Portekiz’den bir ördek gelmişti. Kimileri onun İspanya'dan
geldiğini söylüyorlardı. Ne deseler hepsi bir. Adına Portekiz
ördeği deniliyor, yumurtluyor, kesiliyor, pişiriliyordu. Onun
da hayatı böyle geçti. Yumurtalarından çıkan bütün yavrulara
Portekiz cinsi dediler. Bir manası vardı bunun. Simdi onun
cinsinden bütün kümeste bir tek hayvan arta kalmıştı. Bu
kümese tavuklar da girebilir, horozları hudutsuz bir çalımla
orada da arzı endam ederdi.
Portekiz'li: "Bu horoz iğrenç iğrenç öttükçe benim kulağım
inciniyor, diyordu, ama bir ördek erkeği olmasa da gene güzel
doğrusu, kimse bunu inkâr edemez. Biraz itidalden anlasa
yalnız. Ama ölçülü olabilmek, kişinin yüksek kültürlü
olduğunu belirten bir vasıftır. Şurada komşu bahçedeki
ıhlamurun üstünde ötüşen kuşlar, bize bunu ispat ediyor. Ne
güzel şakıyorlar! Şarkılarında içe dokunan bir şey var onların.
Ben o şeye "Portekiz" adını verdim Böyle küçük bir
kuşcağızım olsaydı, şefkatli, iyi yürekli bir ana olurdum ona.
Bu benim kanımda gizlenen bir şey, Portekiz'li kanımda."
Tam o böyle konuşurken gerçekten küçük bir ötücü kuş
geldi, çatıdan baş aşağı yere düşmüştü. Peşinden kovalayan
kediden kurtulmuş, kanadının biri kırılmış, ördek kümesine
inmişti. Portekiz'li: "Kedi denilen o aşağılığa benziyor, dedi,
ben onu kendimin de küçük yavrularım bulunduğu zamandan
tanırım. Böyle bir yaratığın yaşaması, damlar üstünde
dolaşabilmesi şaşılacak şey Portekiz'de böyle bir şeyin
olabileceğini sanmıyorum."
Küçük kuşa acıyor, Portekiz cinsinden olmayan öteki
ördekler de ona aynı şekilde acıyorlardı.
"Küçük, sevimli yaratık" diyorlardı ona, birbiri ardından
yanına geliyorlardı. "Gerçi biz ötemeyiz ama içimizde şarkı
söyleme sanatına akraba bir şey taşıyoruz biz de. Söylemesek
bile içimizde duyuyoruz bunu."
"Öyleyse ben bahsedeceğim ondan, dedi Portekiz'li, küçük
kuşa da bir iyilik yapmak istiyorum. Çünkü bu hepimize
düşen bir vazifedir." Bunu söyleyerek su teknesine uçtu,
suyun içinde öyle çırpındı ki, küçük kuş üstüne dökülen
sulardan neredeyse boğulacaktı. Ama Portekizli bunu iyi
niyetle yapıyordu. "Sevap bu yaptığım, diyordu, başkaları da
örnek alabilirler benden."
Bir kanadı kırılmış olan küçük kuş "cik!" dedi, kanatlarını
vurup silkinmek güçtü onun için, ama ördeğin ne kadar iyi
niyetle çırpındığını biliyordu.
"Hiçbir zaman düşüncelerim üzerinde durmadım, diyordu
Portekizli. Ama bildiğim bir şey varsa o da bütün yaratıkları
sevdiğimdir. Tabii kedi müstesna. Bunu da benden kimse
isteyemez. Sevgili yavrularımdan iki tanesini yedi o. Ama
rica ederim, kendi evinizde imiş gibi ne isterseniz yapın
burada. Ben kendim de yabancı bir memlekettenim. Belki
bunu hallerimden, tüylerimden siz de anladınız. Kocam erkek
ördek yerlidir, benim kanımdan bir damla bile yoktur
damarlarında, ama bu sebepten kendimi ona üstün de
tutmuyorum. Eğer bu kümeste sizi anlayabilen bir tek kişi
varsa, müsaadenizle söyleyeyim, o da benim."
Kümeste soytarı diye anılan, adi ördek yavrularından biri
"Portulak'la bozmuş" diye söylendi, onun Portekiz yerine
kulağa hemen hemen onun gibi gelen Portulak demesini,
kümesteki öteki ördekler duyulmamış bir nükte sayarlardı.
Onun için birbirleriyle itişip gak gak diye bağırıştılar.
Fevkalâde nükteciydi bu Portekizli, arkasından da küçük
ötücü kuşla meşgul olmaya başladılar.
"Bununla beraber Portekiz'li dile hâkim doğrusu,
diyorlardı, biz iri lâkırdılar gagalayamayız onun gibi, ama
onun kadar merhametliyiz biz de. Kendisine bir iyilikte
bulunmuyorsak da kimseye söylemiyoruz bunu. Hiç olmazsa
susuyoruz. Kanaatimizce en doğrusu da bu."
Yaşlı ördeklerden biri: "Sizin sesiniz çok güzel, dedi, bu
kadar kişiyi sizin yaptığınız gibi sevindirebilmek için kişinin
güzel bir bilici olması gerektir. Tabii ben bundan tam
anlıyorum, diyemem. Onun için de ağzımı tutuyorum.
Birçoklarının size yaptıkları gibi budalaca birçok lâflar
etmektense susmak her zaman daha iyidir.
"İşkence etme ona, dedi Portekiz'li, bakıma, dinlenmeye
ihtiyacı var onun. Küçük ötücü kuş, size bir kere daha su
serpeyim mi?" “Aman! Hayır! Bırakın kurunayım” diye rica
etti kuş.
Portekiz'li: "Bana iyi gelen tek şey su tedavisidir, dedi.
Değişiklik de aynı şekilde iyi geliyor. Şimdi çok geçmeden
komşu tavuklar ziyarete gelirler. Aralarında Memluklarla
beraber bulunmuş iki Çinli tavuk var ki ikisi de çok yetişkin
doğrusu. Bana en çok saygı duygusu veren de onların
kendilerini takdim edişleri."
Tavuklar geldi, horoz da gelmişti. Horoz bugün çok
usluydu, kabalık etmiyordu.
"Siz gerçekten ötücü bir kuşsunuz, diye söze başladı horoz,
sesiniz zayıf, ama bu sesle ne yapabilmek kabilse
yapıyorsunuz. Ama kişinin erkek cinsinden olduğunu ses
vasıtalarının bolluğu ile tanıtabilmesi için biraz daha fazla
lokomotif kuvvetine sahip olması lâzım."
Çinli tavuklar ötücü kuşu görünce hayran olmuşlardı. Zorla
yaptığı duştan sonra o kadar perişan görünüyordu ki, bu
haliyle tavuklara Çinli tavuk cinsinden bir civcivmiş gibi
geldi. "Fevkalâde güzel!" dediler, onunla daha yakından
tanıştılar. Birbirleriyle fısıldar gibi konuşuyor, kibar Çinlilerin
konuşma dilinde kullanılan P sesini kullanıyorlardı.
"Biz sizin cinsinizdeniz. Bütün ördekler, Portekiz cinsi de
dahil, yüzücü kuşlar sınıfına girerler. Bunu herhalde siz de
fark etmiş olacaksınız. Siz bizi henüz tanımıyorsunuz. Ama
kaç kişi tanıyor ki bizi? Yahut kaç kişi bizimle tanışmak için
gayret harcıyor? Hiç kimse başkalarına, başkalarının çoğuna
bakınca bizim daha yüksek bir cinsten sayılmamız gerektiğini
tavuklar arasında bile bilmeyenler var. Bu da neticede aynı
şey, aşağı cinsten olmak gibi bir şey. Biz, prensipleri
prensiplerimize uymayanlar arasında, kendi sakin
yürüyüşümüzü yürüyoruz. Ama daima onların iyi taraflarını
görüyor. Hiçbir şey bulunmayan bir yerde iyiyi bulmak güç
de olsa gene yalnız iyi şeylerden bahsediyoruz. Bizim
ikimizle horoz müstesna, tavuk kümesi içinde saygıya değer,
istidatlı tek kişi yok. Ördek kümesinde oturanlar için aynı şeyi
temin etmek imkânsızdır. Sizi ikaz ediyoruz, küçük ötücü kuş.
O kuyruksuza inanmayın, hain sahtecinin biridir. Kanadındaki
eğri ayna ile şurada duran alacayı görüyor musunuz?
Kavgacının biridir, son sözü kimseye bırakmaz, buna rağmen
her zaman haksızdır. Su yukarıdaki semiz ördek ise herkesin
kötülüğünden bahseder. Bu da bizim tabiatımıza zıt olan bir
şey. Kişi iyi bir şeyden söz edemiyorsa çenesini tutmalı.
Portekiz'li onların arasında biraz kültürü olan, kendisiyle
görüşülebilecek tek kişidir... Ama ihtiraslıdır, Portekiz'den
çok bahseder."
Ördeklerden bazıları: "Fısıldaşacak ne çok şeyleri var şu iki
Çinlinin, dediler, bizim için can sıkıcı kimseler, onlarla hiçbir
zaman konuşmadık biz."
Şimdi erkek ördek gelmişti. Ötücü kuşu serçe sanıyordu.
"İkisinin farkı nedir anlamam ben, dedi, ama bu da bana vız
gelir. Oyuncak cinsinden şeyler onlar, oyuncaktan başka bir
şey değil!"
Portekiz'li ötücü kuşa: "O ne derse desin, hiç aldırmayın
siz, diye fısıldadı. Başardığı işler bakımından saygıya lâyıktır,
başarı da her şeyin üstündedir. Ama artık istirahata
çekileceğim biraz. Kişi elma ile erikle dolduruluncaya kadar
güzel, semiz kalamazsa, kendisi sorumludur bundan."
Bunu söyleyerek güneşe yattı, gözünün birini kırpıştırmaya
başlamıştı. Çok iyi yatmıştı, çok iyi, çok da iyi uyudu. Küçük
ötücü kuş da kırık kanadı titreye titreye koruyucusunun
yanına uzandı.
Gün ışığı sıcaktı, güzeldi, burası fevkalâde bir yerdi.
Komşu tavuklar etrafta dolaşıyor, eşinip duruyorlardı.
Aslını sorarsanız sırf yem bulmak için gelmişlerdi. Önce
Çinliler, sonra ötekiler ayrılıp gittiler. Nükteci küçük ördek,
Portekizli için, ihtiyar çok geçmez yavru ördek yaşına
yeniden girer, diyor, ötekiler, de buna katıla katıla
gülüyorlardı. "Yavru ördek yaşı, bu küçük gerçekten nükteci!"
dediler, aynı zamanda onun eski nüktesini, yani "Portulak"ı
tekrarladılar. Her şey çok komikti doğrusu. Nihayet onlar da
istirahata çekildiler.
Bir müddet yatmışlardı. Birdenbire ördek kümesine
dışarıdan bir miktar tatlı yemek attılar. Yemekler şakırtıyla
yere dökülünce kümeste uyuyan bütün tayfa yerlerinden
sıçradı, kanat çırpmaya başladılar. Portekizli de onlarla
beraber uyanmış, yattığı yerde dönüyor, küçük ötücü kuşu
fena halde sıkıştırıyordu.
"Cik! diye bağırdı küçük kuş, beni öyle ezdin ki Madam!"
Portekiz'li: "Niçin böyle yol üstüne yatıyorsunuz? diye
sordu, o kadar nazik olmayın. Ben de sinirliyim ama hiçbir
zaman böyle "cik!" diye bağırmam."
"Darılmayın, diye cevap verdi küçük kuş, "cik" diye
gagamdan kaçıverdi.
Portekiz'li, kuşun söylediğini hiç dinlemiyordu, yere
dökülen ikindi kahvaltısının üstüne atılmıştı. İyice karnını
doyurdu. Yemeğini bitirip tekrar yatınca küçük ötücü kuş
yaklaştı, ona karşı nazik olmak istiyordu. Küçük bir şarkı
söyledi ona.
Portekiz'li: "Ama yemekten sonra, hazım için şöyle
birazcık uyuyacağım ben, dedi, bizim evin âdetlerine
alışmalısınız siz de. uyuyorum ben şimdi."
Küçük kuşcağız şaşkına dönmüştü, çünkü bunu o kadar iyi
niyetle söylemişti ki. Az sonra Madam uykudan kalktığı
zaman küçük kuş ağzında o ara bulduğu bir tane ile
Portekiz'linin karşısında durdu, taneyi önüne bıraktı. Ama
Madam iyi uyumamıştı, bu yüzden de neşesizdi tabiatıyla.
"Bunu siz bir civcive verebilirsiniz dedi, karşımda durup
beni rahatsız etmeyin öyle!"
"Ama siz dargınsınız bana, diye cevap verdi küçük kuş, ne
yaptım ben size?"
Portekiz'li: "Ne mi yaptın? dedi. Bu deyim, sizin zevk
sahibi olmadığınızı gösterir. Yalnız dikkatinizi çekmek isterim
bunun üzerine."
"Dün hava güneşliydi burada, bugün ise karanlık, kasvetli.
Bu benim gerçekten keyfimi kaçırıyor."
Portekiz'li: "Siz vaktin nasıl hesap edildiğini pek
anlamıyorsunuz. Gün daha sona ermedi. Öyle aptal aptal
durmayın karşımda!"
"Ne kadar kötü bakıyorsunuz bana öyle! Avluya düşerken
bana bakan o iki kötü göz gibi tıpkı."
"Utanmaz! diye haykırdı Portekiz'li, beni kedi ile
kıyaslıyorsunuz, o yırtıcı ile! Damarlarımda tek damla kötü
kan yoktur! Ben sizi yanıma kabul ettim, istediğim de size iyi
âdetler öğretmekti."
Bunu söyleyerek ötücü kuşun başını gagalayınca, kuşcağız
yere düştü, ölmüştü.
"Bu da ne oluyor yine, diye söylendi Portekiz'li, bu
kadarcık şeye bile dayanamadı mı acaba? Evet dayanamadı.
Öyleyse bu dünyaya hiç uymayacaktı Ben ona karşı bir anne
gibi davrandım, biliyorum bunu. Çünkü kalp sahibiyim ben."
Bu sırada komşu horoz başını kümesten içeri uzattı, bir
lokomotif kuvvetiyle öttü.
Portekiz'li: "Bu durup dinlenme bilmeyen bağrışınızla cana
da kıyıyorsunuz, dedi, bütün işin günahı sizin omuzlarınızda.
Kuş canından oldu sizin yüzünüzden, benim de canımdan
olmam için çok şey kalmadı."
Horoz: "Durduğu yerde büyük bir yer kaplamıyor." dedi.
"Ondan saygı ile bahsedin, dedi Portekiz'li. Sesi vardı,
şarkılar söylerdi, bilgisi, irfanı vardı, içi sevgiyle doluydu,
yumuşak kalpliydi. Hayvanlara da, insan adı verilenlere karşı
da böyle hareket etmek yaraşır."
Bütün ördekler küçük ötücü kuşun etrafına toplandılar.
Ördeklerin kuvvetli ihtirasları vardır. Ya baştan başa
kıskançlık yahut da yalnız merhamettirler. Burada kıskançlık
için bir sebep bulunmadığına göre merhametli idiler. İki Çinli
tavuk da aynı onlar gibiydi.
"Böyle bir ötücü kuş bir daha geçmez elimize, hemen
hemen bir Çinli gibiydi." dediler. Çinliler bunu söyleyerek
ağlıyor, bütün tavuklar da onlarla birlikte git git diye sesler
çıkarıyorlardı. Ama ördekler kızarmış gözlerle oradan
ayrıldılar.
"Biz kalp sahibiyiz, diyorlardı, bunu kimse inkâr edemez."
Portekizli: "Kalp mi? diye tekrarladı, evet, bizim kalbimiz
vardır gerçekten, hemen hemen Portekiz'de olduğu gibi."
Erkek ördek: "Nihayet midemize bir şey girmesini
düşünecek zaman geldi galiba, dedi, hepsinden önemli olan
bu. Bir oyuncak kırılsa bile, ondan bize yetecek kadar bir
şeyler kalır gene de."
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız