"Karate'den "kung-fu"ya, "savate"den "Tayland boksu” na sayısız dövüş stilinden söz ediliyor... Bugün çoğu uluslararası düzeyde yarışmalara konu olan bu dövüş sanatlarının kökeni, eski bir Zen tarikatına dayanıyor. Çin'deki Shaolin-si Tapınağı'nda yüzlerce "kung-fu" öğrencisi sabahın erken saatlerinde hocalarının denetiminde egzersiz yapıyorlar. Teorik olarak, dövüş sanatları, "özel vuruşlar ve hareketler ile saldırganı etkisiz kılmaya yönelik, doğu kökenli kişisel savunma sanatı" şeklinde tanımlanıyor. Dövüş sanatlarına ilişkin sözlüklerde de aşağı yukarı buna yakın ifadeler var, ama aslında olay bu kadar basit değil...
Çünkü bu sporların yapıldığı salonlara girildiğinde, gösteriler, bir idmandan çok dini bir tören yapıldığı izlenimi veriyor. Sporcular eğilerek birbirlerini saygıyla selamlamadan mindere ayaklarını basmıyorlar. Sonra, diz çökerek sanki dua edercesine konsantrasyona giriyorlar ve enerjilerim yoğunlaştırıyorlar. Başlarını mindere doğru eğip, ellerini birbirlerine vuruyorlar ve bütün bu törensel hareketlerden sonra antrenman başlıyor.
Bir usta, bacakların ve omuzların konumuyla vücudun duruşunu sürekli denetliyor ve kimi zaman da az ama öz cümlelerle öğrencilerin yaptığı yanlışları düzeltiyor, Öğrenciler, bu ikazlara başlarını öne eğerek teşekkür ediyor, bir dans yaparcasına, kimono gibi bir giysi ve kılıcı simgeleyen bir sopayla aynı hareketleri tekrarlayıp duruyorlar.
Dövüş sanatları, bu iki kavramı da içeriyor. Ama özel olarak bir genelleme yapmak gerekirse, dövüş sanattan iki ayrı sınıfa ayrılıyor. "Göğüs göğüse kavga" ve "rakibi yaklaştırmadan özel vuruşlarla yapılan kavga"... Göğüs göğüse kavganın, daha çok insanların soğuktan korunmak için kalın giyindikleri ve doğal olarak bu giysilerin içinde hareket serbestilerinin kısıtlandığı soğuk iklimli Uzakdoğu ülkelerinde geliştiği biliniyor. Diğeri ise, hafif giysilerin giyildiği sıcak iklime sahip ülkelerde yaygın...
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız