Kara buğday tarlalarının yağmurdan hemen sonra sanki yanmış, yıldırım çarpmış bir hali vardır. Nedenini merak edenler masalımızı dikkatle okusunlar. Çok eski zamanların birinde, büyük bir söğüt ağacının hemen yanındaki tarlada kara buğday kök salmış yaşıyormuş.
Kibirli kara buğday, kendini herkesten güzel görür, bunu desteklemek için de yanı başındaki söğüt ağacına sorarmış: “Ulu söğüt ağacı, var mı benden daha güzeli, tüm buğdaylar arasında?” Söğüt ağacı ise yem yeşil yapraklarını aşağıya doğru eğer sanki başını “Evet” anlamında sallarmış.
Gel zaman git zaman, kara buğdayın kibri o kadar artmış ki diğer tüm buğdayları beğenmez, burnundan kıl aldırmaz olmuş. Taki, şimdiye dek yaşanan en büyük fırtınaya kadar. Kara bulutlar, etrafı kaplamışlar, rüzgar tüm gücüyle çok büyük bir fırtınayı yaklaştırmış bitkilerin ağaçların üzerine.
Buğdaylar, başaklar, çiçekler ve otlar yaklaşan fırtına öncesinde başlarını eğmiş ve şimşeklere, yıldırımlara karşı boyunlarını bükmüşler. Bir tek kara buğday başını eğmemiş. Hepsi bir ağızdan “Lütfen kara buğday, sen de başını eğ!” diye haykırmış, seslenmişler. Ama kara buğday “Hayır! Ben başımı eğmem, çakan şimşeklere ve yıldırımlara da bakacağım. ” diyerek onları terslemiş.
Fırtına tüm tarlanın üzerine kara bir gece gibi çökmüş. Şimşekler, gök gürültüleri ve yıldırımlar üşüşmüş tarlanın üzerine. Kara buğday, inadından vazgeçmemiş.
Fırtına dinince etraf sakinleşmiş. Başını eğen tüm çiçekler, başaklar, otlar başlarını kaldırıp etrafı kolaçan etmişler. Kara buğday, kap kara bir hal almış. Çünkü ona bir yıldırım çarpmış.
Kendini beğenen, kendini olandan çok daha güçlü görenlerin sonu, kara buğdayı da yakalamış. Kara buğdayın bu halini gören söğüt ağacı ise üzüntüsünden yeşil yapraklarını yeniden aşağıya doğru eğmiş. Yapraklarından damlalar sel olup kara buğdayın tarlasına doğru akmaya başlamış. Bunu gören serçeler, hemen söğüt ağacının dallarına konmuşlar, kara buğday için söğüt ağacıyla birlikte yas tutmuşlar.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız