Şeytanın Kardeşi

Yaşlı bir asker geçimini sağlayamadığı için ne yapacağını bilemiyordu. Bu yüzden ormana gitti, bir süre yol aldıktan sonra karşısına bir cüce çıktı; ama aslında bu Şeytandı! Cüce ona: "Neyin var senin? Üzgün görünüyorsun" diye sordu.
"Karnım aç, param da yok!" diye cevap verdi asker.
"Kendini bana kirala, benim uşağım ol, o zaman her gün karnın doyar! Ancak yedi yıl bana hizmet edeceksin, yedi yıl sonra özgürsün! Ama bir şey söyleyeyim sana. Bu zaman boyunca yıkanmayacaksın, taranmayacaksın, tırnaklarını ve saçlarını kesmeyeceksin ve gözüne su değdirmeyeceksin!"
Asker, "Hepsi buysa, anlaştık" diyerek cüceye katıldı.
Birlikte bir mağaraya gittiler ve cüce ona neler yapması gerektiğini açıkladı. Cehennem pirzolasının piştiği kazanların altındaki ateşi canlandıracak, evi temizleyecek, çöpleri kapının arkasına taşıyacak ve her yeri toplayacaktı. Ama kazanların içine bir kere bakmaya kalkışırsa hali duman olacaktı!
Asker, "Tamam" dedi, "Tamam, hepsini yapacağım!"
Bunun üzerine yaşlı Şeytan her zaman olduğu gibi dolaşmaya çıktı.
Asker işe koyuldu. Ateşi yaktı, çöpleri toplayarak kapının arkasına koydu; yani emredilen şeylerin hepsini yerine getirdi.
Şeytan geri döndü, etrafına bakındı, yapılan işlerden memnun kalarak tekrar dışarı çıktı.
Asker de etrafına iyice bakındı; cehennemdeki kazanlar daire şeklinde sıralanmıştı; hepsi fokur fokur kaynıyor, altlarındaki ateş gürül gürül yanıyordu. Et cızır cızır pişmekteydi.
Şeytan yasaklamamış olsa onların içine çoktaan bakacaktı! Ama işte, merakını yenemedi ve ilk kazanın kapağım biraz kaldırarak içine baktı. Bir zamanlar emrinde çalıştığı astsubayı kazanın dibinde oturur halde görmez mi!
"Heey, dostum! Sana burada mı rastlayacaktım? Bana vaktiyle az çektirmedin, ama şimdi benim elimdesin!" diyerek kazanın kapağını tekrar kapattı ve ateşe bir kütük daha attı; iyice kızsın diye.
Üçüncü kazanda ne var diye baktı. Onun içinde de emrinde savaştığı general oturmaktaydı.
"Heey, dostum! Sana burada mı rastlayacaktım? Bana vaktiyle az çektirmedin, ama şimdi elimdesin!" diyerek ateşi iyice körükledi.
Böylece yedi yıl boyunca cehennemde iş gördü, yıkanmadı, taranmadı, tırnaklarını ve saçlarını kesmedi, gözüne su değdirmedi.
Yedi yıl ona altı ay gibi geldi.
Ve sonunda Şeytan gözüktü:
"Ee, Hans, neler yaptın bakalım?" diye sordu.
Hans, "Kazanların altındaki ateşi canlandırdım, ortalığı toplayıp temizledim, çöpleri kapının arkasına taşıdım" dedi.
"Ama kazanların içine baktın! Dua et ki ocaklara odun atmışsın, yoksa canından olurdun; şimdi zamanın doldu. Eve gitmek ister misin?"
"Elbette" dedi yaşlı asker. "Babama bir bakayım, evde ne yapıyor acaba?"
"Hak ettiğin ücreti de vereyim sana. Zembilini kapının arkasındaki çöplerle doldur, sonra da eve git. Yalnız yıkanmadan git, uzun saçını ve sakalını sakın kesme, çapaklı gözlerini de suyla temizleme. Nereden geldiğini sorarlarsa, cehennemden diye cevap ver. Kim olduğunu soranlara da, Şeytanın yüzü is tutmuş kardeşiyim ve de kralıyım dersin. Asker sustu, Şeytanın dediğini yaptı, ama aldığı ücretten memnun değildi.
Yine ormana vardığında sırtındaki zembilini indirip silkelemek istedi: ama zembilin ağzını açınca tüm o çöplerin altına dönüşmüş olduğunu gördü.
"Bu hiç aklıma gelmemişti" diyerek neşe içinde şehre yollandı.
Bir hanın önünde durdu. Hancı onu görünce dehşete kapıldı, çünkü Hans öyle korkunç gözüküyordu ki, korkuluktan farksızdı.
Ona, "Nerden geliyorsun?" diye seslendi.
"Cehennemden."
"Kimsin sen?"
"Şeytan'ın yüzü is tutmuş kardeşiyim! Ve de kralıyım!"
Hancı onu önce içeri almak istemedi, ama Hans ona altın verince hemen razı oldu, hatta odasının kapısını da kendi eliyle açtı.
Hans en iyi odayı seçmişti. Doyasıya yedi içti, mükemmel ağırlandı, ama Şeytanın dediği gibi yıkanıp taranmadı.
İçi altın dolu zembilin yanı başında duran hancının huzuru kaçtı; bütün gece uyumadı ve zembili çaldı.
Hans ertesi sabah kalktığında hancıya parasını ödeyip yola çıkmak istedi, ama zembilini bulamadı.
Uzun boylu kafa yormadı. "Borçsuzken bile mutsuz oldum" diye söylenerek tekrar cehenneme döndü. Yaşlı Şeytana derdini dökerek ondan yardım istedi. Şeytan ona:
"Otur bakalım şöyle, seni yıkayayım, saçlarını tarayayım ve gözlerini temizleyeyim" diyerek ekledi: "Git hancıya söyle, senin altınlarını geri versin. Yoksa ben kendim gelip alırım, ondan sonra da ateşi senin yerine o canlandırır."
Hans hancının yanına vararak ona şöyle dedi:
"Sen benim altınımı çaldın, geri vermezsen cehennemlik olacaksın, orada benim yerimi alacaksın ve aynen benim gibi korkunç gözükeceksin!"
Hancı ona istediğinden de fazlasını vererek kimseye bir şey söylememesini rica etti.
Hans artık zengin bir adam olmuştu.
Babasının evine gitmek üzere yola çıktı; kendine adi kumaştan dikilmiş beyaz bir gömlek satın aldı ve cehennemde öğrendiği müziği bir sazla çalmaya başladı.
O ülkeyi yaşlı bir kral yönetiyordu; Hans onun huzurunda da saz çaldı. Kral o kadar neşelendi ki, büyük kızını ona vermek istedi. Ama kız böyle beyaz gömlekli, sıradan bir herifle evlenmektense kendisini en derin sulara atacağını söyledi.
Bunun üzerine kral küçük kızını verdi Hans'a. Kız da babasının hatırını kırmamak için evliliğe razı oldu.
Böylece şeytanın yüzü isli kardeşi prensesle evlendi. Ve yaşlı kralın ölümünden sonra da tüm ülke onun oldu.

Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız

Editörün Son Yazıları

probiyotik

Düşüngü

probiyotik

Arayış

probiyotik

Anlam

probiyotik

Çile

Editörlerin Son Yazıları

kaptanfilozof06

Tüm Avrupa'ya Tehdit

probiyotik

Düşüngü

bubble30

ÜZÜLMEYE GEREK YOKMUŞ

Nielawore

"CEVAHİR YÜREKLİLER"

Bizden haberdar olmak için mail listemize kayıt olun