Ekim 18, 2024

Andersen Masalları (BUZ KIZI) (X)

Kibar bir İngiliz bayanı olan Babete'in analığı, en yakın
şehirlerden biri ve Clareus, Berinex, Erin'le birlikte Cenova
gölünün kuzey bölümünde bir taç meydana getiren Montreux
şehrinde kızları ve akrabalarından bir gençle birlikte
oturuyordu. Buraya yeni gelmiş olmalarına rağmen Müller
ziyaretlerine gitmişti bile. Onlara Babette'in nişanlandığını
söylemiş, Rudi'den, kartal yavrusundan, İnterlaken'e
yaptıkları seyahatten bahsetmiş, kısacası bütün hikâyeyi
anlatmıştı. Hikâye onları fevkalâde eğlendirmiş, hepsinde
Rudi ile Babette için olduğu kadar, Müller için de büyük bir
ilgi uyandırmıştı. Nihayet üçünün de kendilerini takdim
etmeleri gerekiyordu. Şimdi onun için gelmişlerdi. Babette'in
analığını, analığının da Babette'i görmesi gerekti.
Yolcuları yarım saat içinde Montreux'nin hemen altındaki
Bernex'e götüren vapur, Cenova gölünün ucundaki küçük
Villineuve şehrinde duruyordu. Burası şairlerin şakıdığı
kıyıdır. Lort Byron burada mavi yeşil renkli, derin göle bakan
ceviz ağaçlarının altında oturmuş, kayaların üstündeki
korkunç Chillon şatosuna dair musiki ile dolu şiirlerini
yazmıştı. Şurada, Clarens'in salkım söğütleriyle sularda
yankılandığı yerde Rousseau, Heloise'ini hayal ederek
dolaşmış.
Rhone, burada Savoy'un karlarla örtülü yüksek dağları
altından akar. Göle katıldığı yerden uzak olmayan bir noktada
küçük bir ada vardır. O kadar küçük ki kıyıdan bakınca bir
gemi gibi görünür. Bundan yüzyıl önce bir bayanın etrafına
set çekerek toprakla örttürdüğü, şimdi bütün adayı gölgeleyen
akasyaları diktirdiği kayalık bir adadır burası. Babette bu
küçük adayı seyrederken iyice kendinden geçmişti. Bütün
yolculuğu sırasında gördüğü en güzel yerdi burası. İnsan
oraya gitmeliydi, oraya gitmesi lâzımdı. Orası hiçbir yerle
kıyaslanamayacak kadar sevimli bir yerdi muhakkak. Babette
bu fikirdeydi. Ama vapur yalnız önünden geçti oranın,
gerektiği gibi de Bernex'e yanaştı.
Küçük kafile burada küçük bir dağ şehri olan
Montraux'nün bağlarla çevrelenen beyaz, güneşli duvarları
arasından ileri doğru yürüyordu. İncir ağaçları köy evlerini
gölgeliyor, bahçelerde defneler, serviler gelişiyor. Bayan
analığın oturduğu pansiyon dağa çıkan yolun yarısına
rastlıyordu.
Karşılama çok içten oldu. Bayan analık, güler yüzlü, uzun
boylu dost halli bir kadındı. Küçükken herhalde Raffael'in
çizdiği küçücük meleklerden biriydi. Ama şimdi başı ak
saçlarla büklümlenen büyük bir melek olmuş. Kızları kibar,
sevimli, endamlı, uzun boyluydular. Onlara arkadaşlık eden,
tepeden tırnağa kadar beyazlar giyinmiş, kırmızı saçlı, kırmızı
sakallı yeğenleri ise o kadar uzun boylu idi ki, üç centilmen
bu boyu aralarında paylaşabilirler. Küçük Babette'e karşı
derhal büyük bir ilgi göstermeye başlamıştı.
Büyük masanın üstünde gayetle pahalı ciltlerle ciltlenmiş
kitaplar, notalar, desenler dağınık bir halde duruyor. Çok
uzaklara kadar genişleyen gölün manzarası görünen balkona
açılan kapı açık. İçinde Savoy dağlarının küçük şehirleri,
ormanları, karlı tepeleri baş aşağı. Yankılanan su yüzü sakin,
pırıl pırıl.
Başka zaman daima cesur, taze bir canla dolu,
hareketlerinde serbest olan Rudi, çok sıkılmış, rahatsız
hissediyordu kendini. Üstüne bezelye serpilmiş kaygan bir
döşemenin üstünde imiş gibi yürüyordu. Zaman ne kadar
yavaş, korkunç derecede yavaş geçiyordu! Sanki bir işkence
aleti içindeydi, öyle sanıyordu kendini. Şimdi gezmeye mi
çıkmak istiyorlardı? Ama bu gezinti de aynı derecede yavaştı.
Rudi yanındakileri geçmemek için, iki adım ileriye atarsa bir
adım da geriye atmak zorunda kalıyordu.
Aşağıya, kayalık adadaki eski, neşesiz şatoya gidiyorlardı.
Buradaki işkence kazığını, zindanı, kaya duvarlarındaki paslı
zincirleri, ölüm cezasına çarpılanları öldürmek için kullanılan
tokmağı, tuzak kapısını göreceklerdi. Mahkûmlar bu kapıdan
aşağı düşürülür, göl kıyısındaki sarp kayalığın ortasında, sivri
kazıklarla kazıklanırdı. Burası Byron'un şarkısıyla şiir
dünyasına yükseltilen idam meydanıydı. Rudi'ye kendisi de
idam yerine götürülüyormuş gibi geldi. Pencerenin taş
pervazlarına dayanmış, aşağıdaki mavimtırak yeşil sulara,
oradan daha ileriye, üstünde üç akasya ile göldeki küçük tek
adaya bakıyordu. Bu geveze kafileden ayrılmak, çok uzaklara
gitmek istiyordu. Halbuki Babette neşe içindeydi. Daha
sonraları orada çok mükemmel eğlendiğini söylemişti. Bay
yeğeni de çok mükemmel bulmuştu orayı.
"Evet, geveze hayvanın biri!" diye cevap verdi Rudi. Bu da
Babette üzerinde kötü bir tesir yapan ilk sözü olmuştu. İngiliz
genci Chillon'da ona hatıra olarak küçük bir kitap hediye etti.
Byron'un "Chillon'daki esir" adlı şiir kitabının Fransızca
tercümesiydi bu, Babette okuyup anlayabilirdi bu kitabı.
"İyi bir kitap olabilir, dedi. Rudi, ama onu sana veren
taraklarla taraklanmış kibar oğlan, hiç olmazsa benim
üstümde bir tesir yapamadı."
“İçinde un olmayan bir un çuvalına benziyor” dedi Müller
de; yaptığı nükteye kendi de güldü. Rudi kahkahayı basmış,
bu sözün tam yerinde olduğunu söylemişti.

Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız

Editörün Son Yazıları

probiyotik

Islak Çeltiklere

probiyotik

Hiçsizliğe

probiyotik

Acıyor

probiyotik

Yıkık

Editörlerin Son Yazıları

kaptanfilozof06

Deprem Korkusu Arttı

probiyotik

Islak Çeltiklere

bubble30
Nielawore

"KINAR HANIMIN DENİZLERİ"

Bizden haberdar olmak için mail listemize kayıt olun