumu, Rusların itilâf hükümetleri yanında yer almış olması, bizim seyirci kalmamıza kesinlikle uygun değildi. Bunun yanı sıra silâhlanmış bir tarafsızlığın devamı için paramız, silahımız, sanayiimiz, kısaca, gerekli araç ve gerecimiz de bulunmuyordu. İtilâf devletlerinin ve özellikle İngilizlerin para vermemesi bir yana, gemilerimize el koyarak milletin dişinden tırnağından artırarak biriktirdiği gemi yapımına ait yedi milyon liramızı zorla alıkoymaları, (Abdulkadir Kemali Bey: Kahrolsunlar) itilâf devletlerinin savaş ilân etmesi, bizim savaşa katılmamızdan dört ay önce her yönüyle Osmanlı hükümetinin zararına bir Ermenistan Cumhuriyeti kurulmasına karar verdiklerini ilan etmiş olmaları ve hatta Bolşeviklerin yayınladığı gizli antlaşmadan da anlaşıldığına göre, İstanbul'un Çarlık Rusyasına vadedilmiş olması, savaşa itilâf devletlerine karşı girmemizin zorunlu olduğunu gösteren açık delillerdir.

         Bir de İngiltere ve Fransa'nın kendisine İstanbul'u vermeyi tasarladıkları Rusya dururken, Balkan Savaşı uğursuzluğundan sonra milli varlığımız ve askeri değerimize dayanmadan, milletimizi kendilerine katılmış saysak bile, halkımızın bunu arzuladığını düşünmek doğru olamaz. Savaşa girmemizi bir hainlik olarak nitelemek ve koca, bir milleti dört beş kişinin oyuncağı durumuna düşürmek, düşüncemize göre yarar sağlamak şöyle dursun,, tam tersine düşük Ferit Paşa’nın Paris'te sakat bir düşünce ile vermiş olduğu Avrupa' dan merhamet dilenen demecine karşılık Clemenseau'nun cevabı olan hakaret dolu sözlerin, Tanrı korusun, bir kere daha duyulmasına neden olabilir. Bundan dolayı, mert bir biçimde gerçeği söylemek ve kahramanca savaşan bu koca. milletin yenik düşmesinin zorunlu sonuçlarına katlanmakla birlikte, bu olayın cinayet olarak kabul edilmemesi ve bu yüzden ceza verilmesinin düşünülmemesi kusursuz ve yararlı bir prensip olarak kabul edilebilir. (Bravo sesleri ve alkışlar)

         Savaşa sebep olanlar hakkındaki konuya gelince; Savaş ilanı sorumluluğu olmayan yüce padişahın yetkisi olduğuna ve o zamanki bakanlar kurulunun savaş ilânından dört ay sonra toplanan Millet Meclisi’ne yaptığı açıklamalar üzerine alkışlarla Meclisin güvenini sağladığına göre, olay Yüce Divan’ın incelemesinden geçmeden, olur olmaz şu veya bunun aleyhine suçlamalarda bulunmak doğru olmayabilir.

         3. Savaş sırasındaki kötü yönetimlerin açığa çıkarılıp cezalandırılması, vatanımızda sorumluluğun büyük ve küçük her kişiye dağıtılması ve kanun uygulamalarının tarafsız ve yüce adalete uygun olarak yürütülmesini sağlamak en büyük dileğimizdir. Fakat biz bunun, birçok tartışmalara neden olan kâğıt üzerinde, reklam şeklinde yayımlanmasından çok, fiilen uygulama ile yabancı dostlarımıza gösterilmesini uygun ve yararlı görüyoruz.

         4. Seçim hakkındaki görüşlerinizi bildiri ile yayımladık ve ilân ettik. Bu hususta akla gelebilecek başka sorularınız varsa, emirlerinizin bildirilmesini rica ederiz.

         Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Temsil Heyeti adına;

         MUSTAFA KEMAL

        

         Efendim! Ali Rıza Paşa kabinesi ile aranızdaki önemli yazışmalar burada son buluyor. Fakat bu son günde kabine, heyetimiz ile yakından görüşmek ve ayrıntılar üzerinde anlaşmak için Bahriye Nazırı (Deniz İşleri Bakanı) Salih Paşa’nın bizimle konuşmasını uygun görmüştür. Amasya'da kendisi ile görüştük. Salih Paşa hazretleri ile hemen hemen üç gün üç gece devam eden konuşmamız sırasında az önce açıkladığım kongrelerin kabul ettiği prensipler ve kuruluş tüzüğünün önemli maddeleri birer birer okundu, tartışıldı ve tam anlamı ile anlaşma sağladık. Görüşmelerimizde tutanak tutuluyordu ve bu tutanak Salih Paşa hazretleri ile kongre adına kendileriyle görüşen heyet tarafından imzalanmış ve uygunluk belirtilmiştir. Bunu aynen okumayacağım. Arz ettiğim konulardan oluşmaktadır. Bildiğiniz bu maddeler için yalnız Milli Meclisin onayı gerekmektedir. Bu görüşmelerin ayrıntılarına girmeyeceğim. Yalnız Salih Paşa hazretlerinin imza koydukları tutanakta bizim prensiplerimizde yer almayan bir durum kayıtlıdır. Oraya dikkatinizi çekmek istiyorum.

         Efendiler,

         Bu konu, Milli Meclisin kurulma yeri ve toplanma sorunu idi. Genel durumumuz, İstanbul'un özel durumu görüşüldü ve tartışıldı. O fıkrayı aynen okuyacağım.

         Bundan sonra Sivas Kongresi’nin 4 Eylül 1919 tarihli kararlarının kuruluş kısmı ile ilgili on birinci maddede yer alan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin durumu ile ileriye yönelik şekil ve faaliyetleri konusu görüşüldü. Bu maddede, milli iradeyi egemen kılacak olan Milli Meclisin güvenlik ve bağımsızlık içinde yönetim ve denetim görevini üstlenmesinden ve bu görevin Milli Meclisce onaylanmasından sonra derneğin durumunun kongre kararı ile tespit edileceği açıkça belirtildi. Burada açıklanan kongrenin, şimdiye kadar yapılan Erzurum ve Sivas Kongreleri gibi dışarıda ayrı bir kongre sayılması gerekli değildir. Derneğin programını onaylayan Milli Meclise, dernek tüzüğünde açıkça belirtilmiş olan delegelerin de katılmasıyla yapacakları özel toplantı kongre yerine geçebilir.

         Milli Meclisin İstanbul'da tamamen güvenlik içinde ve bağımsız olarak görev yapabilmesi gereklidir. Bu günkü şartlara göre bunun ne dereceye kadar sağlanabileceği ayrıntılarıyla düşünüldü. İstanbul’un yabancıların işgali altında bulunması nedeniyle milletvekillerinin yasama görevlerini gerekli şekilde yapmalarına pek uygun olamayacağı görüşü ortaya çıktı. Yetmiş seferinde Fransızların Liyon'da ve daha sonra Almanların Weimar'da yaptıkları gibi barış sağlanıncaya kadar geçici olarak Milli Meclisin Anadolu'da, yüce hükümetin uygun göreceği güvenilir bir yerde toplanması uygun görüldü. Milli Meclisin toplanmasından sonra, güvenliği ve korunması konusu ortaya çıkacağından bunun tam olarak sağlanması gereği ile, dernek temsil kurul’unun kaldırılması ve kurulmuş olan kurumun çalışma hedefi, yukarıda açıklandığı gibi, kongre makamının yerine geçecek özel toplantıda kararlaştırılacaktır.

         Milletvekili seçimlerinin özgürce yapılalıilmesi gereği, yüce hükümetce emir buyurulmuş olduğundan seçimlerin yapılmasında dernek temsıl heyetinin en küçük bir etki veya baskısı bulunmamaktadır.

         Efendim, Salih Paşa Hazretleri tutanağa imza attıktan sonra bu konuda Milli Meclisin toplantısına İstanbul'dan başka bir yerde olması konusunu bazı bakanların uygun bulacaklarından emin olmadıklarını; bununla birlikte bakanlar kurulu adına buraya geldiklerini ve kabine adına bizimle görüştüklerini, onların uygun şekilde davranacaklarını umduklarını söylediler. Ancak kendilerinin vicdan, akıl ve düşünce yönünden buna inandıklarını ve bu vicdani düşüncelerini, bütün bakanlar kurulu üyelerine ve yüce padişaha anlatmaya gayret edeceklerini, eğer bunu kabul ettiremezlerse ve bu gerçek karşısında da hükümet Milli Meclisin İstanbul'da toplanmasını emrederse, bu konunun kendileri için bir onur meselesi olacağından görevlerinden ayrılmak zorunda kalacaklarını söylediler. Fakat zannederim, kendileri görevlerinden ayrılmamışlardır. Salih Paşanın tahmin ettiği gibi, kendilerinin İstanbul'a dönüşlerinden sonra bu kez de Harbiye Nazırı Cemal Paşa tarafından yine kabine adına gelen hir telgrafta olay yeniden konu oldu. Çok önemli bulduğum için telgrafı aynen okuyacağım:

         Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine sunulacaktır.

         Bahriye Nazırı Salih Paşa Hazretleri ile Amasya'da yapmış olduğunuz görüşmelerin iyi bir sonuca ulaşması Bakunlar Kurulu üyelerince memnunlukla karşılandı. Yalnız, Meclisin hilâfet ve saltanat başkentinden başka bir yerde toplanması son derecede önemli ve tehlikeli görüldüğünden bu konudaki görüşümüz aşağıda arz olunur:

         İlk olarak Meclis-i Mebusan’ın İstanbul'da toplanmaınası için gösterilen sebep, başkentte yabancı devletlerin kara ve deniz kuvvetlerinin bulunması nedeniyle görüşmelerin özgürce yapılmasının sağlanamayacağı ve bazı milletvekillerin oylarına bile saldırılmasının mümkün olduğu görüşüdür. (Gülmeler) - ... Bu, bizim görüşümüzdür Bununla birlikte, İtilâf devletlerinin tümü, meşrutiyet (Hükümdarla yönetilen bir ülkede hükümdarın başkanlığı altında parlamento yönetimine dayanan hükümet şekli.) ile yönetildikleri için, Milli Meclislerin her türlü saldırıdan korunmasının önemi yanı sıra, böyle bir uygulamanın medeni dünyada ne derece kötü etki yapacağı gerçeği de kendilerince bilinmektedir. Bu nedenle Meclis-i Mebusanın görüşme güvenliğinin bozulması mümkün değildir. İtilâf devletleri tarafından kendilerine karşı davranış yapılması beklenebilecek kişilerin sayılarının aslında pek az olması nedeniyle, bu kişilerin millet ve devlet güvenliği için bir özveri daha göstererek milletvekilliğinden istifa etmeleri, bu engeli de ortadan kaldırabilir. Böyle bir durumun gerçekleştirilmesini, haklı olarak cömert ve saygıdeğer kişiliğinizden beklemekteyiz.

         İkinci olarak, bu buhranlı ortamda devlet büyükleri ile halkımızın birbirleri ile olan ilişkiyi sürdürmeleri ve görüş birliği içinde tek bir vücut olarak, yaşamakta bulunduğumuz tehlikeli durumdan var gücümüzle vatanımızı kurtarmak için çalışmaları gerekmektedir. Meclis-i Mebusan’ın taşrada toplanması durumunda, bir kısım bakanlık ve hükümet dairelerinin de oraya taşınması gerekeceğinden, bunun güç ve imkânsız yönleri bulunmasının yanı sıra, hükümetin taşınması yolunda bir başlangıç olarak düşünülebileceğini de bildirmeyi gereksiz görüyorum. Bakanlar ile milletvekilleri birbirleriyle ilişkiyi devamlı olarak sürdürmek zorınluluğunda bulunanlarından bakanların İstanbul'da, milletvekillerinin taşrada bulunması mümkün değildir. Hatta toplantı yeri olarak İstanbul'a en yakın olan Bursa bile seçilse, ulaşım durumuna bakarak düzenli ve zamanında gidip gelmek, yazıları ve belgeleri getirip götürmek mümkün görülmemektedir. Özellikle Sadrazam Paşa Hazretleri ile içişleri ve dışişleri bakanlarının Meclis ile devamlı ilişkilerini sürdürmeleri ve İstatanbul'dan da ayrılmamaları gerektiğinden bu iki zorunlu durumun bağdaştırılması mümkün değildir.

         Üçüncü olarak, Meclis-i Mebusanın taşrada toplanması İstanbul'dan başka bir merkezin daha kurulması anlamını taşımasının yanı sıra, İstanbul'un geleceği henüz aydınlanmadığından, daima gözleme fırsatı bulan düşmanın ve özellikle Venizelos ve buna benzer kişilerin zararlı propagandalar yapması için de gerekçe oluşturur. İstanbul diğer devletlerin başkentleri gibi değildir. Yalnız Osmanlıların başkenti olmayıp yüz milyonlarca islâmın sevgisini belirttiği ve darda kalınca, başvurduğu yer olduğundan, her ne şekilde olursa olsun başlı başına hükümet merkezi olmak onurunu kaybetmesi durumunda asırlık Osmanlı saltanatının Avrupa'dan kaldırılarak bir Asya beyliği haline dönüştürülmesi ile kindarlara ve düşmanlara yeni bir silâh verilmiş olur. Bunu önlemek için, bütün ülke kuvvetlerinin İstanbul'da toplanması özellikle bu an için zorunlu görülmektedir.

         Dördüncü olarak, bazı siyasi partiler ile Müslüman olmayan unsurların seçilmesinin tarafsızca yapılamayacağı düşünülerek seçim   lere girip girmemekte hâlâ kararsız durumda iken, Meclisin Anadolu'da toplanması, Meclisi Mebusanın sadece milli kuruluş mensuplarına kalacağı fikrini kuvvetlendirir. Bu nedenle, onlar seçimlere katılsalar bile milletvekillerinin bir kısmının Anadolu'ya gitmekten kaçınmaları ve İstanbul'da toplanma isteklerini bildirmeleri de akla gelebilecek bir konudur. Böylece Meclis-i Mebusan’ın ikiye ayrılarak, her ikisinin de çoğunluk sağlayamadığı duruma gelinir ve alınan kararların gerçek ve güvenilir olmaması üzücü sonucu ortaya çıkar. Genel ve özel durumumuzu devamlı olarak inceden inceye araştırma altında tutan ve Türklerin kendilerini yönetmeye ve zor zamanlarda bile anlaşma yapmaya gücü yoktur konusundaki düşünceleri için delil aramakta olan düşmanlara kullanılacak bir koz verilmiş olur. Zaten konferans önüne çıkmamız ve orada iyi bir şekilde kabul görmemiz, bütün milletin el ele, bir arada olması ve hükümetin de böyle bütünleşmiş bir topluluğa dayanmasının uygun olacağı açıklama istemeyen bir konudur.

         Meclisin Anadolu'da toplanacağı söylentisi şimdiden birtakım dedikoducular ve yabancılar tarafından çeşitli şekilde yorumlara yol açmıştır. Bunun çok tehlikeli sonuçlara ulaşabileceği konusuna önemle dikkatinizi çekerim.

         Harbiye Nazırı CEMAL

        

         İşte efendiler, Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin Milli Meclisin İstanbul'da toplanması gerekliliğine ilişkin öne sürdüğü gerekçe ve düşünceler bunlardır.

         İşte bu görüş, şahıslarına bile saldırı yapıldığı fikridir ve bizim bütün bu düşüncelere karşı cevap olarak bildirdiğimiz görüşler de şunlardır:

         Bu gün, yüce saltanat başkentinde Milli Meclisin toplanması fikrini uygun görmeyenler, genellikle birbirine benzer düşünceler ortaya koymuşlardır. Bizim bunlara 29 Ekim 1919 tarihinde verdiğimiz cevap şöyledir:

Sivas 29 Ekim 1919

Harbiye Nazırı Cemal Paşa Hazretlerine,

         C. 27 ve 28 Ekim 1919 tarihli ve (300, 301) numaralı şifrelere.

         Bu gün yüce saltanat başkenti ve islâm dininin hilâfet merkezi olan İstanbul, düşman donanmasının topları ve kuvvetlerinin işgali altında, düşman polis ve jandarmasının sorumluluğunda ve eli altında bulunuyor. Basın, itilâf devletleri tarafından denetim altında, kişisel hukuk ve sosyal durumumuz bunların baskısı altında, sayın kabine üyelerine varıncaya kadar giren ve çıkan herkes yabancılar tarafından inceleme ve denetim altında bulunmaktadır. Tam anlamı ile saltanat başkenti ve hilâfetimiz kuşatma altında olup bağımsızlığımız burada manen ve fiilen yürürlükte değildir. Buna, bir de Rum ve Ermenilerin hükümeti tanımamalarını ve itilâf devletlerine dayanarak bir çeşit ayaklanma durumunda bulunmalarını ve birtakım bozguncu kuruluşların yaptıklarını da eklersek, başkentimizin içinde bulunduğu üzücü ve korkunç durumu tam anlamı ile açıklamış oluruz.

         Bundan dolayı, bütün bu haksız uygulamalar ve bunların ayrıntıları ile bildirilmesi ve açıklanması sonucunda Avrupa'dan, kamu oyundan, hak ve adalet isteyecek ve kazanılmasını sağlayacak olan Milli Meclisin İstanbul'da görev yapmasına bizce imkân bulunmamaktadır.

         İtilâf devletlerinin meşrutiyet ile yönetilen birer hükümet olduğu bundan dolayı Milli Meclisimiz, zararına girişimlerde bulunmayaca,kları konusundaki görüşünüzü bir iyiniyet örneği olarak düşünmek zorundayız. (Alkışlar) Ancak Avrupa devletleri, milletimizi meşrutiyeti ve hürriyeti sağlayabilmiş olgun bir millet olarak kabul etmiş ve düşünmüş bulunsalardı, bu görüş doğru olabilirdi. Aslında durum, tamamen bir iyiniyetin tersine gerçekleşmiş ve gerçekleşmektedir.

         İmzalamış oldukları ateşkes antlaşması hükümlerine aykırı tutumları ve hükümetin yargı hakkına saldırıları, bizi insan olarak düşünmediklerine ve verdikleri söze uymamayı, bize karşı dürüst olmayan bir davranış olarak kabul etmediklerine bir delildir.

         Birkaç kişinin şahıslarına karşı olabileceği düşünülen işlemlerin nedeni, bu kişilerin Devlet ve milletin ve saltanat makamı ile hilâfetin bağımsızlığı ve bütünlüğü uğrundaki uğraşı ve çalışmaları ise, bunlardan başka aynı ruh ve düşüncede bulunan diğer kişilerin de saldırı hedefi olmayacağını kestirmek ve güven vermek kesinlikle mümkün olamaz. Bundan dolayı bu durum bütün Milli Meclise karşı da gerçekleşebilir.

         Aslında yukarıda ayrıntılarıyla anlattığımız gibi, İstanbul işgal altındadır ve tehlike fiilen mevcuttur. Milli Meclisin ise kesinlikle güvenlik içinde bulunması önşarttır va önemlidir. Bu nedenle taşrada tam güvenlik içinde bulunan bir yerde toplanılması kesin olarak zorunlu görülmektedir.

         Meclisin tolanması ve barışa kadar geçici olarak taşrada toplantılarını sürdürmesi durumunda, açıkladığınız gibi bakanların bazılarının ara sıra veya sürekli olarak İstanbul'dan ayrılmaları gerekmez. Bazı bakanların gidip gelmeleri veya yetkili bırakmaları kesinlikle hükümet merkezinin taşınması anlamına gelmez. Bundan başka, Milli Meclisin taşrada toplanması kesin bir zorunluluğa dayandığından, İstanbul'dan başka bir merkez daha kurulması anlamına da gelmemesi gerekir. özellikle geleceği şüpheli olan İstanbul yerine geleceği bilinen ve güvenliği tam olan bir yerden kurtarma çalışmalarının yapılması amaca daha uygur olur. Venizelos'un Atina'yı emin bulmadığı için bakanlar kurulunu bile Selânik'te oluşturması ve kurması sonucu Yunan başkentini tehlikede bırakmak yerine kurtardığı, bazı olaylarla ispatlanmıştır. Ferit Paşa’nın Sadrazam ve Dışişleri Bakanı iken Avrupa'da aylarca kalması hükümet tarafından sakıncalı görülmediğine göre, bu derecede önemli biı durumda hükümet üyelerinin gerektiğinde Milli Meclisin bulunacağı yere gelip gitmelerinde hiçbir engel olmayacağı açıktır. Bu toplantının İstanbul dışında olmasından dolayı, Venizelos ve buna benzer düşmanların propagandada bulunacakları pek tabii görülmektedir. Çünkü bu toplantının kendi zararlarına olacağını şimdiden kestirmekte oldukları şüphesizdir. Salih Paşa hazretleri ile bu konuda görüşeli iki gün olduğu halde, haberin memleket içinde anlaşılmasından önce yabancı yerlere ulaşmış olduğu anlaşılıyor. Aynı görüşten hareket ederek, bunun da pek tabii olduğu söylenilebilir. Her halde yabancıların, milletimizin düşüncelerini anlamak konusunda, inceden inceye araştırma yapmakta oldukları kesindir. Meşruiyetini ve hukukunu anlamış olan hiçbir milletin, düşman içinde, düşman baskısı altında kendi hukukunu korumak üzere toplanmak isteyeceğini kabul etmek doğru olamaz. Bu gün İstanbul'da toplanmayı istemek bütün ülke kuvvetlerini burada bir araya getirmek, bu kuvvetleri kıpırdayamaz hale sokmak, sonuçta intiharı amaçlamak demektir. Bundan başka, Milli Meclisin bu durum altında başkentte toplanması, milletin İstanbul'un işgal altında bulunmasını ve bunu gerçekleştirmiş olanların haksızlıklarını aynen kabul etmesi demektir. Bununla birlikte, Anadolu'da toplanması aynı zamanda başkentin üzücü durumunun dünyaya karşı açıkça ve eyleme dönüştürülerek kınanması yararını sağlar.

         Yüce Halifenin İstanbul'da bulunmaları göz önüne alınsa Meclisin taşrada bulunması nedeniyle hilâfet makamı için islam dünyasının gözünde bir değişiklik ve ters tepki olamaz. Çünkü Milli Meclis milletimizi temsil eden kuruluştur. Hatta açılış için yüce padişahın bir vekil yollamaları da mümkündür. Hem bu şekilde islâm dünyası Milli Meclisin hilâfet merkezinde toplanmaya cesaret bulama    dığını görerek bu kutsal makamın düşman tehlikesi altında bulunduğunu hissedecektir ki, bunun yararı açıktır.

         Müslüman olmayan unsurlara gelince, bunlar daha Tevfik Paşa kabinesi zamanında seçimlere katılmayacaklarını ilân etmişlerdi. Bunların katılmamaları kendi zararlarından başka bir sonuç doğurmaz. İnşallah, vatan ve millet bağımsızlığını kazanınca ister istemez aynı , haklara sahip Osmanlı vatandaşı olarak oturmaya mecburdurlar.

         Siyasi partilerimizden bazılarının Anadolu'yu istememeleri tabii olarak milli kuvvetlerin etkisi altında kalmak korkusundan olacaktır. Halbuki milletin asıl büyük çoğunluğunu temsil eden milliyetçi milletvekilleri de İngilizlerin etki ve baskısı tehlikesi nedeniyle İstanbul'u istemeyeceklerdir. İstanbul'un çıkaracağı belirli sayıdaki milletvekillerinin önemli bir kısmı, hiç şüphesiz milletle beraber olacağına göre taşraya geleceklerdir. Hatta hiç gelmeyeceğini düşünsek ve meclisin ikiye ayrıldığını kabul etsek bile oy çoğunluğunun İstanbul'a mı, yoksa taşraya mı ait bulunacağını tabii şimdiden kestirmek mümkündür. Aslında bu gibi şüphe ve kararsızlığa düşecek milletvekillerinin vatan ve millet uğruna istifa ederek özveri gösterecekleri umulmalı ve beklenmelidir. Aydın kesiminde seçimlerle ile ilgili olarak yapıldığı bildirilen yakınmalar Yunan işgali altındaki yörelerde yapılıyor ise, bunun Rumlar tarafından düzenlendiğinden hiç kuşkumuz yoktur ve bu, çok doğal görülmektedir. Haksız işgal olunan bu sevgili ilimizin Milli Meclise milletvekili gönderebilmesi özel dileğimizdir. Böylece, millet fiilen işgali tanımadığını ve bu zengin topraklardan ayrılmaya asla razı olmadığını dünyaya ispat etmiş olacaktır. Buna hükümetin de resmen destek olması İzmir, Adana, Musul illeri ile Maraş, Antep, Urfa sancaklarına resmen seçim için kesin emirler vermesini siyasi durunun gereği olarak görüyoruz. Kurulumuzun verdiği sözü tutan kişilerden oluştuğuna güven duymanızı özellikle rica ederiz. Daha anlaşma yapıldığı gün, bunu bütün benliğimiz ile destekleyeceğimizi ve yardım edeceğimizi arz ederek söz vermiş, durumu bütün milletimize bildirmiştik. Aradan yirmi beş gün geçti. Bu süre sırasında bütün çalışma ve davranışlarımızla hükümet görevlerini kolaylaştırmaya, hükümet kuvvetlerini yüceltmeye çalışıyoruz. Buna karşılık kabinenin hâlâ özel tasarımızdan kuşku duyması ve uygulamalar için adım atmamış bulunması, üzüntülerimize sebep olmaktadır. Milli kuruluşumuzun amacının kanunlara uygunluğunu kabul ederek, gereğine uyularak yönetilmesini üstlenen hükümetin, kuruluşumuzu lağvedeceğini ve tüzüğünde açıkça belirtilen temsil heyetimizin şimdiki çalışma düzeninin değiştirilmesini isteyeceğini tabii ki aklımızdan geçirmiyoruz. Bu durumda nasıl direnme ve yardım istenebilir? Bu kanunun açıklığa kavuşturulmasını rica ederiz.

         Tam tersine, Temsil Heyeti, Ferit Paşa Kabinesi’nin yapmış olduğu haksızlıkların düzeltilmesi konusunun halâ ele alınmadığını görmekle üzgün bulunmaktadır. Milli Meclis konusunda Temsil Heyetimizin görüşünü yukarıda belirtmiş bulunuyoruz. Bununla birlikte, tutumumuzu milletin kamu oyu üzerine dayandırmak bizlerce genel kural olduğundan; bütün il merkezleri heyetlerinin bu konudaki görüşü de ayrıca sorulmuştur. Sonuca göre davranacağımız tabiidir, efendim.

Temsil Heyeti adına

MUSTAFA KEMAL

         Bizim bütün bu düşüncelere karşı cevap olarak bildirdiğinin        görüşler şunlardır: Bu gün yüce saltanat başkenti ve Milli Meclisin İstanbul'da toplanması fikrini kabul etmeyenler de hemen hemen genellikle aynı noktaya dayanarak düşüncelerini bildirmişlerdir. Bundan sonra Rıza Paşa kabinesi görüşünde ısrar etti. Bu düşünce o zaman yalnız bizim heyetimizin görüşü idi. Bu konu, kesin olarak kabul edilmiş bir karar şeklinde değildi. Onun için çeşitli araçlarla bütün milletin düşünce ve eğilimini anlamaya çalışıyordum. Burada olduğu gibi durumu açıkça belirterek sorduk: « Toplanma yeri neresi olmalı? » Gelen cevaplarda her yörede özel olarak durum anlaşılmıştı. Gerçekten İstanbul'da toplanmanın büyük bir felâket getireceği herkes tarafından açıkça söylermişti. Ancak ortada bir konu vardı, o da hükümet kanadının bunu uygun bulmaması. Milli Meclisin, Milli Meclis olarak Anadolu'da daha güvenceli bir yerde toplanabilmesi, tabii ki, hükümetin uygun görüşü ile durum’un yüce padişaha arzına ve böylece alınacak yüce emre bağlı bulunuyordu. Milletvekilleri dışarıda toplanır, Ayan oraya gelir ve Milli Meclis olarak bir araya gelir. İşte bu olmadıkça Milli Meclisin, Milli Meclis olarak toplanmasına maddeten imkân kalmamıştır. Bu konu bizim için son derecede önemli olduğu için arz ettiğim gibi halkın düşüncelerini öğrenmekle birlikte, Sivas'ta yetki sahibi bazı kişilerle, üzellikle bütün komutanların katılmasıyla olağanüstü bir toplantı yaptık. Ayın sonuca vardık. Bu sonuca göre bir Şer vardı. 0 da milletvekillerinin tümünün aynı kanı ile durumu tehlikeli görüp kendiliğinden dışarda bir yerde toplanmaları ! Tabii ki bu topluluk Milli Meclis olamazdı.

         Belki bir millet meclisi olurdu. O nitelikte olmamakla birlikte, boyle basit bir kongre halinde toplanmış olsa bile yapabileceği görevden daha büyük görevi yapmış olacaktı. Benim düşünceme göre milletvekilleri İstanbul'a gitmeselerdi, Meclisi Mebusan orada toplanmasaydı, dışarıda güvenceli bir yerde toplanıp orada bütün ülkeyi, bütün milletin başkentinin geleceğini konuşmuş olsaydı, İstanbul işgal olunamazdı.

         İstanbul'un işgaline tek neden hükümetin birtakım saçma ve köksüz görüşlere saparak zaaf göstermiş olmasından kaynaklanmaktadır. Milli Meclisin dışarıda toplanması gerekliliği ve zorunluluğunu anlatmak konusunda da başarılı olamadıktan sonra artık görüşlerimizi bildirmekten vazgeçtik. Yalnız yine birçok felaketlerin ortaya çıkacağına olan inancımız sürdüğünden bazı önlemler alarak vatan görevimizi gerçekleştirmeye çalıştık. Önerilerimiz hepinizce bilinmektedir. Hiç olmazsa milletvekilleri İstanbul'un o zehirleyici çevresine, havasına girmeden önce dışta birbirleriyle görüşsünler, tanışsınlar ve birbirlerine düşüncelerini söyleyerek aydınlatsınlar. İşte biliyorsunuz, bu amaçla Erzurum'da, Trabzon'da, Samsun'da, kısacası çeşitli merkezlerde, bölge bölge, milletvekillerinin toplanmasını çok rica ettik. İstanbul'a gidecek milletvekillerinden de mümkünse düşüncelerimizi karşılıklı söy

Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız

Editörün Son Yazıları

probiyotik

Islak Çeltiklere

probiyotik

Hiçsizliğe

probiyotik

Acıyor

probiyotik

Yıkık

Editörlerin Son Yazıları

kaptanfilozof06

Deprem Korkusu Arttı

probiyotik

Islak Çeltiklere

bubble30
Nielawore

"KINAR HANIMIN DENİZLERİ"

Bizden haberdar olmak için mail listemize kayıt olun