MİNİK KUZUYLA MİNİK BALIK
Vaktiyle biri oğlan, biri kız iki kardeş varmış. Birbirlerini candan
severlermiş. Fakat asıl anneleri öldüğü için bir üvey anneleri varmış. Bu
kadın onlara karşı iyi davranmaz, kimse görmeden her kötülüğü yaparmış.
Gel zaman, git zaman... İki çocuk, başka çocuklarla birlikte evin önündeki
çayırlıkta oynuyorlarmış. Çayırda küçük bir göl varmış. Bu göl evin bir
kıyısına uzanırmış. Çocuklar bu gölün çevresinde birbirlerini kovalayıp sayı
oyunu oynarlarmış: Eneke, beneke, bırak koşayım;
Toz toprak içinde dağlar aşayım.
Dağ bana bir kuş versin.
Kuş da saman, ot getirsin.
Samanı ineğe vereyim,
İnek bana süt versin.
Sütü şekerciye vereyim,
Şekerci bana çörek versin.
Çöreği kediye vereyim,
Kedi bana fare tutsun.
Fareleri ipe asayım
Kuyruğunu, kulağını keseyim!
Bunu söyleyerek halka olurlarmış. "Keseyim" sözünü kim söylerse kaçıp
gidermiş.
Öbürleri onu kovalayıp tutarlarmış. Böyle neşeli neşeli sıçrayıp
dururlarken üvey anne de pencereden onlara bakar, içerlermiş.
Kadın büyücülükten anladığı için, çocukları büyülemiş. Oğlancağızı kuzu,
kızcağızı da balık kılığına sokmuş. Bunun üzerine minik balık gölün içinde
üzgün üzgün yüzüp dururmuş. Minik kuzu da çayırda üzgün üzgün
dolaşırmış. Ağzına bir lokma bir şey koymaz, ufak bir ot parçasına bile
dokunmazmış.
Uzun zaman böyle geçmiş. Günün birinde evlerine yabancı konuklar
gelmiş. Kötü yürekli üvey anne kendi kendine: "fırsat bu fırsattır" diye aşçıyı
çağırmış:
- Git çayırdaki kuzuyu getir, kes, konuklara çıkaracak başka bir şeyimiz
yok! demiş.
Bunun üzerine aşçı gitmiş, minik kuzuyu getirmiş, mutfağa götürüp
küçücük ayaklarını bağlamış. Kuzu bütün bunlara sabırla katlanıyormuş.
Adam kuzuyu kesmek için bıçağını çıkarıp bilerken kuzu, yalak içindeki
suyun içinde minik bir balığın yüzmekte olduğunu, kendisine baktığını
görmüş. Bu balık oğlan kardeşiymiş. Aşçının kuzucuğu alıp götürdüğünü
görünce o da gölde yüze yüze eve kadar gelmiş. O zaman minik kuzu dile
gelmiş:
Derin gölün dibinde dolaşan ağabeyciğim
Yüreğimdeki sızı artıyor eksilmiyor.
Aşçı minik yüreğimi delmeye niyet etti,
Mutfağın köşesinde bıçağını biliyor!
Minik balık da yanıtlamış:
Yukarlarda otlayan sevgili kızkardeşim,
Yüreğimdeki sızı artıyor, eksilmiyor,
Şu derin gölün dibi üzüntümü silmiyor.
Aşçı, minik kuzunun insan gibi konuştuğunu, minik balığa iç parçalayan
sözler söylediğini duyunca korkmuş; bunun tekin bir kuzu olmadığını, alçak
kadın tarafından büyülendiğini anlamış:
- Merak etme, seni kesmeyeceğim! demiş.
Başka bir hayvan almış. Konuklar için onu pişirmiş, minik kuzuyu da iyi
yürekli bir köylü kadına götürmüş. Gördüklerini, işittiklerini birer birer ona
anlatmış. Meğer bu köylü kadın küçük kızın sütninesiymiş. Bu işi yapanın
kim olduğunu derhal anlamış. Kızla birlikte bilgin bir kadına gitmiş. Kadın
hem kuzucuğun, hem de minik balığın üstüne okuyup üflemiş. Bunun üzerine
ikisi de insan kılığına dönmüşler. Ondan sonra kadın bunları büyük bir
ormanda küçük bir eve götürmüş. Burada yalnız başlarına, fakat iç
rahatlığıyla, dirlik düzenlik içinde ömür sürmüşler.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız