Ortaokuldayım, o dönemler yabancı çocuklar geliyor, bizler yurt dışına gidiyoruz değişimle. Çok heyecanlıydım. Hiç tanımadığım Slovak bir çocuk gelecekti evimize. Matheas'dı adı. O yaşlara göre gerçekten gelişmiş bir çocuktu. Yani o yaşta 1.80 cm boyu vardı. Okuldan alacaktık onları, iki saat öncesinden okula götürmüştüm annemleri hatta. Çocuklar geldi bekliyorum bizimle kim gelecek diye. Gerçekten merakıma değdi ve çocuklar havalimanından geldiler okula. Dağıtım yapıldı ve arabaya gittik. Yarım saat kadar hiç konuşmadık o çekingendi bense çok girişkendim. Bir sürü soru soruyordum ona. Bana sadece bakıyordu. Ailesini aramak istedi hemen verdim telefonu dedim ki tabii ki ama benden selam söylersen veririm telefonu dedim. Kabul etti. Aradı ve gerçekten selam söyledi. Annem Almanca bilip bilmediği sormadan biliyormuş dedim. Ama Matheas bilmiyordu.
Ona dedim ki: ‘’Annem sana Almanca konuşursa sadece kafanı salla.’’ o da çok garip şekilde kabul etti. Resmen annemi şakalıyorduk.Ankara’daki neredeyse bütün müzeleri gezdik ama en çok Anıtkabir’e hayran kaldı Matheas. Okul gezisi bitince tekrar gittik Anıtkabir’e sanırım iki saate yakın kaldık ve her yeri okudu. Gerçekten hayran olmuştum bu davranışına. Ve geldi o üzücü gün. Gitme günleri bana bir numara bıraktı ve dedi ki: ‘’Eğer çok sıkılırsan ya da üzülürsün bana buradan ulaşabilirsin.’’ Bir gün gerçekten aradım ve yarım saate yakın çat pat konuştuk. Hala var sanırım numarası bende. Hey gidi Matheas umarım bir gün bu yazıyı okursun ve bana ulaşırsın.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız