Lületaşı yüzeyle 300 metreyi aşan derinlikler arasında dağınık yumrular halinde bulunur. Lületaşına ulaşmak için bir buçuk, iki metre çapında dik kuyular kazılıp maden tabakasına rastlandığında yatay tünellerle aranmaya başlanır. Lületaşı toprağın içinde, bildiğimiz taş parçaları gibi dağınık halde bulunur. Dağınık olması, insanların onu toprağın metrelerce altında araması anlamına gelir; karpit lambalarının ışığında, daracık tünellerde, rahatlıkla kazma sallayacak genişliği bile bulamadan verilen zorlu bir mücadeleyle çıkarılır.
Lületaşının 300 yıllık bir tarihi olduğu söyleniyor. Ama ondan daha eski bir efsanesi var. Çobanın biri yaz günü ağacın gölgesinde oturmuş elindeki dalı yontarken, önündeki bir delikten beyaz bir taşı iterek çıkaran bir köstebek görmüş. Köstebek deliğin önünde, çıkardığı taşı oraya buraya sürüklemeye başlamış. Çoban bu yuvarlak taşı almak için uzanınca da çıktığı delikten gerisin geriye kaçmış. Delikanlı taşı ellerinde bir süre inceledikten sonra çakısıyla yontmaya başlamış. Daha ilk bıçak darbesinde, insanı derinden etkileyen bir ses duymuş:
"Ah insanoğlu, bana kıymasaydın!" Çoban şaşırıp taşı elinden atmış. Taş yere düşünce ayın ondördü gibi bir kız olmuş. Sonra tekrar yusyuvarlak bir hale gelmiş. Çobanın şaşkın bakışları arasında yuvarlana yuvarlana, geldiği deliğe girip kaybolmuş. Çoban, şaşkınlığı geçer geçmez deliği eşelemeye başlamış.
Günler geçmiş ondan bir haber alınamamış. Onu arayan köylüler, yedi kat yerin altına giden daracık bir kuyuda ölüsünü bulmuşlar. Avuçlarında sımsıkı tuttuğu bir parça lületaşı varmış. O günden beri her lületaşı parçasında, çobanın ölümüne sürüklendiği sevdanın izlerini görmüş köylüler.
Yorumlar
Çok enteresan
Ne taşmış arkadaş
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız