Kasım 23, 2024

Grimm Masalları (Cücelerin Armağanları)

CÜCELERİN ARMAĞANLARI

 


Bir terziyle bir kuyumcu birlikte yolculuk yapıyorlarmış. Bir akşam, güneş dağların ardına
çekilince, uzaktan yabancı bir mızıka sesi işitmişler. Bu ses gittikçe güçleniyormuş.
Kulakları böyle bir şarkıya alışık olmadığı halde bu müzik o kadar hoşmuş ki, bütün
yorgunluklarını unutmuşlar; hızlı hızlı yürümeyi sürdürmüşler. Bir tepeye vardıkları
sırada ay da doğmuşmuş. Bu tepede mini mini birçok kadın erkek görmüşler. Bunlar el ele
tutuşmuş, büyük bir neşe içinde dönüp duruyorlarmış. Oynarken de çok hoş bir şarkı
söylüyorlarmış. Meğer duydukları müzik buymuş. Dönenlerin ortasında, ötekilerden az
büyükçe bir yaşlı adam oturuyormuş. Üzerinde alacalı bulacalı bir ceket varmış. Kar gibi
ak sakalı göbeğine kadar uzanıyormuş. İki yolcu şaşırarak oldukları yerde kalmışlar, dansı
seyrediyorlarmış. Yaşlı cüce, onları çağırmış. oynayan cüceler de ayrılarak yol
vermişlermiş. Sırtında bir çıkıntısı olan kuyumcu her kambur gibi oldukça gözüpek bir
adammış. Hemen onlara yaklaşmış. Fakat terzi çekingenlik göstermiş, geride durmuş, ama
bakmış ki herkes keyfinde, eğlencesinde... Ona da cesaret gelmiş, o da araya karışmış.
Cüceler yine halka olmuşlar, şarkılar söyleyerek çılgın gibi hoplaya zıplaya oynamaya
başlamışlar. Bu sırada yaşlı adam, kemerindeki geniş ağızlı bir bıçağı çıkarmış, bilemiş,
iyice keskin olduğunu anladıktan sonra bu yabancılara bakmaya başlamış. Adamlar
korkmuşlar, ama uzun boylu düşünmeye vakit bulamamışlar. Yaşlı cüce kuyumcuyu
yakalamış. Büyük bir el çabukluğuyla saçını sakalını cascavlak tıraş etmiş.
Aynı şey terzinin de başına gelmiş. Bu iş bittikten sonra yaşlı adam, güler yüzle ikisinin de
sırtlarını okşamış. Sanki demek istiyormuş ki, karşı koymaksızın bu işi rahatça
yaptırdıklarına iyi etmişler. Bunun üzerine adamların korkusu geçmiş.
O zaman yaşlı adam, kıyıda duran bir kömür yığınını parmağıyla göstermiş; ceplerini
bunlarla doldurmalarını işaretle anlatmış. İkisi de bunların ne işe yarayacağını
bilmedikleri halde; yaşlının dediğini yapmışlar. Sonra geceyi geçirecek bir yer aramak
üzere yola çıkmışlar. Bir dere içine geldikleri zaman komşu manastırın saati gecenin on
ikisini çalıyormuş.
Birdenbire şarkı sesleri kesilmiş. Hepsi ortadan kaybolmuşlar. Tepe, ay ışığı içinde sessiz,
ıssız kalıvermiş.
İki yolcu barınacak bir yer bulmuşlar. Kuru otların üzerine uzanarak paltolarını üstlerine
örtmüşler. O kadar yorgunmuşlar ki, önce ceplerindeki kömürleri boşaltmayı bile
unutmuşlar. Vücutlarında duydukları bir ağırlık yüzünden erkence uyanmışlar. Ellerini
ceplerine soktukları zaman gözlerine inanamamışlar: Çünkü cepleri kömür yerine saf
altınla doluymuş. Saçları, sakalları da bir gün önceki gibi çıkmış, büyümüşmüş. Artık
zengin birer insan olmuşlar. Kuyumcu gözü doymaz bir adammış. Bunun için ceplerine
daha çok kömür doldurmuşmuş. Bu yüzden onun altınları terzininkilerden bir kat
fazlaymış. Açgözlü adama ne verilse daha fazlasını ister. Bunun için kuyumcu terziye bir
öneride bulunmuş:
- Buralarda bir gün daha kalalım. Akşam olunca tepeye gidelim. Yaşlı adamın yanından
bu kez daha çok altınla dönelim! demiş. Terzi buna razı olmamış.
Bu kadarı bana yeter. Ben hoşnutum. Benimkiyle evleneceğim. ( Nişanlısına benimki
dermiş.) Mutlu bir insan olacağım! demiş.
Fakat arkadaşının hatırı için bir gün daha orada kalmaya razı olmuş. Akşamleyin
kuyumcu omzuna birkaç torba daha asmış. Tepeye giden yola koyulmuş. Geçen geceki
gibi cüceleri şarkı söyleyerek dans ederken bulmuş. Yaşlı adam, önceki gibi, onun saçını
sakalını tıraş etmiş, kömürlerden almasını işaretle anlatmış. Fakat o, yalnızca ceplerini
doldurmakla kalmamış.
Sevine sevine dönmüş. Üzerine paltosunu örtüp yatmış. "Altınlar ne kadar ağır bastırırsa
bastırsın dayanacağım!" demiş. Sabahleyin gayet zengin bir adam olarak uyanmak
düşlemiyle uykuya dalmış.
Gözlerini açar açmaz, ceplerini yoklamak için, yerinden fırlamış. Bir de ne görsün?
Ceplerinde kömürden başka bir şey yok! "Ne yapalım," demiş "dünkü altınlar duruyor ya,
ona da şükür!" Fakat bunların da yeniden kömür olduklarını görünce kuyumcunun aklı
başından gitmiş. kömürleri karıştıra karıştıra kapkara olan ellerini alnına götürünce ne
saçının, ne de sakalının yerinde olmadıklarını da görmesin mi? İş bununla da kalmamış:
Sırtındaki kambur da iki katlı olmuş, büyümüş. O zaman açgözlülüğünün cezasını
gördüğünü anlamış; hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Bu gürültüden uyanan iyi
yürekli terzi, talihsiz arkadaşını tatlı sözlerle, elinden geldiği kadar, yatıştırmış:
- Sen bu yolculukta bana arkadaşlık ettin demiş, benimle birlikte kal. Bu parayı birlikte
harcarız!
Terzi sözünde durmuş. Fakat zavallı kuyumcu ömrü oldukça çifte kamburunu sırtında
taşımış. Çıplak kafasından kasketi çıkaramamış.
 

Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız

Editörün Son Yazıları

probiyotik

Çile

probiyotik

Yattığım Kaya

probiyotik

Kaldırımlar

probiyotik

Islak Gül

Editörlerin Son Yazıları

kaptanfilozof06

Hindistan'da İlginç Olay

probiyotik

Çile

bubble30

İÇİNDEKİ CEVHERİ KORUYANLAR

Nielawore

"HALİME TERCÜMANDIM"

Bizden haberdar olmak için mail listemize kayıt olun