Dövüş sanatı ile yakından uğraşanlar, yani onu bir yaşam biçimi haline getirenler, felsefi tartışmalardan pek hoşlanmıyorlar. Çünkü dövüş sanatları, özellikle de Japon kökenli olanlar, bireye tüm vücuduyla "düşünme”yi öğretiyor. Bu yüzden, tüm bu disiplinler "ai" denen ortak bir ilkeye, yani aşk ve maun ikilisine dayandırılıyor. Bu tüm evreni kaplayan yaşamsal gücü temsil ediyor ve "ki-ai" (yaşamı bağışlayan çığlık) ile bütünleşmenin yolu buradan geçiyor.
Fransız boksu: “Savate”
Dövüş sanatlarında yüzyıllar boyunca varlığım devam ettirebilenler çoğunlukla Uzakdoğu kökenliler olmuş... Avrupa kökenli dövüş teknikleri bazı istisnalar dışında tarihten gelen şövalyelik ruhu sayesinde aralarında çok az farklılık bulunan doğu sporlarına üstünlük sağlayabilecekken, varlıklarını bugüne taşıyamamışlar. Bu istisnalarından biri, "Fransız boksu" ya da diğer adıyla "savate"... Napolyon döneminde gelişen bu spor, klasik boks teknikleriyle tekme atmayı birleştiriyor. Savate, birçok yönden daha sert özellikler taşıyan "Tayland boksu"na ya da 70'li yıllarda doğup gelişen "kick bo-xing"e benziyor.
İtalya : Sopa ve Bıçakla dövüş
Dövüş sanatları geleneğini Avrupa'da yaşatmaya çalışan bir başka ülke ise İtalya... Güney İtalya'nın bazı kasabalarında sopa ve bıçak ile dövüşü öğreten birçok okul bu geleneği hâlâ sürdürüyor. Üstelik bu okullarda öğretmenlik genellikle babadan oğula geçiyor. Bu durum Güney İtalya toplumunun gizli örgüt yapısıyla ve iç kurallarıyla da yakından ilgili... İtalya'daki bu dövüş öyküsü, Çin yeraltı örgütü "Tong"u ve bu örgüt içinde filizlenen "kung-fu" sporunu anımsatıyor.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız