Tarih bir kurmacadır elbet, ancak "bu kadar da kurulmaz ki" dedirten bazı işlerin dönebileceğine en iyi örnek Amerikan Yerlilerinin başına gelenlerdir. Bu kadar kadersiz bir ulusa dünya tarihinde pek rastlanmasa gerek. Hem toprakları ellerinden zorla alınsın hem yaşama biçimleri ve inançları zorla değiştirilmeye çalışılsın, hem yoksulluk ve alkolizme mahkûm edilsin hem de bütün bunlara başkaldırmaya kalktığında da "barbar vahşi" hükmüyle yok ediliversin. Kabullenmek için zor bir kader.
Kader, rastgele seçilmiş bir sözcük değil burada. 1845'te US Magazine and Democratic Review dergisinin editörü John O'Sullivan'ın formüle ettiği "Kader Bildirisi"nden esinlenmiş bir sözcük. Avrupalıların bütün Kuzey Amerika'nın hâkimi olmaları Tanrı'nın dileğiydi, O'Sullivan'a göre. Tanrı'nın dileğine karşı gelinemeyeceğine göre, gelsin topraklar, ormanlar, hayvanlar, madenler ve tabii gitsin vahşi Kızılderililer.
Tanrı'nın yolları esrarengizdir, derler. İrlanda'daki büyük kıtlık dönemlerinde açlıktan öleyazan, vahşi kapitalizmin zincirlere bağlayarak çalıştırdığı veya bu kadarcık bir çalışma imkânını dahi bulamayan milyonlarca insan Amerika'nın dillere destan bereketli, geniş topraklarına üşüşmüştü. Böylesi bir insan yapısının daha paylaşımcı, ezilmeye karşı olacağını düşünmek safça bir bakış olur. 19. yüzyıl Amerikan insanı hırslı, sert, bağnaz ve acımasızdır. Bırakın Kızılderilileri, Avrupa kökenli olmayan göçmenler bile ezilir, en adi işleri yapmak zorunda kalır. Bu anlayış Mormon inancına dahi geçit vermez, ancak çok kanlı savaşlardan sonra kendilerine sığınacak bir çöl bulabilir bu küçücük tarikat.
Zavallı Kızılderililer önce dostça yüzlerine gülen, ardından birtakım belgeler imzalatıp toprakların bir bölümüne yerleşen daha sonra da bütün bütüne onları kovalayan beyaz adamlardan bir şey anlamadılar. Verdikleri sözün sadece birini tuttu çatal dilli soluk yüzlüler; "topraklarınızı alacağız" dediler ve aldılar.
Yorumlar
Takip edeceğim. Amerikan Yerlilerinin hikayelerini merak ederim.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız