Bex'de Müller’in odasına girip büyük bir sepeti yere
bırakan Rudi:
"İşte istediğiniz burada!" dedi. Müller örtüyü açınca sarı
renkte, kenarları kara iki göz, o kadar yabani, öyle
kıvılcımlanarak bakıyordu ki, gördüğü her şeyi kapmak
istediği hemen fark ediliyordu. Kısa, kuvvetli gagası, ısırmak
için açılmış; boynu kırmızı ince tüylerle örtülüydü.
"Kartal yavrusu!" diye haykırdı Müller. Babette de
hayretinden bağırmış, kenara fırlamıştı. Ama gözlerini ne
Rudi'den, ne de kartal yavrusundan ayırabiliyordu.
Müller: "Kendini öptürmeye müsaade etmeyeceksin!" diye
emir verdi.
"Siz de böylece sözünüzü tutmakta devam ediyorsunuz"
dedi Rudi. "Herkesin bir özelliği vardır."
"Ama sen de niçin kalıbı dinlendirmedin ya?"
"Sıkı tutundum da onun için, diye cevap verdi Rudi. Aynı
şeyi şimdi de yapıyorum, Babette'i sımsıkı tutuyorum."
"Daha önce onunla evlenmeye bak" dedi Müller.
Gülüyordu. Bu da Babette'in bildiği gibi iyi bir alâmetti.
"Önce kartal yavrusunu sepetten dışarı çıkaralım, onu
böyle görmek korkunç şey! Nasıl dik dik yüzümüze bakıyor.
Onu nerede yakaladın?"
Rudi olanı, biteni anlatmak zorunda kalmıştı. Müller
gittikçe büyüyen gözlerle bakıyordu ona.
"Bu cesaretin, bu talihinle, sen kendine üç karı da
alabilirsin" dedi Müller. Nihayet gerekeni söylemişti.
Rudi: "Size candan teşekkür ederim." diye bağırdı.
"Ama bununla hemen Babette'i almış olmuyorsun" diye
cevap verdi Müller. Bunu söylerken şaka yollu Alp avcısının
omzuna vuruyordu.
Oda kedisi: "Değirmendeki en yeni havadisi biliyor
musun?" diye sordu mutfak kedisine. "Rudi kartal yavrusunu
eve getirdi, onu verip Babette'i alacak. Birbirlerini öptüler,
öpüştüklerini babalarımıza da gösterdiler. Bu hemen hemen
nişanlanmakla birdir. İhtiyar tekmelemedi kimseyi,
tırnaklarını çekti içeriye, güzel bir öğle uykusu uyudu.
Gençleri de bıraktı kendi başlarına. Birbirlerine anlatacak o
kadar çok şeyleri var ki onların, Noel’e kadar bitmez."
Gerçekten de Noel’e kadar bitiremezlerdi anlatacaklarını.
Rüzgâr esmerleşen ormanın içinde dört dönüyor, yüksek
dağlarda olduğu gibi vadiye ince ince kar yağıyordu. Buz kızı
için genişletip büyütülen sarayında oturmuş, kayaların üstü
baştan başa karla örtülü, yazın dağdan dökülen ırmakçıkların
su tüllerini dalgalandırdığı yerlerde şimdi kulaç kalınlığında,
fil ağırlığında buzlar sarkıyor. Muazzam buz billûrlarından
meydana gelen buz çelenkleri, karla pudralanmış çamların
üstünden aşağı dökülüyor
Buz kızı vızıldayarak esen rüzgâra binmiş, en derin
vadilere iniyordu. Bex'e kadar her yer sert bir kar örtüsü
altındaydı. Oraya kadar inebilse, Rudi'yi, alışık olduğundan
çok fazla evin içinde görecekti. Çünkü hep Babette'in
yanındaydı. Bütün yazın olacak. Dostlar, tanıdıklar bundan o
kadar çok bahsetmişlerdi ki, artık kulakları adamakıllı sağır
olmuştu. Ölümsüz bir gün ışığı vardı içerde, neşeli, her zaman
gülen Babette, Alplerde biten en güzel katmerli zakkumlara
benziyordu. Yaklaşan bahar kadar güzeldi! Yaz mevsiminin
bütün kuşlarına düğün gününe ait şarkılar söyleten bahar
kadar güzel!
"İkisi nasıl oluyor da durmadan beraber oturuyor,
birbirlerine doğru eğilip duruyorlar." diyordu oda kedisi,
"durmadan aynı şeyi miyavlamaları, artık canımı sıkmaya
başladı."
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız