Ekim 18, 2024

Grimm Masalları (Şişenin İçindeki Cin)

ŞİŞENİN İÇİNDEKİ CİN

 


Vaktiyle bir oduncu varmış. Sabahtan gece yarılarına kadar çalışırmış.
Sonunda bir parça para toplayınca oğluna demiş ki:
- Sen benim bir tanecik yavrumsun, alın teriyle kazandığım parayı senin
okuyup yazmana harcayacağım. İşe yarar bir şeyler öğrenirsen yaşlanıp elim
ayağım tutmadığı zamanlar evde otururken bana bakarsın. Bunun üzerine
oğlan büyük bir okula gitmiş. Derslerine çok çalışmış. Öğretmeni kendisini
pek beğenirmiş. Çocuk uzun zaman orada kalmış.
Birkaç okul bitirmiş, ama her şeyi öğrenememiş. Babasının kazanıp
artırdığı para da tükendiği için yine evine dönmüş. Babasının canı sıkılarak:
- Artık sana bir şey verecek durumda değilim. Hem bu pahalılıkta günlük
ekmeğimizden fazla bir taler bile kazanamıyorum, demiş.
Oğlan:
- Babacığım, demiş, bunun için kaygılanmayın. İnşallah benim de iyi
günlerim gelecek.
Buna inancım var.
Babası bir parça odun kesip para kazanmak için ormana giderken:
- Ben de birlikte gelip size yardım edeceğim, demiş.
Babası:
- Ama bu iş sana zor gelir oğlum, demiş, ağır işlere alışık değilsin,
dayanamazsın. Hem benim bir tek baltam var. İkincisini alacak param da yok.
Oğlu:
- Öyleyse komşuya gidin. Ben kazanıp bir balta alıncaya kadar
kendininkini size ödünç verir, demiş.
Bunun üzerine baba, komşudan bir balta ödünç almış. Ertesi sabah ortalık
ağarırken birlikte ormana gitmişler. Oğlan yorgunluk duymadan, neşeyle
babasına yardım etmiş.
Güneş tam üzerlerine geldiği zaman baba demiş ki:
- Dinlenelim, öğle yemeğimizi yiyelim. Sonra yine böyle çalışırız.
Oğlan ekmeği eline almış:
- Baba, siz dinlenin hele, demiş, ben yorulmadım. Ormanda aşağı yukarı
bir parça dolaşacağım, kuş yuvaları arayacağım.
Baba:
- Hay zirzop hay, dolaşıp da ne olacak sanki? Sonra yorulursun, kolunu
kaldıracak gücün kalmaz. Gitme... otur yanımda! demiş.
Fakat oğlan ormanın içlerine gitmiş, ekmeğini yemiş.. Çok neşeliymiş.
"Acaba bir yuva bulur muyum?" diye yeşil dalların aralarına bakmış. Böylece
sağda, solda dolaşmış.
Sonunda büyük, korkunç bir meşe ağacının yanına varmış. Bu ağaç bol bol
birkaç yüzyıllık varmış. Beş kişi bir araya gelse kucaklayamazlarmış.
Oğlan olduğu yerde kalmış, ağacı seyretmiş, kendi kendine: "Burada kesin
birçok kuş yuva yapmıştır" demiş. Bu sırada bir ses işitir gibi olmuş. Kulak
kabartmış, birinin boğuk boğuk seslendiğini duymuş: "Beni dışarı çıkar, çıkar
beni dışarı!" Bu ses sanki yerin altından geliyor gibiymiş. O zaman çocuk:
- Neredesin? diye bağırmış.
Ses yanıt vermiş:
- Aşağıda meşenin köklerindeyim. Beni dışarı çıkar! Çıkar beni dışarı!
Çömez ağacın dibini kazmaya başlamış. Sonunda küçük bir kovuğun
içinde bir şişe bulmuş. Bunu oradan almış, ışığa tutup bakmış. İçinde
kurbağaya benzer bir şeyin yukarı, aşağı hopladığını görmüş. Ses yeniden
duyulmuş: "Beni dışarı çıkar, çıkar beni dışarı!"
Aklından kötülük geçmeyen çömez şişenin tıkacını çıkarır çıkarmaz,
dışarıya bir cin çıkmış, büyümeye başlamış. O kadar çabuk büyüyormuş ki,
birkaç saniye içinde iriyarı, korkunç bir yaratık oluvermiş. Boyu çömezin
karşısındaki ağacın yarısını bulmuş. Cin korkunç bir sesle demiş ki:
- Beni dışarı saldığın için ödülün ne olacak, biliyor musun?
Çömez korkusuzca:
- Hayır, demiş, ne bileyim ben?
- Öyleyse ben sana söyleyeyim. Buna karşılık boynunu kıracağım!
- Keşke bunu önceden söyleseydin, seni içeride tıkalı bırakırdım.
- Dünya umurumda değil, hak ettiğin ödülü alman gerek! Benim bir iyilik
yaptığım için mi uzun zamandır burada kapatıldığımı sanıyorsun? Hayır, bu
benim cezamdı. Ben güçlü, görkemli Merkurius'um. Beni kurtaranın boynunu
kırarım.
Çömez:
- Dur bakalım, acelesi yok! Bu iş böyle çabucak olmaz. Önce senin
gerçekten küçük şişede oturup oturmadığını, gerçek cin olup olmadığını
bilmem gerek. Eğer yine içine girebilirsen o zaman sana inanırım. Sen de
bana istediğini yapabilirsin.
Cin böbürlene böbürlene:
- Bu da bir marifet mi sanki? diye büzüle büzüle önceki gibi ince ufak bir
şey olmuş. Aynı delikten şişenin boynundan geçip içine girmiş. Cin içeri
girer girmez Çömez mantarı tıkayıvermiş; şişeyi de meşenin eski kökleri
içine, eski yerine koymuş. Böylece cin dolaba girmiş.
Bunun üzerine Çömez, babasının yanına dönmek istemiş ama cin acı acı
seslenmiş.
- Ne olursun çıkar beni dışarı, kuzum beni dışarı çıkar!
Çömez:
- Hayır, demiş, bir kez olur bu.. Canıma bir kez göz koyanı ele geçirdikten
sonra bir daha salıvermem.
Cin bağırmış:
- Beni salıverirsen sana o kadar çok şey veririm ki, ömrün oldukça yeter.
Çömez:
- Hayır, demiş, beni deminki gibi aldatırsın!
Cin:
- Kısmetini ayağınla tepiyorsun. Sana bir şey yapacak değilim. İyiliğini bol
bol ödüllendireceğim! demiş.
Çömez düşünmüş. "Ya herru, ya merru," demiş, "belki sözünü tutar.
Benimle bir alıp vereceği yok ya!"
Bunun üzerine tıpayı çıkarmış. Cin deminki gibi, dışarı çıkmış, büyümüş
genişlemiş, bir dev kadar iri olmuş:
- Al bakalım ödülünü! diye çömeze, yakıya pek benzeyen, küçük bir bez
parçası uzatmış:
- Bunun bir ucunu bir yaraya sürersen hemen iyileşir. Öbür ucunu demire
yahut çeliğe sürtersen gümüş olur! demiş.
Çömez:
- Hele bir deneyelim! diye ağaca gitmiş, baltasıyla bir kabuk koparmış,
yakının bir ucuyla kesik yere dokunur dokunmaz, ağacın orası hemen
kavuşmuş, eskisi gibi olmuş.
- Doğruymuş! Öyleyse ayrılabiliriz, demiş.
Cin, kendisini kurtardığı için oğlana teşekkür etmiş; çömez de armağanı
için cine teşekkür etmiş, babasının yanına dönmüş.
Baba:
- Nerelerde dolaştın? İşi gücü niçin unuttun? Bir iş beceremeyeceğini
söylememiş miydim zaten? demiş.
- Kendinizi üzmeyin babacağım, zararı yerine koyacağım.
Babası kızarak:
- Olmayacak şey! demiş.
Çömez:
- Bakın baba, şimdi şuradaki ağacı bir vuruşta kesip çatır çatır
devireceğim, demiş. Hemen yakısını almış, baltasına sürmüş, sonra olanca
gücüyle ağaca indirmiş. Demir, gümüş olduğu için, baltanın ağzı kıvrılmış:
- Babacığım bakın bir kez, bana ne kadar kötü bir balta vermişsiniz.
Çarpıldı gitti işte!
Babası bunu görünce şaşalamış:
- Aman ne yaptın? demiş. Şimdi bu baltanın parasını ödemem gerek ama
neyle?
Çalışmandan ettiğim kâr bu oldu demek..
Oğlu:
- Darılmayın, demiş, baltanın parasını ben ödeyeceğim.
Babası:
- Haydi oradan budala, diye bağırmış, neyle ödeyeceksin? Sana
verdiğimden başka elinde ne var? Kafandakiler çömez dubaraları...
Odunculuktan da anladığın yok.
- Baba, demiş, artık çalışacak gücüm kalmadı, paydos etsek iyi olacak!
Babası:
- Ne? Senin gibi elim böğrümde mi dolaşacağım sanıyorsun? Daha iş
başarmam gerek.
İstersen sen eve dönebilirsin!
- Babacığım, ben ilk kez ormana geldim. Kendi başıma yolu bulamam,
benimle birlikte gelin.
Öfkesi geçtiği için baba sonunda razı olmuş, onunla birlikte eve gitmiş.
Evde oğluna demiş ki:
Git, kepazeye dönen baltayı sat.. Bakalım ne verecekler? Komşuya
baltasının parasını ödemek için bu paranın üstünü kazanmam gerek.
Oğlan baltayı almış, kentte bir kuyumcuya götürmüş. Adam bunu
incelemiş, teraziye koyup tartmış:
- Bu dört yüz taler eder ama bende bu kadar para yok! demiş.
Çömez:
- Yanınızda ne kadar varsa verin.. gerisi borcunuz olsun! demiş.
Kuyumcu ona üç yüz taler vermiş, yüz taler borçlu kalmış.
Bunun üzerine çömez eve dönmüş:
- Baba, demiş, para buldum. Gidin komşuya sorun, balta için ne istiyor?
Yaşlı adam:
- Zaten biliyorum, demiş, bir talerle altı groşe!
Oğlan:
- Öyleyse ona iki talerle on iki groşe verin.. Bu para iki katıdır; yeter.
Bakın bende bol bol para var! diye babasına yüz taler vermiş:
- Bundan sonra bir şeyden sıkıntınız olmasın, rahat rahat ömür geçirin!
demiş.
Yaşlı adam:
- Aman Tanrım, demiş, bu serveti nereden ele geçirdin?
O zaman oğlan, olup bitenleri, talihine güvenerek bu serveti nasıl ele
geçirdiğini anlatmış.
Geri kalan parayla gitmiş, yine yüksek okula girmiş, öğrenimini
tamamlamış. Elindeki yakıyla bütün yaraları iyi edebildiği için de dünyanın
en ünlü doktoru olmuş.
 

Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız

Editörün Son Yazıları

probiyotik

Islak Çeltiklere

probiyotik

Hiçsizliğe

probiyotik

Acıyor

probiyotik

Yıkık

Editörlerin Son Yazıları

kaptanfilozof06

Deprem Korkusu Arttı

probiyotik

Islak Çeltiklere

bubble30
Nielawore

"KINAR HANIMIN DENİZLERİ"

Bizden haberdar olmak için mail listemize kayıt olun