Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok yoksul bir karı-koca varmış. Öyle yoksul, öyle yoksullarmış ki, bir kel oğlancıklarına bile gereği gibi bakamazlarmış. Keloğlan da, inadına, hiçbir şeye aldırış etmeyen bir insanmış.
Günün birinde, Keloğlan’ın annesi oğluna seslenmiş:
— “Hadi, Keloğlan, al şu darıları değirmene götür, öğüt de getir, ekmek yapayım, akşama yiyelim.”
Keloğlan darı çuvalını yüklenmiş. Tam değirmene geldiği sırada bakmış keklikler yiyecek arayıp duruyorlar.
— “Bunları da Tanrı yarattı!” deyip darıları kekliklere saçmış.
Akşama eve döndüğünde anasına ne demiş biliyor musunuz?
— “Değirmenci yoktu, darıları bıraktım geldim, ana.” demiş.
Ertesi sabah gene değirmene yollanmış. Darıları saçtığı yere gelince elindeki değneği hızla yere çalmış. Bir de bakmış karşısına bir dev dikilmiş. Keloğlan, hiç korkmadan, deve bağırmış:
— “Tez ver darılarımı! Onları sen yedirdin kekliklere. Ben şimdi ne diyeceğim anama?”
Keloğlan’ın bu aldırmazlığı devin pek hoşuna gitmiş.
— “Al şu sofrayı. Acıkınca: “Açıl, sofram, açıl!” der. Karnını doyurursun.” demiş, Keloğlan’a bir tepsi vermiş.
Keloğlan: “Açıl, sofram, açıl!” deyince, sofranın üstünde en seçme yemekler belirmemiş mi?
Keloğlan tıka-basa karnını doyurmuş. Gel gelelim bir gün, nasıl olmuş I sa olmuş, hırsızlar Keloğlan’ın sofrasını çalmışlar. Bunun üzerine Keloğlan gene değirmen yoluna düşmüş. Artık alıştı ya; vurmuş değneğini yere. Bu kez de sofra değil, bir eşek vermiş. Keloğlan eşeğin başını tutup çevirince, hayvandan altınlar dökülmeye başlamış. Sonra Keloğlan eşeğine binmiş, hamama gitmiş. Eşeği kapıya bağlamış Hamamcıya da: “Sakın eşeğin başını çevirme!” diyerek sıkıca tembih etmiş ama, adam eşeğin başını çevirmiş. Altınları görünce aklı başından gitmiş Eşeği değiştirmiş, başkasını bağlamış.
Keloğlan doğru gene değirmen yoluna. Devi bulmuş, olanları anlatmış. Bu kez dev ona bir topuz vermiş.
— “Bir şölen ver… Hamamcıyı da, bütün tanıdıklarını da çağır…” demiş.
Şölenden sonra, konuklar giderken, topuz içlerinden birini kıstırmış.
— “Çabuk, sofrayı geri getir!” diyerekten başlamış adamın kafasına kafasına vurmaya.
Adam bakmış ki kurtuluş yok, gitmiş getirmiş sofrayı.
Topuz, hamamcıyı da kıstırmış.
— “Çabuk, çaldığın eşeği geri getir!” diyerekten başlamış adamın kafasına kafasına vurmaya. Getirmedikçe de yakasını bırakmamış.
Keloğlan padişahın kızıyla evlenmiş. Bu sofrayla eşek sayesinde karısıyla, annesiyle yüz yıl yaşamışlar. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız