Kasım 23, 2024

Grimm Masalları

KURTLA YEDİ OĞLAK

 

 

Evvel zaman içinde yaşlı bir keçinin yedi yavrusu varmış. Bir anne çocuklarını nasıl

severse o da yavrularını öyle severmiş. Günün birinde keçi, yavrularına yiyecek bulup

getirmek için ormana giderken onları çevresinde toplamış:

- Sevgili çocuklarım demiş; ben ormana gidiyorum. Kendinizi kurttan sakının. Eğer kurt

evimize girerse hepinizi kıtır kıtır yer. Bu alçak çok kez türlü kılıklara girer, ama kaba

sesinden, kapkara ayaklarından onu hemen tanıyabilirsiniz!

Küçük oğlaklar:

- Sevgili annemiz, demişler, gözün arkada kalmasın... Güle güle git, güle güle gel... Biz

kendimizi koruruz.

Keçi melemiş, iç rahatlığıyla yola çıkmış.

Aradan çok zaman geçmemiş. Evin kapısını biri çalmış:

- Sevgili çocuklar diye seslenmiş, kapıyı açın bakayım. Anneniz geldi, hepinize bir şeyler

getirdi.

Fakat oğlaklar kurdun kalın sesini tanımışlar; içerden seslenmişler:

- Sen annemiz değilsin... Onun sesi hem ince, hem de tatlıdır. Senin sesin kalın. Sen

kurtsun!

Bunun üzerine kurt bir dükkâna gitmiş, iri bir tebeşir parçası satın almış, bunu yemiş,

sesini inceltmiş. Sonra geri dönerek yine kapıyı çalmış:

- Sevgili çocuklar, kapıyı açın bakayım, demiş; anneniz geldi, hepinize ormandan bir

şeyler getirdi.

Kurt kapkara ayaklarını pencereye dayamışmış. Oğlaklar bunu görünce yine bağırmışlar:

- Sana kapıyı açmayız. Annemizin ayakları seninkiler gibi kara değil. Sen kurtsun!

Kurt yine geri dönmüş, bir fırıncıya gitmiş:

- Ayağımı bir taşa çarptım demiş; üzerine biraz hamur sürer misin ?

Fırıncı kurdun ayaklarına hamuru sürmüş. Kurt bu kez değirmenciye koşmuş:

- Ayaklarıma bir parça un serp demiş.

Değirmenci kendi kendine:

- Kurt yine birini aldatmak istiyor demiş, un vermek istememiş. Fakat kurt:

- Dediğimi yapmazsan seni yerim! diye bağırınca değirmenci korkmuş, hemen bir avuç un

alarak kurdun ayaklarına serpmiş. İnsanlar böyledir zaten!

Bunun üzerine alçak hayvan üçüncü kez eve gitmiş, kapıyı çalmış:

- Sevgili çocuklar, kapıyı açın bakayım demiş; anneniz geldi, hepinize ormandan bir şeyler

getirdi.

Oğlaklar bağrışmışlar:

- Önce ayaklarını göster de anneciğimiz olup olmadığını anlayalım! demişler.

Kurt ayaklarını pencereye dayamış. Oğlaklar bunların beyaz olduğunu görünce kurdun

sözlerine inanmışlar... Kapıyı açmışlar. Bir de ne görsünler?.. Bu giren kurt değil mi?

Oğlaklar ne yapacaklarını şaşırmışlar, saklanacak yer aramışlar. Biri masanın altına

kaçmış. İkincisi yatağa sokulmuş. Üçüncüsü sobanın içine girmiş. Dördüncüsü mutfağa

saklanmış. Beşincisi dolaba girmiş. Altıncısı çamaşır sepetinin altına sokulmuş. Yedincisi

de duvar saatinin içine girmiş. Fakat kurt vakit yitirmeden birer birer hepsini yakalayıp

tutmaya başlamış. Yalnızca saatin içindeki yedinciyi bulamamış. Karnı da oldukça

doyduğu için onu aramaktan vazgeçmiş, çıkıp gitmiş.

Evin önünde geniş bir çimenlik varmış. Orada bir ağacın altına sırt üstü yatmış, uyumaya

başlamış.

Aradan çok zaman geçmeden keçi anne eve dönmüş. Aman Tanrım! Bir de ne görsün?

Evin kapısı ardına kadar açık. Masa, sandalyeler devrilmiş. Çamaşır sepeti paramparça

olmuş, yatıyor. Yastıklarla yorganlar yerlere atılmış... Keçi anne yavrularını aramış; hiçbir

yerde bulamamış. Birer birer adlarını çağırmaya başlamış. Hiçbirinden karşılık alamamış.

Sonunda sıra sonuncunun adına gelmiş. O zaman ince bir ses duyulmuş:

- Duvar saatinin içindeyim, anneciğim!

Keçi, yavrusunu oradan çıkarmış. Küçük oğlak kurdun gelişini, öbür kardeşlerinin hepsini

yediğini anlatmış. Keçi annenin, zavallı yavruları için ne kadar gözyaşı döktüğünü

kestirebilirsiniz. Sonunda bu acıyla dışarı çıkmış. Küçücük oğlak da birlikteymiş.

Çayırlığa vardıkları zaman kurdu bir ağacın altında yatar bulmuşlar. Öyle horluyormuş

ki, ağacın dalları titriyormuş. Keçi anne kurdu uzun uzun seyretmiş. Karnında bir şeylerin

kıpırdadığını, oradan oraya gidip geldiğini görmüş. İçinden:

- Aman Tanrım, demiş, yoksa kurdun akşam yemeği yaptığı yavrularım hâlâ sağ mı?

Bunun üzerine küçük oğlak eve kadar koşa koşa giderek makası, iğne-ipliği getirmiş. Keçi

anne canavarın karnını yarmış. Daha küçük bir yarık açılır açılmaz oğlaklardan biri

kafasını dışarı çıkarmış. Bir parça daha yarınca altısı da arka arkaya fırlayıp çıkmışlar.

Hepsi dipdiri sapsağlammışlar. Meğer kurt aç gözlülüğü yüzünden bunları çiğnemeden

yutmuşmuş. O andaki sevinci bir düşünün! Hepsi sevgili annelerinin boynuna sarılmışlar.

Hoplayıp, sıçramaya başlamışlar. Keçi anne demiş ki:

- Haydi bakalım, şimdi gidip, taş toplayıp getirin... Uyanmadan şu dinsiz imansızın

karnına dolduralım.

Yedi oğlak çabucak taşları bulup getirmişler; kurdun karnını tıklım tıklım doldurmuşlar.

Sonra keçi anne çabucak derisini dikmiş. Bu arada kurt bir şey sezmemiş, yerinden bile

kıpırdamamış.

Kurt uykusunu alınca ayağa kalkmış. Karnı taşla dolu olduğu için pek susamışmış. Bir

pınarın başına gidip su içmek istemiş. Yürürken oraya buraya kımıldadıkça karnındaki

taşlar çarpışmaya, takırdamaya başlamış. Bunun üzerine kurt:

Şu acayip işe bak!

Karnım bir şeyle dolmuş;

Yuttuğum altı oğlak

Sanki birer taş olmuş!

demiş. Pınar başına varınca suya doğru eğilip içmek istemiş. Gel gelelim, karnındaki taşlar

yüzünden suya yuvarlanmış. Bağıra bağıra boğulup gitmiş.

Yedi oğlak bunu görünce koşa koşa gelmişler:

- Kurt öldü! Kurt öldü! diye bağrışmışlar. Anneleriyle birlikte pınarın çevresinde hoplayıp

dönmüşler.

Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız

Editörün Son Yazıları

probiyotik

Çile

probiyotik

Yattığım Kaya

probiyotik

Kaldırımlar

probiyotik

Islak Gül

Editörlerin Son Yazıları

kaptanfilozof06

Hindistan'da İlginç Olay

probiyotik

Çile

bubble30

İÇİNDEKİ CEVHERİ KORUYANLAR

Nielawore

"HALİME TERCÜMANDIM"

Bizden haberdar olmak için mail listemize kayıt olun