Tavşanla Kurbağalar
Bir tavşan düşünüyormuş deliğinde,
(Delikte ne yapsın düşünmesin de?)
Dalmış derinlere tavşan
Daldıkça da dertlenmiş.
Bu hayvanın pek yüzü gülmez ki zaten
İçini kemiren korku yüzünden.
— Ne mutsuzluk, diyormuş kendi kendine;
Korkak yaratılmış olmak.
Yediğin yemek boğazından gitmez,
Hiçbir şeyin tam keyfini çıkaramazsın.
Her an yerinden hoplamak zorundasın.
Yaşamak mı denir bu benimkine?
Kör olası korku, uykularımı bile
Gözlerim açık uyutturuyor bana.
Bir sivri akıllı çıkar:
— Siz de korkmayın öyleyse, der.
Laf mı bu?
Korkak korkmaz olur mu?
Hem öyle geliyor ki bana,
Koskoca insanlar da düşüyor korkuya.
İşte böyle düşünürmüş bizim tavşan,
Kulaklar kirişte,
El ayak tetikte.
Bir yel, bir nefes, bir gölge, bir çıt,
Yürek hemen pıt pıt.
Uzatmayalım, dertli tavşan,
Kader üstüne akıl yorarken,
Bir hışırtı olmuş yukarıda;
Kendini dar atmış dışarı.
Bir koşu geçtiği gibi çayırı
Gölün kıyısını boylamış.
Bu sefer kurbağaların ödü patlamış,
Cup cup atlamışlar suya,
Her biri girmiş bir deliğe.
— Yaa, demiş tavşan;
Demek yalnız ben değilmişim korkan,
Benden korkanlar da varmış ha?
Bir tek değil hem de, bir sürü kurbağa!
Ben neymişim meğer
Ne korkular salmışım kim bilir,
Bugüne dek ortalığa.
Hiçbir korkağı yoktur ki dünyanın
Kendinden daha korkağını bulmasın.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız