Kasım 24, 2024

Binbir Gece'nin Başlangıcı

Bil ki kızım, bir zamanlar büyük zenginlikleri ve sürü
hayvanları olan bir tacir varmış. Bu tacir evliymiş, çocuk
sahibiymiş. Yüce Tanrı ona kuşların ve hayvanların
dilinden anlama yeteneği de vermiş. Bu tacirin ev yeri,
nehir kıyısında verimli bir toprakmış ve çiftliğinde bir
eşek ile bir öküz varmış.


Bir gün öküz, eşeğin bulunduğu ahıra gelmiş; burasını
süpürülmüş, sulanmış bulmuş: yemlikte iyice harman
edilmiş arpa ve elekten geçirilmiş saman varmış; eşek
de yan gelip yatmaktaymış. Çünkü, çiftçi arada bir,
gerektikçe küçük bîr gezinti için onu kullanır; bundan
sonra eşek hemen ahıra dönüp rahatına bakarmış. İşte
o gün, çiftçi, öküzün eşeğe, “Keyfince yemini yemeye
bak! Sağlık olsun, yarasın ve de hazmın kolay olsun!
Bense, sen dinlenirken, yorgunluktan ölüyorum. Sen
harmanlanmış arpa yiyorsun, önüne getiriyorlar; ve
bazen efendi üzerine binse de, çabucak seni geri
getiriyor. Bana gelince, sadece çift sürmeye ve dolap
çevirmeye yarıyorum!” dediğini duymuş. Eşek de ona
diyormuş ki, “Seni tarlaya çıkarıp boyunduruğu
boynuna takarlarken, kendini yere at, hiç ayağa
kalkma! Alıp ahıra götürdüklerinde, yemek için
verdikleri baklaya, sanki hastaymışsın gibi, dokunma!
Bir, iki, hatta üç gün yiyip içmekten kendini alıkoy!
Böylece yorgunluktan ve de çalışmaktan kurtulursun!”
Oysa sahipleri, oracıkta, onların konuşmalarını
dinliyormuş.


Ahırdan sorumlu yanaşma gelip de yem vermek için
öküze yaklaşınca, onun çok az yediğini görmüş; ve de
ertesi sabah çifte koşmak isteyince, onu keyifsiz
bulmuş. Bunun üzerine çiftçi yanaşmaya, “Eşeği al ve
bütün gün öküz yerine onu çifte koş!” demiş. Yanaşma
da öküz yerine eşeği işe koşup bütün gün çalıştırmış.
Günün sonunda eşek ahıra dönünce, öküz ona, yaptığı
iyilik ve bütün gün sayesinde dinlendiği için teşekkür
etmiş. Eşek hiç yanıt vermemiş ve yaptığından büyük
pişmanlık duymuş.


Ertesi gün saban-sürücü gelmiş ve eşeği götürüp gün
batıncaya kadar yeniden çalıştırmış. Eşek, boynu
soyulmuş, yorgunluktan bitkin bir halde gelmiş. Öküz,
onu bu durumda görünce, coşkuyla ona şükranlarını
sunmaya ve övgüyle onurlandırmaya başlamış. Eşek, o
zaman, ona demiş ki: “Bundan önceki günler ne
rahattım, rahatlıktan nasibimi alıp duruyordum.” Sonra
da eklemiş: “Bununla birlikte, sana iyi bir nasihatte
bulunmakta yarar görmekteyim. Efendimizi
yanaşmalara şöyle derken duydum: 'Öküz yarın da
yerinden kalkmazsa, onu kasaba verin! Kesin,
derisinden masaya örtü yapın!' Senin adına korktum,
sağlığından endişe ettim.”


Öküz, eşeğin bu sözlerini işitince, ona teşekkür etmiş
ve demiş ki, “Yarın onlarla gider, canla başla çalışırım”;
ve hemen yeminin tümünü yemiş, hatta yem kabının
dibini diliyle yalamış.


Bütün bunlar olup bitmiş ve sahipleri de bu sözleri
duymuş.


Ertesi gün, gün doğunca tacir, eşiyle birlikte öküz ve
ineklerin bulunduğu ahıra gitmiş; oturup izlemişler.
Biraz sonra yanaşma gelip öküzü dışarı çıkarmış. Öküz
efendisini görünce kuyruğunu sallamaya, gürültüyle
yellenmeye ve her yöne çılgınca koşmaya başlamış.
Bunu gören çiftçi öylesine bir gülme nöbetine tutulmuş
ki, sırtüstü düşmüş. Karısı sormuş “Ne gülüyorsun,
sen?” diyerek... O da, “Görüp işittiğim bir şeyden ötürü.
Bunu ölümü göze almadan sana açıklayamam!” demiş.
Kadın, “Bunu bana kesinlikle açıklaman gerek!
Gülüşünün nedeni nedir? Ölsen bile söylemelisin!”
diyence, kocası, “Ölümden korktuğum için bunu sana
açıklayamam!” demiş. Kadınsa, “Öyleyse sen bana
gülüyorsun” diye tutturmuş; ve de onunla çekişmekten
ve inatla sözünü sürdürerek canını sıkmaktan
vazgeçmemiş. Sonunda adam büyük bir şaşkınlığa
düşmüş. Çocuklarını yanına çağırtmış; kadıya ve
tanıdıklara da haber salmış. Karısına sırrını açıp
ölmeden önce, vasiyetnamesini hazırlatmak istemiş;
çünkü karısını, amcasının kızı ve çocuklarının anası
olduğundan büyük bir aşkla severmiş; bir de onunla
yirmi yıldır birlikte yaşamış imiş. Dahası, karısının
yakınlarını, mahalledeki komşuları da çağırtmış; onlara
tüm öyküyü ve sırrını açıklar açıklamaz öleceğini
söylemiş. Orada bulunan herkes kadına, “Allah aşkına!
Israrından vazgeç, yoksa kocan, çocuklarının babası
ölecek!” demiş. Ama kadın onlara, “Bana sırrını
açıklamadan yakasını bırakmam, ölürse ölsün!” demiş.
Bunun üzerine konuşmaktan vazgeçmişler. Çiftçi de
yanlarından ayrılmış, ahırdan yana yönelmiş; bahçede
ilkin abdest alıp sonra dönerek iki rekât namaz kılıp
sırrını söyleyecek ve ölecekmiş.


Çiftçinin elli tavuğu doyuracak güçte yiğit bir horozu ve
bir köpeği varmış. Çiftçi, köpeğin, tavuklara çullanan
horoza seslenip onu azarlayarak, “Efendimiz ölüme
giderken böylesine keyiflenmekten utanmıyor musun?”
dediğini duymuş. Bunun üzerine horoz köpeğe sormuş:
“Nasıl oluyor bu?” diye... O zaman köpek, öyküyü
tekrarlamış; horoz da ona, “Allah, Allah! Efendimizde
hiç akıl yok mu? Benim elli karım var. Birini hoş tutar,
öbürünü azarlar, idare eder giderim; onun bir tek karısı
var, onu bile nasıl yöneteceğini bilmiyor. Oysa çözüm
çok basit: Dut ağacından birkaç dal kessin, birden
yatak odasına dalsın ve ölünceye ya da pişman olup
özür dileyinceye kadar karısını dövsün! Bundan sonra
hiç can sıkacak sorular sormaz!” demiş. Çiftçi, köpekle
konuşan horozun söylediklerini işitince kafasında
şimşek çakmış ve karısını dövmeye karar vermiş.
Vezir burada öyküsünü kesip kızı Şehrazat'a, “Ben de
sana çiftçinin karısına yaptığını yapsam yeridir!” demiş.
Kızı, “Ne yapmış?” diye sorunca, vezir sözünü şöyle
sürdürmüş:


Çiftçi karısının yatak odasına girmiş; kestiği birkaç dut
dalını orada bir yerlere sakladıktan sonra, ona
seslenerek, “Sırrımı söyleyebilmem için yatak odasına
gel! Hiç kimse beni görmesin! Sonra da öleyim!” demiş.
Karısı onunla odaya girmiş; çiftçi ikisine özgü odanın
kapısını kapayıp karısına, gittikçe şiddetini artırarak
bayıltıncaya kadar sopa çekmiş; sonunda kadın,
“Pişman oldum! Pişman oldum!” demiş. Sonra da
kocasının iki elini, iki ayağını öpmeye başlamış ve
gerçekten pişman olmuş; ve de onunla birlikte dışarı
çıkmış. İki tarafın yakınları da dahil, tüm orada
bulunanlar, aralarının düzeldiğini görerek sevinmişler;
ve herkes ölünceye kadar mutlu ve bahtlarından
memnun yaşamışlar.


Babasının anlattıklarını dinledikten sonra Şehrazat
demiş ki: “Babacığım, her şeye karşın, dilediğimi yerine
getirmeni istiyorum!” O zaman vezir, daha fazla ısrar
etmeden, kızı Şehrazat'ın çeyizini hazırlamış, sonra
meseleyi Şah Şehriyar'a açmaya gitmiş.


Bu sırada, Şehrazat, küçük kardeşine yapacaklarını
öğretip ona “Şahın yanında olduğum sırada, seni
çağırtacağım; geldiğin ve şahın benimle işinin bittiğini
anladığın zaman, bana: 'Ablacığım, bana o harika
öykülerinden birini anlat da geceyi hoşça geçirelim!' de!
Bunun üzerine, sana anlatmaya başlayacağım öyküler,
eğer Allah isterse, müslimin kızlarının kurtuluşunun
nedeni olacaktır” demiş.


Bunu izleyerek vezir kızını almaya gelmiş ve onunla
birlikte şahın huzuruna çıkmış. Şah memnun olmuş ve
vezire, “Gereken her şey hazır mı?” diye sormuş. Vezir
saygıyla, “Evet” demiş.


Fakat şah, genç kıza sahip olmak isteyince kız
ağlamaya başlamış. Şah ona, “Neyin var?” diye
sorunca; kız da “Şahım! Bir kızkardeşim var. Ona veda
etmek isterdim” demiş. Şahın arattığı kızkardeşi
gelince, Şehrazat'ın boynuna sarılmış; ve yatağın ayak
ucuna sokulup kalmış,


O zaman Şah, ayağa kalkmış ve bakire Şehrazat'a
sahip olarak kızlığını gidermiş.


Sonra konuşmalar başlamış.


Dünyazat, Şehrazat'a demiş ki: “Tanrı seninle olsun!
Ablacığım, geceyi hoşça geçirmemiz için bize bir masal
anlatsana!” Şehrazat, “Bütün kalbimle ve yerine
getirilmesini görev bilerek! Ancak yüce ve soylu
şahımız izin verirlerse” diye yanıt vermiş. Şah bu
sözleri duyunca, zaten uykusu da kaçtığından,
Şehrazat'ın masalını dinlemekten tedirginlik duymamış.
Ve Şehrazat, bu ilk gecede, aşağıdaki masalı anlatmış:
 

Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız

Editörün Son Yazıları

probiyotik

Çile

probiyotik

Yattığım Kaya

probiyotik

Kaldırımlar

probiyotik

Islak Gül

Editörlerin Son Yazıları

kaptanfilozof06

Hindistan'da İlginç Olay

probiyotik

Çile

bubble30

İÇİNDEKİ CEVHERİ KORUYANLAR

Nielawore

"HALİME TERCÜMANDIM"

Bizden haberdar olmak için mail listemize kayıt olun