Kasım 24, 2024

Masallara Dalalım Mı?

İhtiyar ve Çocukları


Birleşik olmayan her güç cılızdır.
Bakın Ezop bunu nasıl anlatır.
Bir şeyler katarsam kendimden
Masal daha güzel olsun diye değil
Bizim hallerimize uysun diyedir.
Ezop’la yarışmak ne haddime.
Phaidros şan kazanmak için yarışır çok kez;
Böyle işlere kalkışmak bana düşmez.
Ama gelelim masalına,
Daha doğrusu, hikâyesine, oğullarının
Birlik olmasını isteyen babanın.
Son yolculuğa hazırlanan bir ihtiyar
Çağırmış oğullarını:
— Evlatlar, demiş;
Deneyin bakalım kırabilecek misiniz
Şu birbirine bağlı okları.
Güçlerinin sırrını anlatacağım size.
Büyük oğlu denemiş var gücüyle;
Kıramayıp:
— Benim harcım değil, demiş.
Ortancası almış, o da kıvıramamış;
En küçükleri de denemiş ıkına sıkına;
Üçünün de bütün emekleri boşuna:
Bana mısın dememiş ok demeti,
Kırılmamış kenetli oklardan hiçbiri.
— Sizi güçsüzler, demiş o zaman baba;
Göstereyim size benim gücümün,
Ne yapacağını böyle bir durumda.
Hepsi şaka sanıp gülmüş, ama ne görsünler:
Baba okları ayırıp birer birer kırmış.
— Gördünüz mü, demiş, birlik olmanın gücünü?
Siz de birbirinize bağlı kalın sevgiyle,
Başka söz etmemiş hastalığı boyunca;
Ama son saati geldiğini anlayınca
— Sevgili oğullarım, demiş,
Ben gidiyorum artık atalarımın yanına.
Söz verin kardeş kardeş yaşayacağınıza.
Ölen babanızdan esirgemeyin bunu.
Üç oğlu da yemin etmiş ağlaşarak,
Baba, ellerini sıkıp vermiş son soluğunu.
Bir hayli mal mülk kalmış üç oğluna;
Ama bir hayli takıntı varmış sağa sola.
Bir alacaklı çıkmış, bir komşu dava açmış.
Üçler başa çıkmışlar önce her biriyle.
Ama kısa sürmüş bu az görülmüş bağlılık.
Kan birleştirmiş onları, çıkar ayırmış.
Açgözlülük, kıskançlık ve avukatlar
Baba mirasına saldırmışlar hep birden:
Senindi benimdi yüzünden dava üstüne dava;
Yargıç bir ona ceza kesiyormuş bir buna.
Kardeşler böylece birbirini tüketirken
Alacaklılar, komşular sökün etmiş yeniden.
Kimi şurdan, kimi burdan tutturmuş.
Bunlar karşısında her kardeş aynı fikirde.
Biri uzlaşmaya kalkar öteki diretmeye.
Böylece gitmiş ellerinden varları yokları
Ve çok geç hatırlamışlar
Bağlı kaldıkça kınlamayan okları.
Apollon ve Bir İmansız
Tanrıları aldatmaya kalkmak
Deliliktir bu dünyada.
Yüreklerimizin en gizli dolambaçlarında
Hiçbir şey olamaz ki, ne kadar saklasak,
Tanrıların gözünden kaçabilsin.
İnsan her işini onlar önünde yapar:
En karanlıkta sandığı işleri bile.
İnancı gevşeyen bir Atinalı varmış;
Tanrı'ya işine geldikçe inanırmış.
Apollon'un tapınağına gitmiş bir gün
Kâhinliğini denemek için.
İçeri girer girmez sormuş Tanrı'ya,
Avucumdaki canlı mı cansız mı? diye.
Bir serçe tutuyormuş avucunda:
Apollon canlı derse öldürecek,
Cansız derse salıverecek.
Tanrı anlamış kafasındakini:
— İster canlı, ister cansız, demiş;
Göster bakalım şu serçeni.
Bir daha da tuzak kurma bana;
Böyle kurnazlıklar bela getirir başına:
Ben uzaktan görürüm,
Attığımı da vururum.


Altınlarını Yitiren Cimri


İnsan bir şeyi kullanamadıktan sonra
Sahibi olsa da bir, olmasa da!
Sorarım yemeyip biriktirene,
Parası olmayandan farkı ne?
Diyojen küpünde cimri kadar zengin,
Cimriyse köşkünde onun kadar yoksul.
Hani Ezop anlatır,
Altın saklayan bir adam vardır,
Ondan ibret almalı.
Yemez içmezmiş bu zavallı,
Bir başka hayat beklermiş gibi
Parasını yemek için.
Altın onun değil, o altının kuluymuş.
Gömmüş efendisini toprağa,
Canı ciğeriyle birlikte.
Gece gündüz aklı fikri definede;
Kendi gömdüğüne tapınacak nerdeyse.
Ne yediği yedik, ne içtiği içtik,
Nereye gitse içi darda,
Rahat nefes alamaz olmuş
Altınların mezarını görmedikçe.
O kadar gitmiş gelmiş ki oraya adam,
Bir mezarcı görüp kuşkulanmış,
Kazıp, bulmuş altınları sessizce.
Bizim cimri gelmiş ki bir akşam
Kuş uçmuş, yuvası kalmış sadece.
Başlamış ahlayıp vahlanmaya
Dövünüp yırtınmaya.
Oralardan geçen biri gelip sormuş
— Ne var diye.
— Gitti, altınlarım gitti!
— Altınların mı?
Nerdeydi altınların?
— Tam şu taşın dibinde.
— Allah Allah!
Savaşta mıyız be adam,
Ne diye gömersin paranı bu uzaklara?
Odanda dursa olmaz mıydı paran?
Çıkarır harcardın her zaman.
— Her zaman mı?
Allah korusun!
Para bu;
Harcaması kolay, kazanması kolay mı?
Hiç el bile sürmezdim altınlarıma.
— Peki, Allah rızası için, demiş adam;
Hiç dokunmuyordun parana madem,
Al bir taş koy yerine,
Sana göre farkı ne?


Mal Sahibinin Gözü


Bir öküz ahırına sığınan geyiğe
Daha emin bir yer
Aramasını salık vermiş öküzler.
— Aman kardeşler, demiş geyik;
Ne olur, ele vermeyin beni;
Ben de, buna karşılık,
Öyle otlaklar gösteririm ki size,
Pişman olmazsınız
Beni ele vermediğinize.
— Peki, susarız, demiş öküzler
Dünyada neler olmaz düşüncesiyle.
Akşamüstü, her zamanki gibi,
Taze ot, sap saman getirmişler.
Bir sürü gelen giden olmuş,
Uşaklar ahırın içinde mekik dokumuş,
Kâhya bile gelmiş; ama hiçbiri
Görmemiş başı dallı budaklı geyiği.
Ormanlar garibi rahatlamış;
Öküzlere uzun ömürler dileyerek
Başlamış beklemeye sıvışmak fırsatını
Herkes ekin işlerine dönecekken.
Öküzlerden biri geviş getirerekten:
— İşler şimdilik yolunda, ama demiş;
Yüz gözlü adam teftişe gelmedi henüz;
Korkarım o gözlerden kaçmaz senin boynuz.
Sevinme, garip geyik, o gelip gitmeden.
Mal sahibi çıkagelmiş gerçekten.
— Nedir bu? diye bağırmış adamlarına;
Neden az ot koymuşsunuz yemliklere?
Yataklık saman da eskimiş, koşun ambara.
Daha bakımlı görmek isterim hayvanlarımı.
Şu örümcekleri süpürmek zor bir iş mi?
Niçin orta yerde hamutlar, boyunduruklar?
Her yeri, her şeyi gözden geçirirken
Bir kafa görmüş ahırda,
Her gün gördüklerine benzemeyen.
Geyiğin foyası çıkmış meydana;
Kazıklarla yürümüş herkes üstüne.
Kim bakar geyiğin gözyaşlarına!
Götürüp parçalamış, tuzlamışlar;
Bol bol yemiş, konu komşuya da yollamışlar.
Phaidros bu konuda güzel bir söz eder:
"En iyi gören göz efendinin gözüdür," der.
Seven insanın gözü de
Ondan aşağı kalmaz bence.


Tarlakuşu, Yavruları ve Çiftçi


İnsan önce kendine güvenmeli.
Bakın Ezop Dede nasıl anlatmış
Bu orta malı gerçeği.
Tarlakuşları yuva yaparken
Buğdaylar daha yemyeşildir.
Sevişme zamanıdır dünyanın;
Cıvıl cıvıldır ortalık sevinçten.
Kocaman balıklar oynaşır denizde,
Aslan, kaplan ormanda,
Tarlakuşları tarlada
Gel gelelim bir tarlakuşu varmış,
Bahar nerdeyse geçmiş o hâlâ bekârmış.
Zor bela o da karışmış cümbüşe,
Bütün doğayla birlikte.
Ana olmuş, yuvasını kurmuş,
Yumurtlayıp üstüne oturmuş.
İşler yolunda gitmiş neyse,
Yavrular çıkmış ortaya, geç de olsa.
Altın başaklar ağırlaşmış düşecek,
Onlar daha uçmasını öğrenecek.
Ama kuş telaş içinde,
Bir o yana koşuyor bir bu yana.
Yiyecek aramaya giderken,
Diyor ki yavrularına:
— Aman, gözünüzü dört açın.
Tarlanın sahibi bugün yarın,
Oğlunu alır gelir buralara.
Ne konuşacaklar bakalım, dinleyin.
Ona göre biz de düşünür,
Bakarız başımızın çaresine.
Tarlakuşu gidince, tam dediği gibi
Oğluyla sökün etmiş tarla sahibi:
— Tamam, demiş; buğday kıvama gelmiş;
Bugün git eşe dosta haber ver:
Babam imeceye çağırıyor, de;
Yarın erken oraklarıyla gelsinler.
Ana kuş yuvaya dönünce
Bakmış yavruları telaş içinde:
— Dostlarına haber saldı, demiş bir yavru;
Yarın sabah yardıma gelsinler, diye.
— Öyleyse merak etmeyin, demiş tarlakuşu;
Vakit var demektir yer değiştirmeye.
Yarın yine dinleyin bakalım ne diyecek.
Şimdilik keyfinize bakın,
İşte size yiyecek.
Güzelce yemiş yatmışlar uykuya.
Gün doğmuş:
Dost most yok ortada.
Tarlakuşu uçup gidince işine,
Tarla sahibi gelmiş yine:
— Bu ekin bekleyemez artık, demiş;
Gördün mü eşin dostun ettiğini bize?
Gel de güven bu tembel heriflere.
Git bari akrabamızı çağır,
Yarın sabah burda olsunlar.
Yavrular daha çok korkmuş bu sefer:
— Anne, akrabasını çağırdı, demişler;
Hemen gidelim burdan...
— Hayır, rahatınıza bakın, demiş anne;
Yarın da burdayız, sağlam!
Anne haklı çıkmış yine;
Kimseler gelmemiş akrabadan.
Üçüncü gelişinde,
Şafak atmış tarla sahibinde:
— Yanlış yaptık, demiş; halt ettik!
Başkalarına güvenmeyecektik.
Dostun da, akrabanın da iyisi,
İnsanın kedisi, oğul; unutma bunu.
Yarın çoluk çocuk alıp orakları,
Kendimiz girişelim işe.
Ne zaman biterse biter gayrı.
En kestirmesi yine de bu.
Tarlakuşu alınca bu haberi:
— Şimdi, demiş; açalım yelkenleri!
Der demez de yel yepelek,
Bırakmış gitmişler yuvayı,
Uzun boylu laf etmeyerek.

Oduncuyla Hermes


Monsieur le Comte de Brienne'e
Zevkinizi kural edindim masallarımda;
Ona yaranmanın yollarını aradım.
Fazla özen bezen istemezsiniz siz;
Gereksiz süslemeleri sevmezsiniz;
Ben de sevmem:
Boşa gider böylesi çaba.
Fazla güzellik aradı mı yazar,
Her şeyi bozar.
Ama bu demek değildir ki
İnce nükteler şiire girmemeli.
Siz seversiniz onları,
Ben de sevmezlik etmem doğrusu.
Ezop'un asıl amacına gelince,
İyi kötü benim varmak istediğim de bu.
Beğenilmez, bir şeyler de öğretmezse şiirlerim,
Elimden gelen bu kadar derim;
Yine de bir şeyler koymuş olurum ortaya.
Zorlu kişi olmak değil benim özendiğim;
Kötülüklere, Herakles gibi,
Kollarımla saldıramadığım için,
Gülünç etmek istiyorum onları.
Yalnız buna yetiyor benim gücüm
Yetebiliyorsa eğer.
Kimi zaman bir masala döktüğüm
Budalaca gururudur insanların
Doymak bilmez hırslanyla birlikte.
Bunu anlatır işte öküz gibi şişmeye kalkan
O minnacık hayvan.
Kimi zaman da çifte bir benzetmeyle
Getiririm karşı karşıya
Kötülükle iyiliği, budalalıkla sağduyuyu,
Kuzularla zorba kurdu, sinekle karıncayı.
Benim yaptığım yüzlerce perdelik bir komedya
Sahnesi bütün dünya.
İnsanlar, tanrılar, hayvanlar,
Hepsi bir rol alır benim oyunumda.
Zeus da bir oyuncudur ötekiler gibi.
Bir de Hermes'i çıkaralım sahneye.
Bu tanrının işi gücü haber götürmektir
Zeus'un göz koyduğu güzellere;
Ama bugün göreceği iş başka.
Bir oduncu baltasını yitirmiş,
Baltaysa oduncunun varı yoğu.
Boşuna aranıp dururken zavallı
Yürekler acısı bir haldeymiş.
İşletecek başka aracı yok ki adamın
Balta üstüne kurulmuş dünyası.
Başka nerden, ne beklesin?
Tutamaz olmuş gözyaşlarını:
— Baltam, zavallı baltam! diye ağlarmış,
Sonunda Zeus'a yalvarmış:
— Ulu Tanrı, ver baltamı geri;
Yeniden dünyaya getirirsin beni.
Yakarışı duyulmuş Olympos'tan. Hermes gelmiş:
— Yitmedi, demiş, baltan;
Şu yakında buldum, senin değil mi bu?
Ve altın bir balta göstermiş oduncuya:
— Bu benimki değil, demiş oduncu.
Hermes bir balta daha göstermiş gümüşten:
— Bu da değil, demiş adam.
Odun saplı bir başkasını görünce, birden:
— İşte bu benim baltam, diye bağırmış.
Kendiminki bana yeter.
— Üçü de senin olsun, demiş Hermes,
Doğruluğunun karşılı olarak.
— Öyleyse alırım, demiş oduncu gülerek.
Bu serüven yayılmış hemen dört bir yana
Ve artık baltasını kaybeden edene.
Zeus hangi birini dinlesin?
Hermes yine de gitmiş ağlaşanlara:
Birer altın balta göstermiş her birine:
— Bu benimki değil, dememiş hiçbiri
Budala dedirtmemek için kendilerine.
Hermes, altın baltayı vermek şöyle dursun,
Sapını indirmiş kellerine.
Yalan söyleme, kendi malınla yetin.
En sağlam yol budur, ama neylersin
Yalanla mal kapmaya bakıyor herkes...
Olur mu ya, hiç yutar mı Hermes!


Tencereyle Çömlek


Tencere demiş ki çömleğe:
— Gel bir geziye çıkalım seninle.
— Çıkamam, kusura bakma, demiş çömlek:
Akıllıca bir iş değil benim için
Ocağın yanı başından ayrılmak.
Hakkı varmış doğrusu çömleğin,
O kadar kolay kırılır ki mübarek
Taşa maşa çarpmaya görsün bir yeri,
Tek parçası dönmez artık geri.
— Sana göre hava hoş, demiş çömlek;
Senin derin sert, sırtın pek.
Git güle güle, dilediğin yere.
— Ben seni korurum, demiş tencere;
Önümüze sert bir şey çıkar da
Sana çarpmaya kalkacak olursa
Ben hemen araya sokulurum.
Senin kalkanın olurum.
Buna aklı yatmış çömleğin.
Tencere almış arkadaşını yanına
Yürümüşler tıngır mıngır, salına sürtüne,
Ne lazımsa yaparak yürümek için.
Ne var ki en küçük engellerde
Tokuşuyorlarmış ikide birde.
Buysa fena hırpalıyormuş çömleği.
Derken, yüz adım bile sürmeden gezi,
Yoldaşını paramparça etmiş tencere.
Kendi düşen ağlamaz diyelim çömleğe.
Yalnız eşitlerimizle yoldaş olalım;
Olmazsak çömleğe benzemekten korkalım.


Küçük Balıkla Balıkçı


Küçük balık büyür büyümesine
Tanrı ömür vermişse kendisine.
Ama büyüsün diye denize atmak
Delilik bence.
Bir daha ne mümkün yakalamak.
Ufacık bir sazan balığı, daha yavru,
Gelmiş oltasına bir balık avcısının.
— Damlaya damlaya göl olur, demiş adam;
Al sana bir müjdeci akşam yemeği için.
Küçük müçük atalım torbaya şunu.
Sazan yavrusu kendince bir dille
Demiş ki avcıya sıçraya büküle:
— Ne yapacaksın benim gibisini?
Bir lokma bile olmam sofranda.
Bırak, koca bir sazan olayım da
O zaman avla beni;
Para babalarına satar zengin olursun.
Oysa benim gibi yüz sazan da tutsan
Bir tavayı zor doldurursun.
Doldurmaya da değmez bana sorarsan.
— Değmez mi? demiş balıkçı;
Değer, güzel balığım benim, nasıl hem de!
Bir kızar da gör bu akşam tavamda.
Senin olan bir'e bak,
Senin olacak iki'ye bakma;
Biri sağlam, öteki yarım yamalak.


Tavşanın Kulakları


Boynuzlu hayvanlardan biri
Aslanı yaralamış nasılsa,
Birkaç yerinden.
Küplere binmiş haşmetli:
Canı yanmasın diye bir daha
Yemek yerken,
Sürgün ettirmiş hemen
Bütün boynuzlugilleri.
Boğalar, koçlar, keçiler,
Hep yurtdışı edilmişler:
Boynuzlu hayvan ara da bul,
Ne geyik kalmış ne gazel.
Bir tavşan, bu korkulu günlerde,
Kendi gölgesini görmüş yerde:
Bakmış dimdik iki kulak, tıpkı boynuz.
— Yandık, demiş tavşan;
Ya savcının biri çıkar,
"Böyle uzun kulak olmaz, boynuz bunlar" diye tutturursa?
Hemen gitmiş cırcırböceğine:
— Komşu, demiş; hakkını helal et,
Bana haram gayrı bu memleket:
Kulaklarıma boynuz denmeden
Gitmeyelim buralardan;
Fazla uzun mübarekler!
Hem kısa da olsalar,
Bu zamanda korkulur;
Kuzu kulağı bile boynuz olur.
— Ne boynuzu, demiş cırcırböceği;
Aptal yerine koyma beni. Seninki boş kuruntu:
Allah'ın yarattığı kulak
Boynuz olur mu?
— İsterlerse olur, demiş tavşan;
Boynuzun dik âlâsı olur hem de.
Ağzınla kuş tutsan
Laf anlatamazsın o zaman.

Kesik Kuyruklu Tilki


Yaşlı bir tilki, ama dişlilerden,
Bir hayli tavuk, tavşan yemişlerden,
Tuzağa tutulmuş sonunda,
Ve nasılsa kurtulmuş,
Kurtulmuş ama, kuyruğu da bırakmış kapanda.
Utancından ölecek. Ne yapsın?
İstemiş ki bütün tilkiler de ona benzesin.
Bir kurultayda söz almış:
— Tilkiler, demiş; bir şey sorayım size:
Bu kuyruk da ne oluyor bizim millette?
Ne diye sürükleriz bu boş ağırlığı?
Toza, çamura bulansın diye mi?
Ne işimize yarıyor, rica ederim;
Ben bunu kesip atmalı derim.
— Çok doğru, demiş tilkinin biri;
Yalnız, lütfen çevirin de arkanızı,
Bir görelim kuyruksuz halimizi.
Gülmekten kırılmış millet,
Sen artık gel de söz dinlet.
Kısa kuyruk önergesi güme gitmiş,
Uzun kuyruk modası devam etmiş.

Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız

Editörün Son Yazıları

probiyotik

Çile

probiyotik

Yattığım Kaya

probiyotik

Kaldırımlar

probiyotik

Islak Gül

Editörlerin Son Yazıları

kaptanfilozof06

Hindistan'da İlginç Olay

probiyotik

Çile

bubble30

İÇİNDEKİ CEVHERİ KORUYANLAR

Nielawore

"HALİME TERCÜMANDIM"

Bizden haberdar olmak için mail listemize kayıt olun