Haliç'in karşı kıyısına, Azapkapı ile Unkapanı arasında uzanan Unkapanı Köprüsü'yle de geçebilirdiniz. Ama Unkapanı Köprüsü, Galata Köprüsü'ne göre daha tenha idi... Kaldı ki, üstünden de tramvay geçmezdi. Ne bileyim, öteki gibi canlı ve hareketli olmadıktan başka sevimli de değildi.
Haliç'te karşıdan karşıya geçmek için yalnız dolmuşa değil, kayığa da binilirdi. Karaköy'de, Kalafat yerindeki tahta iskeleden karşı kıyıya, Eminönü'ndeki iskeleye devamlı olarak dolmuş kayıkları gidip gelirdi. Ama bu kayıklara daha çok çevredeki esnaf binerdi. Çoluk, çocuk, genç kızların, kadınların bu kayıklara bindikleri, hiç gözümün önüne gelmiyor.
Binenlerin sayısı dört kişi olunca kayıkçı ipini çözerek kayığı iskeleden ayırır, sonra da avuçlarına şöyle bir tükürüp o hantal ve ağır küreklerin topuzuna yapışıverirdi. Binenlerin karşıya geçiş ücreti olan 5 kuruşu kayıkçı toplamaz, herkes kayığın orta yerdeki oturak tahtasının üstüne kendi bırakırdı. Bozuk beş kuruşu olmayanlar on ya da yirmi beş kuruş koyar, paranın üstünü yine oturak tahtasının üstünden kendileri alırlardı. Kayıkçı da, gözleri ortadaki bu parada, kürekleri ağır ağır çekmeye devam ederdi.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız