Bir zamanlar güzel mi güzel ülkelerin birinde bir köy varmış. Bu köyde yaşayan halk oldukça mutluymuş. Gel gelelim bir gün bu mutlu köyü fareler basmış. Fareler köyün tüm evlerine doluşmuşlar. Önlerine ne geliyorsa yemeğe başlamışlar. Köylüler ise bu durumda ne yapacaklarını bilememişler. Çare olarak köyün muhtarından yardım istemişler. Köylüler:
-‘ Muhtar efendi, köyümüzü fareler bastı lütfen bize yardım et.’ demişler. Muhtar köylüleri dinlemiş ama bir şey yapamamış. Bu olaydan sonra köyün ismi değişmiş. Köyün yeni ismi fareli köy olmuş. Köydeki çocuklar da bu durumdan sıkılmışlar. Artık farelerin köyden gitmesini istiyorlarmış.
Gel zaman git zaman bir gün bu köye bir çalgıcı gelmiş. Çalgıcı durumu anlamış ve bu durumu çözebileceğini söylemek için köyün muhtarına gitmiş. Çalgıcı, köyün muhtarına:
-‘ Ben bu köyü bir kese altın karşılığında farelerden temizleyebilirim.’ demiş. Köy halkı çalgıcının bu sözüne olumlu bakmış. Farelerden kurtulmak için can atan köylü aralarında bir kese altını toplayıp muhtara teslim etmişler. Çalgıcı kavalını çalmaya başlamış. Kavaldan çıkan ses köydeki bütün fareleri adeta büyülemiş. Bütün fareler çalgıcının etrafına toplanmışlar. Çalgıcı dereye doğru kavalını çala çala yürümüş. Çalgıcı yürüdükçe fareler peşinden gidiyormuş. Çalgıcı dikkatli bir şekilde karşıya geçmiş ama derede çok su olduğu için fareler bu suya karşı koyamamış. Farelerin hepsi suda boğularak ölmüşler. Bu başarısıyla gurur duyan çalgıcı bir an evvel köye dönmüş. Çalgıcı bir yandan da altınları alıp şehre dönmenin ve orada bir iş kurmanın planlarını yapıyormuş. Çalgıcı muhtarın yanına gelmiş:
-‘Altınlarımı istiyorum’ demiş. Fakat muhtar çalgıcıya altınları vermek istemiyormuş. Kendisine oyun oynandığını anlayan çalgıcı altınları vermeyen muhtara çok sinirlenmiş. Çalgıcı muhtardan ve köylüden intikam almak için tekrar kavalını çalmaya başlamış. Çalgıcının kavalını duyan köydeki çocuklar çalgıcının peşinden gitmeye başlamışlar. Tüm çocuklar çalgıcının peşinden gittiği için köyde çocuk kalmamış. Çocukların anneleri ve babaları bu duruma çok üzülmüşler. Bir çare aramaya başlamışlar. Yine muhtarın yanına gitmekte bulmuşlar çareyi. Köylüler muhtara:
-‘ Çocuklarımızı götüren çalgıcıya altınlarını vermeliydin muhtar efendi!’ demişler. Çalgıcının altınlarını vermeyen muhtardan hesap sormuşlar. Muhtara ne kadar yanlış yaptığını söylemişler. Bu sırada ise çalgıcı ormana varmış. Çocuklar da çalgıcının peşinden ormana gelmişler.
Kızgın çalgıcı muhtardan altınlarını tekrar istemeyi düşünmüş ve muhtarın yanına gitmek için harekete geçmiş. Muhtara doğru giden çalgıcı birden durmuş. Kavalını almadığını fark etmiş. Kavalını ormanda unutan çalgıcı ne yapacağını bilememiş. Çocuklardan biri çalgıcının sihirli kavalını ormanda unuttuğunu fark etmiş ve kavalı eline alarak çalmaya başlamış. Diğer çocuklar bu çocuğun etrafına toplanmışlar. Kavalı bulan bu çocuk diğer çocukları da arkasına alarak köye doğru yürümeye başlamış. Anneleri babaları bir kalabalığın onlara doğru geldiğini görmüş. Bir bakmışlar ki çocukları onlara doğru geliyor. Çocukların onlara doğru geldiğini gören anneler ve babalar bu duruma çok mutlu olmuşlar. Çocuklarına sarılmışlar. Muhtar yaptığı haksızlığı anlamış. Çalgıcıya altınları geri vermiş. Altınlarını alan çalgıcı çok mutlu olmuş. Hep hayalini kurduğu işi gerçekleştirmek için köyden şehre gitmiş. Herkes rahat bir nefes almış.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız