Ekim 18, 2024

Gününü Güzelleştirmek İçin Buradayız

Palamutla Balkabağı


Tanrı ne yaparsa iyi yapar.
Kanıt ararsanız buna,
Uzağa gitmeye ne lüzum var,
İyi bakın balkabaklarına.
Köylünün biri derin düşüncelere dalmış
Balkabağı üstüne:
— Bu koskoca meyvenin, demiş;
İncecik dalda işi ne?
Yaradan ne düşündü bilmem,
Bunu böyle yaparken.
Yanlış yere koymuş, belli,
Allah diye eyvallah dememeli.
Ben olsam meşelere asardım,
Böylesi meyveye öylesi ağaç lazım.
Vallahi, demiş, Tanrı bilmeliydi de
Beni almalıydı hizmetine.
Öyle güzel yerleştirirdim ki her şeyi.
Papaz efendi duymasın ama,
Çok daha iyi olurdu vallahi.
Palamuta bak mesela,
Küçük parmağım kadar yok bile,
Yerinde mi sanki meşe de?
Allah bal gibi aldanmış işte.
Palamutun yeri orası,
Balkabağının yeri burası. Ulan be;
Tanrı alay mı etmiş bizimle?
Bu kadar düşünmek yormuş köylüyü:
— İnsan bu kadar kafalı oldu mu,
Uykularından oluyor, demiş;
Ve gitmiş,
Bir meşenin dibinde çekmiş uykuyu.
Derken bir palamut düşüvermiş tepeden
Tam adamın burnuna.
Uyanıp yüzüne götürünce elini
Bakmış bir palamut duruyor sakalında.
Burnundaki acı ve palamut
Şimşeği çaktırmış kafasında:
— Vay, vay! demiş köylü;
Ufacık şeyin yaptığını gördün mü?
Ya daha ağır olaymış, maazallah!
Balkabağı mesela!
Allaha şükür! Hakkı varmış:
Meşeye yakışan palamutlarmış.


Öğrenci, Ukala Öğretmen ve Bahçe Sahibi


Öğrenci olduğu belli çocuğun biri
Bir yandan yaşının küçüklüğü gereği,
Öte yandan ukala hocaların da,
Çocukların akıllarını bozmakta
Birebir olmalarından ötürü,
İki katlı sersem, iki katlı haşarı,
Girip bir komşunun bahçesine
Çiçekleri, meyveleri yolar dururmuş.
Bu komşuya, sonbaharda, Pomona Tanrıça
En güzellerini verirmiş meyvelerin.
Her mevsimi ayrı güzelmiş bahçenin;
İlkbaharda da Flora
En güzel renklerini dökermiş oraya.
Adam öğrenciyi görmüş bahçede bir gün.
Seninki çıkmış bir meyve ağacına hoyratça,
Yoluyormuş tomurcuklan bile
O canım, o nazlı umutlarını
O bolluk müjdecilerini bahçenin.
Dalları da kırmaya başlayınca
Bahçe sahibi bir adam yollamış okula
Gelsin de görsün diye öğretmen.
Hazret bir sürü çocukla gelmez mi!
İlkinden beterleriyle dolmuş bahçe.
Ukalâ işi ciddiye almış aklınca;
Zararı büsbütün artırmış getirmekle
İyi eğitilmemiş bir haylaz sürüsünü.
Neden mi yapmış bunu?
Çünkü vereceği cezanın bir ibret olması gerekirmiş,
Bütün öğrencilerin ömürleri boyunca hatırlamalıymış verecek
olduğu dersi
Bunun üzerine Vergilius'tan, Cicero'dan
Bir şeyler okumuş bilgiçlik sata sata.
Çektiği nutuk o kadar uzun sürmüş ki
Bahçenin altı üstüne gelmiş bu arada.
Nefret ederim nutuklardan
Yersiz ve tükenmez oldukları zaman.
Öğrencilerden beter bir şey varsa dünyada
O da ukala öğretmendir bence.
Hiç komşum olmasın daha iyi
Bu ikisinden biri komşum olacaksa.


Heykelciyle Zeus Heykeli


Bir mermer parçası öyle güzelmiş ki
Hemen satın almış bir heykelci.
Ne yapmalı bundan demiş;
Bir tanrı mı, bir masa mı, iskemle mi?
Tanrı olacak, demiş,
Hem de elinde bir şimşek tutacak.
Dünyanın ev sahibi önünde
İnsanlar korkup yere yatacak.
Sanatçı o kadar iyi yontmuş ki
Bütün heybetiyle tanrıyı
Hiçbir eksik bulamamış görenler,
Bir konuşmuyor o kadar demişler.
Hatta anlattıklarına göre
Heykeli yapıp bitirince
İlk ürperen heykelci olmuş,
Kendi yaptığı tanrıdan korkmuş.
Bu korkusunu heykelcinin
Şairler de duyarmış eskiden.
Kendi uydurdukları tanrıların
Korkarlarmış öfkesinden.
Çocuk gibiymiş o şairler
Çocuklar da cansızı canlı bilirler.
Nedir kaygıları bütün gün:
Aman bebeğim bana darılmasın.
Yüreği kolay sürükler kafa
Ve aslında budur işte
Paganların düştükleri hata:
Bunca put yapılmış bunca millete.
Canla başla nasıl uyarlarmış
Kendi uydurmalarının her isteğine
Pigmalion düpedüz âşık olmuş
Kendi yonttuğu Venüs heykeline.
Herkes gördüğü güzel düşleri
Gerçeğe çevirme çabasında
Doğrular karşısında buz gibiyiz de
Yalanlar ateş alev coşturur bizi.


Fare Kılığına Giren Kız


Bir fare düşüvermiş
Bir puhu kuşunun gagasından.
Ben olsam kaldırmazdım düştüğü yerden,
Ama bir Brahman kaldırmış.
İnanırım, çünkü her memleketin
Bir düşündüğü var kendine göre.
Bir hayli hırpalanmış durumdaymış
Bu sözünü ettiğim fare.
Bizler aldırış etmeyiz pek
Bu türlü küçük dünyalılara;
Ama Brahman kardeş bilir onları.
Ona sorarsanız, bir kraldan çıkan can
Gider en minnacık kurdun
Ya da kaderin dilediği
Başka bir canlının bedenine girer.
Budur temellerinden biri
Hindistan'da beslenen inancın.
Buna dayanır düşüncesi Pitagoras'ın.
İşte bu inançla bizim Brahman,
Gitmiş yalvarmış bir büyücüye
Bu yaralı fareyi
Eskiden girmiş olduğu bir bedene
Yeniden soksun diye.
Büyücü, bir kıza çevirivermiş onu.
On beşinde, dünya güzeli bir kıza.
O kadar güzel, o kadar güzelmiş ki bu kız,
Priamos'un oğlu Paris,
Helena için yaptıklarından daha çoğunu
Yapabilirmiş onun için.
Brahman şaşakalmış ve demiş ki kıza:
Dilediğin kocayı seçebilirsin;
Yüzünü gören tutulur sana.
— Öyleyse, demiş kız;
Kocaların en güçlüsünü isterim ben.
— Ey Güneş, demiş Brahman;
Demek sen olacaksın damadımız.
— Hayır, demiş güneş; benden güçlüsü var:
Bulut diledi mi yüzümü kapar.
Brahman gitmiş buluta:
— Sen misin, demiş; kızıma lâyık koca?
-— Ne yazık ki hayır, demiş bulut:
Rüzgâr bir üfürdü mü dağıtır beni:
Benden daha güçlüdür poyraz.
Brahman kızmış artık biraz:
Ey rüzgâr, demiş, en zorlusu senmişsin madem,
Gel gir şu güzelin koynuna.
Rüzgâr bir koşu gelirken
Bir dağ çıkıvermiş karşısına.
Kız dağa gelin gidecekken
Dağ düşünmüş taşınmış: Olmaz, demiş;
Sıçanı kızdırmak işime gelmez:
Delik deşik eder beni,
Daha güçlü olduğunu göstermek için.
Bu arada dünyanın paylaşamadığı kız
Sıçan sözünü duyar duymaz,
Kulak kabartmış hemen:
Ve sıçan, evet, sıçan
Girmiş gerdeğe en güzel kızıyla dünyanın.
Aşk budur işte ve söz aramızda,
Budur gelen birçoğumuzun başına.
Herkes çıkıp geldiği yere
Bağlı kalır ister istemez.
Bu masal çok iyi anlatıyor bunu;
Ama biraz durursak üstünde,
Safsata karışmıyor değil
Bu işin içine.
Neden derseniz, bu tutumla
Hangi koca baskın çıkmaz güneşten?
Bir pire bir devi ısırsa
Daha güçlü mü olur devden?
Üstelik bizim güzeli, sıçanın
Kediye yollaması gerekirdi;
Kedinin köpeğe, köpeğin kurda;
Ve böylece döne dolaşa,
Yeniden güneşe çıkabilirdi
Bu masalı anlatan Pilpay;
Güneş olurdu o zaman
Genç dilberle murada eren.
Şimdi dönelim, isterseniz,
Şu kılık değiştirme işine.
Büyücü sıçanı kıza çevirmekle
İspatlamıyor, çürütüyor bu işi.
Bu yaptığının ta kendisine dayanarak
Çıkacağız Brahmanın karşısına.
Çünkü onun dünya görüşünde
İnsan, sıçan, kurt, böcek, hepsi,
Canını ortak bir hazineden alır.
Birdir hepsinin mayası,
Ama davranışları ayrılır
Beden yapılarına göre;
Kimi uçar, kimi sürünür yerde.
Peki, nasıl oluyor da
Bin bir kılığa giren bu yaman maya
Zorlayamıyor bizim güzeli
Sıçana değil de güneşe gönül vermeye?
Ne dersek diyelim, su götürür mü
Güzellerin canıyla sıçanlarınkinin
Birbirinden pek ayrı olduğu?
Ne var ki, önünde sonunda her canlı
Dönüyor kendi kaderine:
Yani Tanrı'nın koyduğu düzene.
Büyüye de, şeytana da başvursan
Hiçbir varlığı ayıramazsın bahtından.


Akıl Satan Deli


Delilere hiç yanaşma daha iyi;
Sözümü dinlersen iyi edersin,
Akılsızdan kaçmaktır aklın işi,
Boş kafadan ne düşünce beklersin?
Nesi var ki sana versin?-
Çarşıda pazarda deliler vardır,
Kral bile konuşmaktan hoşlanır;
Neden derseniz, deliler
Sağ sol dinlemez veriştirirler;
Kepaze ederler bizden iyi,
Kötüleri, ahmakları, gülünç züppeleri.
Delinin biri, köşe başlarında
Akıl satıyormuş bağıra çağıra.
Saf insan mı ararsın,
Millet koşuyormuş akın akın,
Deliden akıl satın almaya.
Soytarılık moytarılık derken,
Parayı veren
Bir değnek, iki kulaç da sicim alıyormuş.
Çoğu kızıyormuş deliye
Akıl bunun neresinde diye.
Kızmakla da büsbütün gülünç oluyormuş.
En iyisi gülmek,
Ya da değnekle sicimi alıp gitmek.
Bu ne demek diye sorunca,
Gülerler elbet adama.
Akıl aranır mı artık
Delinin yaptığında?
Herifin kafası bozuk;
Kim bilir nereden ne esmiş!
Aldığı değnekle sicimi
Ne yapacağını bilmeyen biri,
Aklı başında bir adama sormaya gitmiş:
— Nedir bunların hikmeti? diye.
Adam bir bakmış, hemen hak vermiş deliye:
— Bunlar bir çeşit hiyeroglif, demiş;
Sicimle şunu demek istemiş deli:
Aklı olan, deliden iki kulaç açılmalı.
Açılmazsa hödüktür,
Hödüğe yakışan da kötektir.
Aldığı parayı hak etmiş deli,
Aklı olan deliden akıl beklememeli.


İstiridye ve Davacılar


Bir gün iki yolcu bir kumsalda
Karaya vurmuş bir istiridye görürler.
İştahla bakıp birbirine gösterirler;
Gel gelelim kim konacak bu ziyafete?
Mübarek ikiye de bölünmez ki!
Biri eğilip alacakken, öteki:
— Kimin hakkı bunu yemek, anlaşalım, der:
Bence ilk gören kim ise o yemeli
Ötekine sadece seyretmek düşer.
— İş ona kalsın, der arkadaşı;
Gözlerim iyi görür benim, Allah'a şükür.
— Benimkiler kötü mü görür? der öteki:
Senden önce ben gördüm, yemin ederim.
— Evet, ama elini ilk değdiren benim.
Tartışma böylece uzayıp giderken
Molla Dandin çıkagelir karşıdan:
— İşte yargıç, derler; ne derse eyvallah.
Dandin istiridyeyi açar ciddi ciddi
Ve bir solukta yutar içindekini.
Bizimkiler aval aval bakışadursun
Yargıç ağzını siler ve kararı okur:
— Gereği düşünüldü:
Her iki tarafın
Ücretsiz birer kabuk almaları
Ve barışıp evlerine dönmeleri
Uygun görüldü.
Zamanımızda davacı olmanın
Neye mal olduğunu düşünürseniz
Ve hesaplarsanız birçok ailenin
Ne kazanıp ne yitirdiğini sonunda
Görürsünüz ki hep Dandin'e gitmiş para,
Davacılara dosyalar kalmış yalnız.


Kurtla Cılız Köpek


Bir masalımızda sazan balığı yavrusu
Balıkçıya boşuna diller dökmüş
Küçük müçük yine de tavaya konmuştu.
Demek istemiştim ki akılsızlıktır
Büyük kazanç hayallerine kapılarak
Avucundakini bırakmak...
Balıkçı da haklıymış, sazan yavrusu da:
Kime haksız denir canını savunuyorsa?
O masalda söylediğimi
Destekleyecek bu şimdiki:
Balıkçı ne kadar akıllıysa
O ölçüde enayi kurdun biri
Bir köpeğe rastlamış köyün dışında
Kapıp götürecekken, zavallı köpek,
Cılızlığını öne sürerek:
— Aman etmeyin efendimiz, demiş;
Bu halimle ne yapacaksınız beni?
Bırakın, bizim evin beyi
Biricik kızını evlendirmek üzere.
Şişmanlarım düğünde yiyeceklerimle
Bekleyin de biraz bari
Dişe dokunur bir köpek yiyin.
Kurt inanmış, bırakmış köpeği.
Birkaç gün sonra gelmiş görmeye
Eti budu yerine geldi mi diye.
Ama serseri köpek bu sefer
Kendi evinde karşılamış kurdu.
Bir çit aralığından uzatıp burnunu:
— Dur dostum, demiş, çıkıyorum, biraz bekle
Kapıcıyı getireyim de, onu da ye.
Kapıcı dediği bir zebelle köpekmiş
Kurtları kuzuya çevirenlerden.
Bizimki çakmış dalgayı;
Kapıcıya saygılar, deyip hemen
Çekmiş oralardan arabayı.
Bu kurt hızlı olmasına hızlı
Ama bön olmasına bönmüş:
Henüz kurtluk nedir bilmiyormuş.


Aşırı Gitme Yok


İnsan, hayvan,
Kimse görmedim dünyada
Ölçüyü kaçırmayan.
Evreni yaratan Büyük Usta
Her şeyin ortasında dur demiş;
Ama hiç duran yok galiba.
İster iyilikten yana olsun,
İster kötülükten yana,
Ölçüyü kaçıran kaçırana.
Buğday, toprağın o altın oğlu bile
Öylesine azıtır ki bazen
Tarlayı tüketir bereketiyle.
Aşırı büyüdü mü
Başaktan çok samana gider gücü.
Ağaç da ondan aşağı kalmaz:
Aşırı bolluk tutkusuna
Hangi yaratık kapılmaz?
Tanrı bu düşkünlüğü önlemek istemiş:
Buğdaya koyunları musallat etmiş,
Fazlasını yesinler diye.
Bu sefer koyunlar aşırı gitmiş:
Buğday başlamış tükenmeye.
O zaman Tanrı kurtlara başvurmuş,
Şu koyunları biraz azaltın, buyurmuş,
Gel gelelim kurtlar da azgın
Öyle hoşlanmışlar ki bu işten
Koyun kalmayacakmış dünyada
Tanrı bir boş bulunsa.
Bakmış olacak gibi değil,
Gel oğlum, demiş insana Tanrı,
Sindir şu canavarları.
İnsanoğlu durur mu artık:
Astığı astık, kestiği kestik.
Bütün canlılar arasında
İnsandan beteri var mı ölçüyü kaçırmakta?
Küçük büyük hepimizi
Bu bakımdan sorguya çekmeli.
Tek kişi bulunur mu, sanmam
Aşın gitmemiş hayatında.
Söylemesi kolay, hep söyleriz:
Ne az, ne çok,
Aşırı gitme yok, deriz.
Deriz, ama bir yoklayın kendinizi:
Çok söyler az tutarız bu sözü.


Mum


Anlar tanrı ülkesinden gelmiş derler.
İlk arılar gökten inince
Hymetos Dağı'na yerleşmişler.
Orada seher yelleri gizlice
Görülmedik hazineler biriktirmişler.
Göğün kızları arılar, toplayıp bunları
Kendi saraylarına getirmişler,
Küçük küçük odalara gizlemişler.
Tanrılar duymuş,
Odalarda ne var, ne yok aldırmışlar,
Ki tanrıların yediği ambrosia buymuş işte;
Odalar boşalınca
Arıların sarayında...
Ama durun, böyle anlatmayalım;
Kendi dilimizle konuşalım:
Arılar bal doldurmuş peteğe,
Bal gidince petek boşalmış,
Petekse mumdanmış.
İşte o zaman
Bu mumdan
Bir sürü mum yapmışlar
Kimi küçük, kimi kocaman.
İşte bu koca mumlardan biri
Sert olmaya imrenmiş tuğla gibi:
Madem, demiş kendi kendine,
Çamur taş kesiliyor ateşe girince
Yıllar yılı da yaşıyor, keyfince,
Ben de girer, onun gibi olurum.
Ve tıpki Empedokles gibi, mum,
Kendi çılgın düşüncesiyle
Atmış kendini ateşe.
Mum düşünmesine düşünmüş, filozofça;
Ama yanlış düşünmüş, kötü filozofça.
Her şey, her durumda başka başkadır:
Seni eriten başkasını katılaştırır.
Mum sertleşirim diye fırına girmiş;
Girince de eriyivermiş...
Ya Empedokles ne yapmış?
Volkanın içine girince
Volkanı anlarım sanmış.
Mum da deli, Empedokles de deli,
İkisini de dinlememeli.


Zeus ve Bir Deniz Yolcusu


Tanrılar ne zengin olurdu unutmasak
Bela karşısında adadıklarımızı.
Kurtulduk mu unuturuz çabucak
Yeminlerle verdiğimiz sözü.
Tanrı'ya borcu olmak çok daha rahattır
İnsanlara borcu olmaktan.
Ne demiş bir Atinalı:
Şu Zeus ne iyi bir alacaklı:
Ne haciz koydurur, ne sıkıştırır!
Evet, ama Zeus niçin gürletir gökleri?
Alacağını hatırlatmak için değil mi?
Bir deniz yolcusu fırtına sırasında
Yüz öküz adamış tanrılar Tanrısına.
Oysa bir tek öküzü bile yokmuş:
Yüz fil de adaşa ne kaybedermiş!
Birkaç kemik yakmış kıyıya çıkınca
Salmış kokusunu Zeus'un burnuna:
— Bak, demiş unutmadım sana adadığımı;
Mis gibi öküz kokusu bu kokladığın.
Duman değil mi istediğin senin?
Al sana duman; ödemiş oldum borcumu.
Zeus güler gibi yapmış
Ama birkaç gün sonra öcünü almış.
Bir düş yollamış uykusuna
Sözde bir hazine yeri göstertmiş ona.
Hemen uyanıp hazineye koşmuş bizimki
Hırsız yangına koşar gibi.
Yanına aldığı eli bıçaklı yardımcılara
Yüz kese altın vaat etmiş
Metelik olmadığı halde cebinde.
— Tam yüz kese, demiş, hazineyi çıkarınca;
Hazine falan kasabanın falan yerinde.
Hiç de hazindik bir yer değilmiş orası.
Hırsızlardan biri çekmiş bıçağı:
Bizimle alay edersin ha, demiş; haydi geber;
Yüz kese altını götür Plüton'a ver.

Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız

Editörün Son Yazıları

probiyotik

Islak Çeltiklere

probiyotik

Hiçsizliğe

probiyotik

Acıyor

probiyotik

Yıkık

Editörlerin Son Yazıları

kaptanfilozof06

Deprem Korkusu Arttı

probiyotik

Islak Çeltiklere

bubble30
Nielawore

"KINAR HANIMIN DENİZLERİ"

Bizden haberdar olmak için mail listemize kayıt olun