Kasım 23, 2024

OF NOT BEING A JEW

İniyorum kulelerinden katil 

iniyorum maktul minarelerden 

taraçadan, bahçeden 

ilk tanıyı bulanların indikleri her yerden 

ilk tanıyı bulandıran bir vaşakla birlikte 

değdikçe ayaklarım merdiven alçalıyor 

açılıyor leşlerin, atmıkların cesurane 

canlıların korka korka uzandıkları zemin 

ağzımda kef 

iki gözIerimde mil 

iniyorum kulelerinden 

katil. 

Körüm, o halde karanlık niye benden kaçıyor? 

Sağırım, nasıl oluyor da uğultum uzaktan 

beni çağırmaktadır? 

Göklerin çökeltisinden başkaca soy 

toprağın tortusundan gayrı hısım bilmeksizin 

iniyorum kirli eteklerine 

beni emziren kaltak şehrin 

iniyorum ama indirilmedim 

iniyorum çalıntı tahtımı terk ederek 

arada bir çehremi dalgalandıran karaltı 

vurulmuş arkadaşlarımdan yansıyor olsa gerek 

iniyorum onlardan artakalan yükü indirmek için 

indiğim yerde beni bir bekleyen yok 

indiğim yerde biçilmiş ot gibiyim 

puslu, çapraşık, koklanmamış 

ihmalkâr gözle okunmuş bir kitap 

bîtab bir gözle okunmayı tercih ederdim 

yoğrulmuş olan benle bir daha yoğrulsaydı 

benimle açsaydı ağırdan 

tükeniş faslını mızrap. 

Yağmurun yoldaşı denebilir mi bana? 

Ne dökülüş inişimde, ne çakış… 

Yalnızca o çetrefil 

aralama zahmetine katlanarak 

iniyorum kızları utandıran iç çekişle 

erkekleri boğan kasvetle iniyorum. 

Öfkemdi başlattı yolu 

ısrara gerek var deyip durdu şehvetim 

istemedi doğurmak böyle bir uğraşı tabiat 

tarih onu tanımazlıktan geldi 

bir dövüş olsaydı sonunda belki gevşerdi hırsım 

belki saçlar taranırdı bir sevişmeden sonra 

ama ben hınca hınç bekçisi kalacağım burçlarımın 

sonunda yükü bıraktığıma yanacağım. 

İniyor ve inliyorum 

nereye bir kucak dolusu 

sonluluk sorgusu getiriyorsam 

oraya bir kucak da getiriyorum 

bir kucak sadece genç ve diri değil 

bir kucak sadece yaşlı ve yorgun değil 

bir kucak sadece erkek ve vakur değil 

bir kucak sadece kıvrak ve dişi değil 

bir kucak sadece kavruk ve intikamcı değil 

bir kucak sadece gürbüz ve atak değil 

bir kucak sadece üzgün ve dindar değil 

bir kucak sadece temiz ve sevecen değil 

bir kucak sadece pis ve sırnaşık değil 

bir kucak sadece cömert ve sıcak değil 

bir kucak sadece sancılı ve keskin değil 

bir kucak sadece umursamaz ve bezgin değil 

bir kucak sadece öksüz ve çolak değil 

bir kucak 

sadece bir kucak 

açılınca açıkları kapatan 

acıkınca doyuran 

ve doyurunca 

nasıl da perişan, ne kadar da ölçülü 

darası alınmaz yüküm bu benim 

kayda geçirilemez, narhı konulmaz 

resmen ve alenen ifade usulü yok 

gözümün feri saydım onu, gücüm bundadır 

dizimin dermanıdır o 

buradan gelir cesaretim 

bende bu kucak olduktan sonra 

iyi veya kötü ne yapılabilir 

kendi hayatı aleyhine 

binlerce defa dolap 

çevirmiş olan bana? 

Bakın, bulduğum her gerçeği delik deşik ediyor 

kayboluş kapımı sürgüleyen bir vaşak 

her sevincimi viran eden bu hayvan 

yalanlar içinde boğulmamı önlüyor 

ondan kurtulacak olursam biliyorum 

beni yaşamakla coşturan 

bir kaynak keşfederim 

ondan kurtulduğum an 

bütün boyutlarımı 

kaybederim. 

Önceleri, acemiyken 

bu vaşak yokken daha yanıbaşımda 

okul müdürü 

veresiye satan bakkal 

kapıcı ve akrabaları 

dört ayrı ölümle ölmeyi öğren 

demişlerdi bana 

dört bucakmış 

anlattıklarına bakılırsa dünya 

omzun güneş kokuyor demişti 

kısa eteklikli kız 

o da omzuma bir şey konduracak mutlaka. 

İşte o zaman bildimdi 

anladımdı o sıra 

ne bir atlas kalır bende, ne ibrişim 

bu çuha, bu sicim elden çıkarsa 

acemiydim gitmem dedim sizin provalarınıza 

bön ve berbat buluyorum yaldızlı yaz gecelerinizi 

berbattır balkonda o güneşli sabahlar 

biraz açılmak için açıldığınız kırların 

aniden karşılaştığınız ırmakların 

ürpertisi ahmakça 

böndür beni belimden bölmeye kalkan enlem 

benden iki bakışık parça 

çıkarmaya çabalayan boylam da berbat 

ipekli libas giymem, altın takınmam 

atımın eğerinde kaplan derisi yoktur 

çehreme iyi baksalardı yırtılırdı 

uykularının zarı 

uykuluydular sinerken bedenime kıraç dağlar 

bitek vadilerle beraber ben tenimi yumarken 

uykularına tutundular… 

Çocuklar acıları paylaşmaz demiştim omuz silkerek 

acılardır paylaşan çocukları 

gün geldi paylaşıldı acılar 

çocuklar paylaşıldı 

bana bırakılan neyse ona burun kıvırdım 

gittim bir kuyudan su çektim 

halka boynumdan geçti 

geçti boynuma kemend 

d harfine bak dedim 

nasıl da soylu duruyor sonunda kelimenin 

harfe bak, harfe dokun, harfin içinde eri 

harf ol harfle birlikte kıyam et 

harf of harfler ummanına bat 

çünkü gördüm ne varsa sonunda kelimenin 

çünkü böndür altında kaldığım töhmet 

uğradığım kinayeler bön ve berbat. 

Evet, ilmektir boynumdaki ama ben 

kimsenin kölesi değilim 

tarantula yazdılar diye göğsümdeki yaftaya 

tarantulaymış benim adım diyecek değilim 

tam düşecekken tutunduğum tuğlayı 

kendime rabb bellemiyeceğim 

razı değilim beni tanımayan tarihe 

beni sinesine sarmayan 

tabiattan rıza dilenmeyeceğim. 

Gittim su çektim en derin kuyudan 

en hileli desteden 

kendi kartımı çektim 

yaktım belgeleri 

bütün tanıkları yok etmek için 

ricacıları öldürdüm 

onlar bu dumanlı dünyanın 

beni nasıl özlediğini görmüş olabilirdi 

gerçekten özlemişti beni dünya öze çekmişti 

özüm gelinceye kadar bana temas etmişti 

bu dokunuş parlatınca beni 

benden biraz dünya 

isteyen ricacıları 

öldürdüm ve 

kıtal bitti. 

Yazık. 

Yazık ki yazgımın boyası koyu. 

İnilecek kadar indim. Hayfa. 

Yine bir geçitteyim, yeniden bir liman şehri bura 

eskilerin tayfası yine hep buradalar 

hep bilinen tecimenler, tanıdık yosmalar 

havada hayza benzeyen aynı koku 

binalara yaklaşırken eskisi gibi 

sıklet artıyor 

hâlâ ayırt edilemiyor dişli gıcırtıları 

çocuk çığlıklarından 

tanıyorum bunlar 

bulutlara bakmak için penceresi evlerin 

bu da deniz 

hırs püsküren, toynak durduran deniz 

rezeleri yerlerinden oynatan 

vâdeden, vâdeden, vâdeden tesellicimiz. 

Bir yanımda kıyısı kışkırtıcı 

ufku muallâk deniz, bir yanımda 

kamu açıklamaları, genelgeler, tahvilât 

kimin yüzünü çevirdiysem 

hüznü de sevinci kadar ıskarta… 

Niye indim buraya ben? 

Boşuna mıydı yol boyunca benliğime 

musallat olan belâ? 

Bir çevrim tamamlandı mı şimdi? 

Yine mi döndüm başa? 

Olmaz diyor yanımdan ayrılmayan vaşak 

kimse başa dönmemiştir, dönemez 

hele sen geçtiğin o ormanlar 

rüyalarındaki canavarlardan sonra 

çok uzaksın o ilk 

fırlatıldığın zamana. 

Aldanma bunlar tayfa değil 

burada doğdu hepsi 

denize hiç açılmadılar 

denizi sen kadar bile 

tanıyan yoktur aralarında 

her biri uzak bir beldeden geldi 

sanılsın istiyor yosmalar 

böylece saygın fahişeler 

arasına katışacaklar 

müptezel birer facire ofsalar da. 

Tecimenler, onlar da sahi değil 

onlar da olmayan tayfaların 

gemilerinden çıkan malları 

sattıklarına inandırmak istiyor 

şehrin acemi insanlarını. 

Sen ve yağmur. 

Başa dönemezsiniz. 

Öyle bir yol yürüdünüz ki ancak 

dönüş yolunu yok ederek gelebilirdiniz 

inişiniz bir iniş olurdu başa dönmemecesine. 

Yağmur yalnız yağarken yağmurdur 

sen yalnız senken sensin 

burada kalamazsın ve başa dönemezsin 

gitmek zorundasın 

kovalanan bir Yahudi gibi 

ama Yahudiler gibi kendinle kalamıyorsun 

her şey çok yetersiz senin için 

her şey sana çok fazla 

ayıklarsan ayık durabiliyorsun 

aranı açıyorsun kendinle 

eşyayı araladıkça 

uyanmanın bedeli serapları fedadır 

uykuyu tadayım dersen 

kâbusa dalmak pahasına. 

Tarihe dersini vermen gerek 

yoldan ayrılamazsın 

yediremezsin sokulmayı kendine 

tabiatın apışaralarına 

ne yıkılmış bir tapınağın suskunluğu 

durdurabiliyor seni 

ne gürültülü bir havra. 

Yükün ağır. 

He’s so heavy 

just because he’s your brother. 

Kardeşlerin pogrom sana. 

Dostlarının eşiğine varınca başlıyor 

senin diasporan. 

Herkesin bahanesi var, senin yok 

günahlı bir gölgenin serinliğinde 

biraz bekleyebilirsin, daha sonra 

burada kalamazsın, başa dönemezsin 

ama dön 

Eve dön! Şarkıya dön! Kalbine dön! 

Şarkıya dön! Kalbine dön! Eve dön! 

Kalbine dön! Eve dön! Şarkıya dön! 

Eve dönmek 

kendime sarkıntılık etmekten başka nedir? 

orada, arada bir beni yoklar 

intihara ayırdığım zamanlar 

bunlar temiz, kül bırakan zamanlardır 

düzgün sabuklamalardan bana kalan.. 

Evde 

anlaşılmaz bir tını 

bilmem nereden gelir 

uykumdan? kanımdaki çakıldan? unutkanlığımdan? 

bilemem Yahudi değilim 

gizli bir yerde genizam yok 

bilemem insan nerenin yerlisidir 

ömrüm burada 

bütün Yahudiler gibi 

raflara doğru, çekmecelere 

sahanlıklara doğru geçti 

yabancı ellerde çitilenmekten korunmak için 

bir sıvaydım kendime kendi ellerimde 

tıpkı Yahudiler gibi 

buraların yerlisi ben değilim. 

Şarkıya dönersem ense köküm seyrelecek 

ağdası çözülecek bana aşktan bulaşan kozlarımın 

şehrin insanları yumruklarımda beyaz bulut 

yolun çamurunda revnâk-ı bahar bulacaklar 

ben şarkıya dönünce 

boğazlarındaki boğum insanların epriyecek 

ve onun yerine her günkü işleri yaparken 

kepenkleri kaldırırken, silerken tezgahı 

kalbe gizlice batan kıymık geçecek 

şarkıya dönersem, yanık bir şarkıya 

holokost neymiş meğer 

herkes bilecek. 

Kalbime döneceğim, ama hangi yolla? 

Yedeğimdeki okunaksız 

şarapla lekelenmiş, solgun harita 

uyduruk bir şey mi bilmiyorum 

yoksa sahiden definenin yeri 

gösteriliyor mu orada? 

Ama boşver... Nasıl bir ilgi olabilir 

kalbe dönmekle define bulmak arasında? 

Lâkin ben inerken her dönemeçte 

bir parçasını ele geçirdiğim 

her molada, her zorlanışında nefesimin 

her ayak sürçmesinde çiziktirdiğim haritamın 

bütün paftalarında sabit mürekkeple işaretlenmiştir 

nerelerde kıraçlaşır 

rahminde levendane öcün tohumları yatan gece 

güneşin şifa diye bilinen ışıkları 

nerelerde kıyıcı bir zehre çevrilir… 

Haritamda caddeyi ürpertiye açacak 

bir kaç kaçıktan başka nirengi noktası yok. 

Açıkça gösteriyor haritam farkı nedir 

bir cenaze kalkarken yağan yağmurun 

bir hükümet darbesinden sonra yağan yağmurdan. 

Yağmalar belli ki kim bulsa defineyi, umurumda mı 

ben kalbime döneceğim fokurdayıp pörtlemek için 

hep fokurdak ve pörtlek kalacağım kalp içinde 

canı sıkkın kızların yüzlerinden 

döşünden ahı kalmış delikanlıların 

dünyaya habire pörtleyeceğim 

evlerin olanca tınısı dindiği zaman 

kısıldığı zaman bütün şarkıların kanatları 

fokurtum dokunacak herkese yedi ırkın kavşağından. 

Yahudi değilsem bile 

bende Yahudalık da mı yok- 

Kimi öptüm de kurtuldu çarmıha çakılmaktan?

Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız

Editörün Son Yazıları

Nielawore

"GÜZ GÖMLEĞİ"

Nielawore

"TUHAF DUYGU"

Nielawore

"ASILMIŞLARIN BALOSU"

Nielawore

"BİR ÇOCUKLUK TÜRKÜSÜ"

Editörlerin Son Yazıları

kaptanfilozof06

Diş Hekimlerinin Günü

probiyotik

Islak Gül

bubble30

İÇİNDEKİ CEVHERİ KORUYANLAR

Nielawore

"GÜZ GÖMLEĞİ"

Bizden haberdar olmak için mail listemize kayıt olun