Birkaç yüz yıl önce, yani insanların bugünkü gibi kurnaz, çakal ve üçkâğıtçı olmadığı zamanlarda, ufak bir kasabada tuhaf bir olay gerçekleşti. Civardaki ormandan gelen puhu da denilen kocaman baykuşlardan biri bir vatandaşın samanlığına girdi. Öbür kuşlar onu gördüğünde hep ciyak ciyak bağrıştıkları için baykuş bütün gece saklandığı yerden çıkmaya korktu. Ertesi sabah seyis, yem almak için samanlığa geldiğinde, bir köşede tünemiş olan o heybetli baykuşu görünce oradan kaçarak efendisine, şimdiye kadar hiç rastlamadığı bir canavarın samanlıkta tünediğini haber verdi. Bu canavar gözlerini dört bir yana çevirerek önüne geleni yutacak kadar korkunç bir şeymiş!
Ama efendisi, "Ben seni iyi tanırım! Tarlada karatavuk kovalamaya kovalarsın da, ölü bir tavuk görsen, yanına yaklaşırken eline değnek alırsın! Şu canavar dediğin şeyi ben kendi gözlerimle bir göreyim bakalım" diyerek hiç korkmadan samanlığa girdi ve etrafına bakındı. Ama bu acayip ve korkunç hayvanı görünce en azından seyis kadar o da korktu. Birkaç adımda dışarı fırlayarak komşusuna gitti ve bilinmedik ve korkunç bir hayvana karşı ondan yardım istedi. Güya bu kuş bulunduğu yerden dışarı çıkarsa tüm kasaba tehlike altında kalacaktı!
Tüm sokaklarda halk ayağa kalktı; bağıra çağıra, ellerindeki diren, tırpan ve baltalarla düşmana doğru ilerledi. Başı belediye başkanı ve belediyede çalışanlar çekmekteydi. Hepsi samanlığın etrafını çevirdi. İçlerinden en yiğidi elindeki kargıyla içeri girdi, ama ölü gibi bembeyaz bir suratla tekrar dışarı fırladı ve ağzından tek laf çıkmadı. İki kişi daha şansını denedi, ama onların da başına aynı şey geldi.
Derken, savaşta gösterdiği kahramanlıklarla ünlü, iri yarı ve güçlü bir adam, "Canavarı lafla kaçıramazsınız! Palavrayı bırakalım! Ama bakıyorum hepiniz korkak fareler gibisiniz, tabansızsınız" dedi. Zırhını, kılıcını ve kargısını getirtti, onları giyinip kuşandırdı. Herkes onun cesaretini övdü, aynı zamanda da canını tehlikeye attığı için endişe duydu.
Samanlığın iki kapısını da açtılar; kirişlerden birine tünemiş olan baykuş göründü.
Cesur adam bir merdiven getirtti, sonra onu döşeme kirişlerinden birine dayadı ve çıkmaya hazırlanırken herkes ona cesaret verdi, korkmamasını ve canavarı öldüren kutsal George'u örnek almasını önerdi.
Adam merdivenden tırmanıp ta tepeye varınca baykuşla karşı karşıya geldi. Ona yaklaşmak isterken aşağıdakilerin bağrışlarından ve sayıca çokluğundan ürken hayvan, nereye kaçacağını bilemedi; gözlerini döndürdü, tüylerini kabarttı, kanatlarını ardına kadar açtı ve gagasını tıkırdattıktan sonra huuu! huuu! diye boğuk bir ses çıkardı.
Herkes "Vur! Vur onu" diye bağrıştı.
Adam bir basamak daha çıkmak üzere ayağını kaldırmışken birden titremeye başladı ve yarı baygın şekilde arka üstü yere düştü.
Artık kimse canını tehlikeye atmak istemedi.
"Canavar, en güçlü adamımızı kanatlarıyla, tıslamalarıyla ve gagasıyla ölümcül yaraladı. Hayatımızı şansa mı bırakalım yani?" diye tartıştılar. Şehrin mahvolmaması için ne yapmak gerektiği konusunda fikir yürüttüler. Uzun bir süre hiçbir şey yapamadılar. Sonunda belediye başkanı bir çare buldu.
"Bana kalırsa zarar etmemeleri için samanlıktaki arpa ve buğday dolu çuvallarla samanların sahiplerine bunların karşılığında para verelim. Sonra da samanlığı, içindeki bu korkunç canavarla birlikte ateşe verelim. Böylece kimsenin hayatını tehlikeye atmamış oluruz! Bu fırsatı kaçırmayalım; cimriliğin sırası değil şimdi" dedi.
Herkes ona hak verdi. Neyse, dört bir yanından ateşe verdikleri samanlık tamamen yanarken baykuş da bağıra bağıra can verdi. Buna inanmayan varsa, gitsin oraya kendisi sorsun!
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız