YOKSUL DEĞİRMENCİ ÇIRAĞIYLA KÜÇÜK KEDİ
Değirmenin birinde yaşlı bir değirmenci oturuyormuş. Bu adamın ne
karısı, ne de çocukları varmış. Kendisine üç çırak hizmet edermiş. Bu çıraklar
yıllarca onun yanında bulunduktan sonra, günün birinde değirmenci bunlara
demiş ki:
- Artık yaşlandım, şu sobanın arkasına çekilip oturacağım. Sizler de çıkıp
gidin. Bana en iyi atı getirene bu değirmeni bağışlayacağım, ama ölünceye
kadar bana bakması koşuluyla!..
Çıraklardan üçüncüsü yaşça küçükmüş. Öbürküler onu adam yerine
koymazlarmış. Onun değirmeni ele geçirmesine gönülleri razı değilmiş.
Üç çırak birlikte yola koyulmuşlar. Köyün önüne vardıkları zaman iki
çırak, sersem Hans'a:
- Sen burada kalabilirsin, boşuna uğraşma... Ömründe bir at sahibi
olamazsın!.. demişler ama Hans onlarla birlikte gitmiş.
Gece olunca bir mağaraya varmışlar, içine girmişler. Uyumak üzere yere
uzanmışlar.
İki uyanık, Hans'ın uykuya dalmasını beklemişler. Sonra kalkmışlar;
Hanscağızı orada bırakarak yola koyulmuşlar. İyi bir iş yaptıklarını
sanıyorlarmış.
Güneş doğup Hans uyanınca kendisini derin mağaranın içinde bulmuş.
Çevresine bakınmış:
- Aman Tanrım, nerdeyim? diye bağırmış, ayağa kalkmış, tırmana tırmana
mağaradan çıkmış, ormana gitmiş. Kendi kendine şöyle düşünüyormuş:
"Burada yapayalnız bırakıldım. Acaba bir at nasıl bulabilirim?" O, böyle
düşünüp dururken küçük bir tekir kedi belirmiş. Güler yüzle ona:
- Nereye gideceksin, Hans? demiş.
- Hadi canım, senin bana bir yararın dokunamaz ki...
Kedi:
- Senin ne istediğini pekâlâ biliyorum. Sen güzel bir at istiyorsun. Gel
benimle? Yedi yıl bana sadık uşaklık et. Bugüne kadar gördüklerinden çok
daha güzel bir at veririm sana!
demiş.
Hans kendi kendine:
- Bu, sihirli bir kedi olsa gerek. Söyledikleri doğru mu, değil mi bir
görelim! diye düşünmüş.
Bunun üzerine kedi onu sihirli şatocuğuna götürmüş. Burada ona hizmet
eden bir sürü kedi varmış. Bunlar merdivenlerden hızlı hızlı inip
çıkıyorlarmış. Neşeli, iyi yürekli şeylermiş.
Akşamleyin sofraya oturdukları zaman bunlardan üçü çalgı çalıyormuş.
Biri baso, öteki keman, üçüncüsü de var gücüyle yanaklarını şişirerek boru
çalıyormuş. Yemekleri yedikten sonra sofra ortadan kaldırılmış. Kedi:
- Gel bakalım Hans, demiş, benimle dans et!
Hans:
- Hayır demiş, ben bir kediyle dans etmem... Şimdiye kadar böyle bir şey
yapmadım.
Bunun üzerine kedi, öbür kedilere dönerek:
- Şunu yatağa götürün! demiş.
O zaman kedilerden biri yatak odasının lambasını yakmış. Biri
ayakkabılarını çıkarmış; biri çoraplarını çıkarmış. En sonra biri de lambayı
üfleyip söndürmüş.
Ertesi sabah yine gelmişler. Yataktan çıkarken ona yardım etmişler. Biri
çoraplarını giydirmiş. Biri çorap bağlarını bağlamış, biri pabuçlarını
giydirmiş. Biri yüzünü yıkamış.
Biri de kuyruğuyla kurulamış. Hans:
- Oh ne âlâ! demiş.
Fakat o da kediye hizmet edecek, her gün odun kıracakmış. Bunun için
kendisine gümüşten bir baltayla bir testere vermişler. Tokmak bakırdanmış.
Hans alçak gönüllülük göstermiş; bu evde kalmış. Güzel yiyecekler, içecekler
buluyor; fakat tekir kediyle hizmetçi kedilerden başka kimseyi
göremiyormuş.
Günün birinde kedi ona:
- Git, çayırımı biç, otları kurut! diyerek eline gümüşten bir orakla altından
bir bileği taşı vermiş. Bunları sağlam olarak geri getirmesini tembih etmiş.
Hans gitmiş; kendisine verilen işi yapmış. İşini bitirdikten sonra orağı,
bileği taşını, atları eve getirmiş. Emeğinin karşılığını hâlâ verip
vermeyeceğini kediden sormuş. Tekir kedi:
- Hayır, demiş, bunu hak edebilmek için bana bir şey daha yapman gerek!
İşte şurada kereste, keser, gönye gibi gerekli her şey var. Hepsi gümüştendir.
Bunlarla bana mini mini bir ev yapacaksın!
Hans hemen bir evcik yapmış. Her şeyi başardığını, fakat hâlâ bir atı
olmadığını söylemiş.
Aradan yedi yıl da geçmiş bulunuyormuş. Günün birinde kedi, atlarını
görmek isteyip istemediğini sormuş. Hans:
- Elbette! demiş.
Kedi küçük evin kapısını açmış. İçeride on iki at varmış. Aman Tanrım,
bunlar o kadar güzel, o kadar besiliymişler ki, Hans sevincinden
bayılacakmış. Kedi Hans'a yiyecek, içecek vermiş:
- Haydi ülkene dön... Atını seninle birlikte göndermiyorum. Üç gün sonra
ben gelir, atı da getiririm! demiş.
Hans oradan ayrılmış. Kedi ona değirmenin yolunu göstermiş. Tekir kedi,
ona yeni bir giysi vermediği için Hans'ın eski, paramparça giysileri yedi
yıldan beri üzerindeymiş. Bu arada boyu uzamış, giysiler iyice kısalmışmış.
Hans ülkesine vardığı zaman değirmencinin öbür çırakları da oraya
dönmüş bulunuyorlarmış. İkisi de atlarını birlikte getirmişlermiş. Fakat
bunlardan birininkinin gözleri körmüş. Öbürününküyse topalmış. İkisi de
sormuşlar:
- Hani senin atın Hans?..
- Üç gün sonra arkadan gelecek!
Onun bu sözlerine gülüşmüşler:
- Öyle mi?.. Sen atı nereden bulacaktın zaten! Kim bilir ne biçim şeydir?
demişler.
Hans odaya girmiş; fakat üstü başı paramparça olduğu için değirmenci
sofraya almamış.
Biri odaya girse ondan utanacaklarını düşünmüşler. Ona dışarda bir parça
yiyecek vermişler. Akşam olup yatacakları zaman öbür çıraklar ona yatak
vermek istememişler.
Sonunda Hans kazların kümesine girerek katı samanların üzerinde uyumuş.
Sabah uyandığı zaman üçüncü gün de tamam olmuşmuş. Uzaktan altı at
koşulu bir araba görünmüş. Hayvanlar pırıl pırılmış. Bir uşak yedinci bir at
getiriyormuş. Arabadan çok süslü bir prenses inmiş, değirmene girmiş. Bu
güzel kız, bizim Hanscağızın yedi yıl hizmet ettiği kedisiymiş. Kız
değirmenciye küçük çırağını sormuş. Değirmenci:
- Onu değirmenin içine sokmuyoruz. Üstü başı o kadar perişan ki... Kaz
kümesinde yatıyor! demiş.
Prenses, onu hemen bulup getirmelerini istemiş. Hans'ı kümesten çıkarıp
getirmişler.
Hans derlenip toparlanmış. Kızın uşağı bir bohça açmış. İçinden yepyeni,
süslü bir giysi çıkarmış. Hans'ı yıkayıp temizlemiş, giysileri giydirmiş. Bu
işler bitince Hans o kadar güzelleşmiş ki, bir kraldan daha yakışıklı olmuş.
Kız öbür çırakların getirdikleri atları görmek istemiş. Bunlardan biri kör,
öbürü topalmış. O zaman uşağına, yedinci atı getirmesini buyurmuş.
Değirmenci bunu görünce, böyle bir ata şimdiye kadar rasgelmediğini
söylemiş. Kız:
- İşte bu at üçüncü çırağınındır! demiş. Değirmenci:
- Öyleyse değirmen onundur! demiş.
Fakat prenses değirmenin de, atın da kendisinde kalmasını söylemiş. Sadık
Hans'ını almış, arabasına bindirmiş. Birlikte çıkıp gitmişler.
Vaktiyle Hans'ın gümüşten araçlarla yaptığı küçük eve gitmişler. Burası
büyük bir şato olmuşmuş. İçerisinde her şey altından, gümüştenmiş. Burada
kızla Hans evlenmişler.
Böylelikle Hans çok, hem de pek çok zengin olmuş.
Saf kimsenin adam olamayacağını söylememeli!
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız