Ekim 18, 2024

Grimm Masalları

ORMANDA UYUYAN GÜZEL

 


Evvel zaman içinde bir kralla bir kraliçe varmış. Tanrının günü:
- Ah bir çocuğumuz olsaydı!
der dururlarmış. Gel gelelim, bir türlü çocukları olmazmış.
Gel zaman, git zaman, günün birinde kraliçe hamamdayken sudan bir kurbağa çıkmış:
- Yakarmaların kabul olunacak, demiş, bir yıl geçmeden bir kız dünyaya getireceksin!
Kurbağanın dediği çıkmış: kraliçe bir kız doğurmuş. Bu kız o kadar güzelmiş ki, kral
sevincinden ne yapacağını şaşırmış. Büyük bir tören hazırlamış. Bu törene yalnızca
akrabalarını, dostlarını, tanıdıklarını çağırmakla kalmamış; bilgin kadınları da çağırmış.
Çocuğa bunların hayır dua edeceklerini düşünmüş. Ülkesinde bu kadınlardan on üç tane
varmış, ama onların yemek yiyecekleri altın tabaklardan on iki tane olduğu için bu
kadınlardan birinin evde kalması gerekmiş. Tören pek parlak olmuş. Sona erdiği zaman
bilgin kadınlar çocuğa tılsımlı armağanlarını vermişler: biri namus, öbürü güzellik,
üçüncüsü zenginlik, kısaca her biri dünyada istenen iyi bir şey bağışlamış. On birinci
duasını bitirir bitirmez, birdenbire içeriye on üçüncü kadın girmiş. Törene çağırılmadığı
için öç almaya gelmişmiş. Kadın kimseye selam vermeden, kimsenin yüzüne bile
bakmadan yüksek sesle:
- Prenses on beş yaşına girince eline bir iğ batsın, ölü olarak yere düşsün! demiş. Yine
başka bir söz söylemeden geri dönmüş, salondan çıkmış. Herkes donakalmış. Duasını
henüz yapmamış olan on ikinci kadın bu sırada ortaya çıkmış. Kadın deminki kötü duayı
büsbütün bozamazmış ama hafifletebilirmiş. Bunun üzerine:
- Prenses ölmesin; yüz yıllık derin bir uykuya dalsın! demiş.
Sevgili çocuğunu bu felaketten korumayı candan isteyen kral her yana fermanlar yollamış;
krallık toprakları üzerinde ne kadar iğ varsa hepsinin yakılmasını buyurmuş. Bilgin
kadınların iyilik duaları birer birer kabul olunmuş. Kız o kadar güzel, o kadar ahlaklı,
güler yüzlü, akıllı olmuş ki, onu kim görse sevmemek elinden gelmezmiş.
Gel zaman, git zaman... Kızın on beş yaşına girdiği gün kralla kraliçe evde yoklarmış. Kızı
sarayda yapayalnız bırakmışlarmış. Kız da köşe bucağı dolaşmaya başlamış. Canının
istediği odaya girip çıkıyormuş. Sonunda eski bir kuleye gelmiş. Dar döner merdivenden
yukarı çıkmış, küçük bir kapının önüne varmış. Kilidin üzerinde paslı bir anahtar sokulu
duruyormuş. Kız bunu çevirince kapı açılıvermiş. İçeride, küçük bir odada yaşlı bir kadın
oturuyor, elindeki iğle durmadan bez dokuyormuş. Prenses:
- Günaydın nineciğim, ne yapıyorsun orada? demiş. Kocakarı:
- Bez dokuyorum, diye başıyla işaret etmiş. Kız:
- Böyle oradan oraya koşup duran şey ne bakayım?
diye iği almış... O da bez dokumak istemiş ama daha iğe dokunur dokunmaz kadının kötü
duası tutmuş, iği parmağına batırmış.
Kız bu batışın acısını duyduğu anda orada duran yatağın içine düşüvermiş, derin bir
uykuya dalmış. Bu uyku bütün sarayı kaplamış. Tam bu sırada saraya dönerek salona
girmiş bulunan kralla kraliçe uyuklamaya başlamışlar. Onlarla birlikte bütün saray halkı
da uyumuş. Ahırdaki atlar, avludaki köpekler, damdaki güvercinler, duvardaki sinekler,
hatta ocakta alev alev yanan ateş de uyuya kalmışlar. Kızartmanın cızırtısı kesilmiş.
Dikkatsizlik eden yamağının saçlarından tutan aşçı çocuğu bırakmış, uykuya dalmış.
Rüzgâr dinmiş... Sarayın önündeki ağaçların tek yaprağı bile kımıldamaz olmuş.
Sarayın çevresinde dikenlerden çepeçevre bir çit yetişmeye başlamış. Bunlar her yıl
büyüye büyüye sonunda bütün sarayı kaplamışlar, tepesinden aşmışlar. Artık bir şey
görünmez olmuş. Hatta damdaki bayrak bile.
Zaman geçtikçe uyuyan güzelin masalı ülkede dilden dile dolaşmaya başlamış. Ara sıra
prensler gelip çitler arasından saraya girmek istemişler. Fakat hiçbiri bunu başaramamış.
Çünkü bu dikenler, sanki elleri varmış gibi, onları sımsıkı yakalamışlar. Delikanlılar
burada takılı kalmışlar, kendilerini kurtaramamışlar, bağıra bağıra ölmüşler.
Aradan uzun yıllar geçmiş. Günün birinde ülkeye bir prens daha gelmiş. Yaşlı bir adamın
bu dikenli çit hakkında anlattıklarını dinlemiş: Bunun arkasında bir saray varmış. İçinde
gayet güzel bir kız yüz yıldan beri uyuyormuş. Onunla birlikte kralla kraliçe, bütün saray
halkı uyuyorlarmış. Büyük babasından işittiğine göre de, buraya birçok prens gelmiş.
Dikenli çitten geçmek istemiş, fakat orada takılı kalmış, bar bar bağırarak ölmüşlermiş.
Bunları dinleyen delikanlı:
- Ben korkmam, demiş, gidip uyuyan güzeli göreceğim!
İyi yürekli yaşlı adam oğlanı kararından vazgeçirmeye çalışmış ama oğlan sözlerine kulak
asmamış.
O sırada yüz yıl tamam olmuş, uyuyan güzelin uyanma vakti gelmiş. Prens dikenli çite
yaklaşınca bunlar iri, güzel çiçekler, oluvermişler. Kendiliklerinden iki yana açılmışlar.
Oğlan rahatça içeri girmiş. Arkasından yine kapanmışlar, eskisi gibi diken olmuşlar.
Sarayın avlusunda oğlan atların, renk renk av köpeklerinin serili yattıklarını,
uyukladıklarını görmüş. Damda güvercinler tünemiş, küçük başlarını kanatlarının altına
sokmuşlarmış. Oğlan saraya girince duvarda sineklerin uyukladığını, mutfakta ahçının
hâlâ yamağı tutmak ister gibi eli uzanmış durduğunu, alazlanacak kara tavuğun önünde
hizmetçi kızın oturduğunu görmüş. İlerlemiş, salonda bütün saray halkını uyur bulmuş.
Yukarda tahtın yanında kralla kraliçe yatıyorlarmış. Oğlan biraz daha ilerlemiş. Ortalıkta
çıt çıkmıyormuş. İnsan kendi soluğunu duyabilecek gibiymiş. Sonunda kuleye varmış.
Kızın uyuduğu küçük odanın kapısını açmış. Kız burada yatıyormuş. O kadar güzelmiş
ki, oğlan gözünü kızdan ayıramamış, eğilmiş kızı öpmüş. Dudağı kızın yüzüne dokunur
dokunmaz uyuyan güzel gözlerini açmış, uyanmış, oğlana gülümseyerek bakmış. Bunun
üzerine ikisi birlikte aşağı inmişler. Kralla kraliçe, bütün saray halkı birden bire uyanmış.
Birbirleriyle şaşkın şaşkın bakışmaya başlamışlar. Avludaki atlar ayağa kalkarak
silkinmişler. Av köpekleri yerlerinden fırlayıp kuyruklarını sallamışlar. Damdaki
güvercinler başlarını kanatlarının altından çıkarmışlar, çevrelerine bakınmışlar, sonra
kırlara uçmuşlar. Duvarlardaki sinekler uçuşmaya başlamışlar. Ocaktaki ateş yeniden
parlamış, yemeği pişirmiş. Kızartma yine cızırdamaya başlamış. Aşçı, yamağına öyle bir
tokat aşk etmiş ki, oğlan bar bar bağırmış. Hizmetçi kız tavuğun tüylerini alazlayıp
bitirmiş.
Prens ile uyuyan güzelin düğünleri pek parlak olmuş. ikisi de ömürlerinin sonuna kadar
dirlik düzenlik içinde yaşamışlar.

Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız

Editörün Son Yazıları

probiyotik

Islak Çeltiklere

probiyotik

Hiçsizliğe

probiyotik

Acıyor

probiyotik

Yıkık

Editörlerin Son Yazıları

kaptanfilozof06

Deprem Korkusu Arttı

probiyotik

Islak Çeltiklere

bubble30
Nielawore

"KINAR HANIMIN DENİZLERİ"

Bizden haberdar olmak için mail listemize kayıt olun