DOKTOR BİLGİÇ
Vaktiyle Yengeç adında yoksul bir köylü varmış. İki öküz koşulu bir araba
yükü odunu pazara götürmüş, iki talere bir doktora satmış. Para ödenince
doktor sofraya oturmuş.
Köylü, doktorun güzel güzel şeyler yiyip içtiğini görmüş; içi gitmiş, doktor
olmak hevesine kapılmış. Bir süre olduğu yerde kalmış. Sonunda kendisinin
de doktor olup olamayacağını sormuş.
Doktor demiş ki:
- Elbette olursun... Hemen şimdi.
Köylü sormuş:
- Acaba ne yapsam ki?
- Önce kendine bir alfabe kitabı al. Ama içinde bir horoz resmi bulunsun.
Sonra arabanla iki öküzü satıp paraya çevir. Bu parayla üstüne bir giysi al.
Doktorluk için gereken öteberiyi edin. Daha sonra bir tabela yaptır, üzerine
''Ben doktor Bilgiçim'' yazdır. Bunu evinin kapısı üstüne çaktır.
Köylü kendisine söylenenleri bir bir yapmış. Birkaç zaman, ama çok değil,
doktorluk ettikten sonra günün birinde zengin büyüklerden birinin parası
çalınmış. Kendisine doktor Bilgiç'i salık vermişler. Filan köyde oturduğunu,
paranın nereye gittiğini bilse bilse onun bileceğini söylemişler. Bunun
üzerine adam arabasını koşturmuş, köye gelmiş.
Doktor Bilgiç'in kendisi olup olmadığını ondan sormuş. Tamam, ta
kendisi... Öyleyse adamla birlikte gidip çalınan parayı bulsun bakalım!..
Pekâlâ ama karısı Grete de birlikte gelecek. Adam razı olmuş, ikisini arabaya
bindirmiş. Hep birlikte yola çıkmışlar. Şatoya vardıkları zaman sofra
kurulmuş. Önce yalnızca kendisini sofraya buyur etmişler. Fakat karısı Grete,
o da birlikte demiş. Onunla birlikte sofranın gerisine oturmuş. Birinci uşak
güzel yemekle dolu bir sahanla içeri girince köylü karısını dürtmüş.
- Grete, bu birinciydi, demiş. Amacı, bu, ilk yemeği getiren demekmiş.
Fakat uşak onu,
''birinci hırsız bu!'' demek istiyor sanmış. Gerçekten de öyleymiş. İçine bir
korku girmiş.
Dışarıda arkadaşlarına demiş ki:
- Doktor her şeyi biliyor, hapı yuttuk, benim birinci olduğumu söyledi.
İkinci, bir türlü içeri girmek istememiş ama ne yapsın? Sahanla birlikte odaya
girince köylü karısını dürtmüş:
- Grete, bu ikinci! demiş.
Bu uşak da korkmuş, dışarı çıkmış. Üçüncüye de daha iyi olmamış.
Köylü yine:
- Grete, bu üçüncü! demiş.
Dördüncüsü kapalı bir sahan getirmiş. Adam doktordan becerisini
göstermesini, kapağın altındakini bilmesini istemiş. Sahanın içindekiler
yengeçmiş. Köylü sahana bakmış; ne diyeceğini şaşırmış. Kendisini kast
ederek:
- Zavallı Yengeç! demiş.
Adam bunu duyunca:
- Bunu bildi, parayı alanı da bilir! diye bağırmış.
Uşağı büyük bir korkudur almış. Doktora göz ucuyla işaret etmiş, dışarı
çağırmış. Köylü dışarı çıkınca dördü birden parayı çaldıklarını söylemişler.
Eğer kendilerini ele vermezse bu parayı aldıkları yere koyacaklarına, ona da
bol bol para vereceklerine söz vermişler.
''Yoksa gırtlağına sarılırız'' demişler. Onu paranın saklı olduğu yere
götürmüşler. Doktor razı olmuş; dönmüş, içeri girmiş:
- Efendim, demiş, paranın nerede olduğunu kitabıma bakıp bulacağım!
Beşinci uşak sobanın içine girmiş. Doktorun daha başka şeyler bilip
bilmeyeceğini işitmek istiyormuş. Köylü oturmuş, alfabe kitabını açmış,
yapraklarını karıştırıp horoz resmini arıyormuş. Aradığını hemen
bulamayınca:
- İçindesin ama nasıl olsa sen de ortaya çıkarsın! demiş.
Sobanın içindeki adam kendisinden söz edildiğini sanmış. Büyük korku
içinde dışarı fırlamış:
- Bu adam her şeyi biliyor! diye bağırmış.
Bunun üzerine Doktor Bilgiç paraların yerini göstermiş, fakat çalanların
kim olduğunu söylememiş. Her iki yandan da bol bol bahşiş almış, ünlü bir
adam olmuş.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız