Ocak 11, 2025

Galata Köprüsü’nün Hikayesi (IV)

Vapurların ikide bir şiddetle yüklenip bindirmesin­den, tramvayların günde belki de yüzlerce kere silkelemesin­den, rüzgardan, kardan, yağ­murdan, akıntıdan zavallı Köprü zaman içinde neler çekmedi ki... Önce 1960'ların başında tramvaylar kalktı, derken 70'lerin orta­larına doğru da vapur iskeleleri Köprü'den alına­rak Eminönü rıhtımına götürüldü de çilekeş Köprü biraz olsun ra­hat nefes alabildi.

Galata Köprüsü’nün Hikayesi (IV)

Rahat nefes alabildi, ama neye yarar! İş işten geçmiş, Köprü hayli eskimiş, yer yer çürümüş, doğal ömrünü çok­tan tamamlayıp, uzatmaları oynamaya başlamıştı. Sık sık dubaları değiştiriliyor, bağ­lantıları elden geçiriliyor, ayakları duruma göre ya kal­dırılıyor ya da indiriliyordu. Bütün bunlar olurken de Köprü her sabah açılarak bir saat boyunca Haliç'e girecek ve de Haliç'ten çıkacak gemi­lere, teknelere yol vermekte devam ediyordu.

Galata Köprüsü’nün Hikayesi (IV)

Nasıl mı açılıyordu Köp­rü? Orta kısmı bir römorkörle yavaş yavaş çekilip kenara döndürülerek... Karaköy'den Eminönü'ne, ya da tersine Eminönü'nden Karaköy'e ge­çecek olan arabalar, yayalar, bu arada günün ilk tramvayları, köprü başlarında sabırsızlıkla o bir saatin dolmasını beklerlerdi. Yaya­lar, şoförler, vat­manlar, yolcular oracıkta tezgâh açan seyyar sa-lepçilerin, simitçilerin ya da çaycıların, çörekçilerin başına üşüşerek sabah ayazında, içle­rini ısıtmaya çalışırlardı.

Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız

Bizden haberdar olmak için mail listemize kayıt olun