"Tanrım ve anam Batı'da yaşarlar, onlardan ayrılmayacağım." Beyazlara karşı direnen Navajoların son şefi Manuelito konuşan. "Üç ırmağı, Grande, San Juan ve Colorado'yu hiçbir zaman aşmamamız gerekir; bu halkımın bir geleneğidir. Chuska Dağları'nı da terk edemem. Orada doğdum. Orada kalacağım. Kaybedecek bir canını var, onu da diledikleri zaman gelip alabilirler, ama ne olursa olsun yurdumu terk etmeyeceğim..." Navajolar bugün Arizona, New Mexico, Utah, ve Colorado eyaletleri arasında 65 bin kilometrekarelik bir bölgede yaşıyor. Kuzey Amerika'nın en büyük Kızılderili rezervasyonu burası. Coğrafi olarak Colorado Platosunun bir parçası sayılıyor. Deniz seviyesinden yüksekliği bin ile üç bin metre arasında değişen bu uçsuz bucaksız düzlükler, Navajolar için dört kutsal yönü işaret eden dört kutsal dağ ile çevrili. Bu topraklara girerken beni ilk karşılayan San Francisko Dağı da bunlardan biri.
Hüzünlü bir karşılayış tabii... Özellikle 19. yüzyılın sonlarında yıllarca süren kanlı savaşlara ve katliamlara tanık olmanın verdiği bir hüzün. Ama bunlar, bugün Amerikan okullarındaki tarih kitaplarında Amerika'nın ilk kurucularının kahramanlıkları, altın arayıcılarının başarıları ve kovboyların şanlı hikâyeleri olarak anlatılıyor. Kurt ve baykuşun soyundan geldiğine inanan Navajoların yaşadığı topraklara kapıyı andıran iki kayanın arasından yürüyerek girmiştim. Küçük Chinle kasabasının ardından işaretsiz yolları, insansız vadileri geçip bir sırtta durmuştum; Navajo yurdunun kalbinde, direnişin son kalesi Chelly (Shay-ii) Kanyonu'nda.
Yukarıdan bakıldığında bugüne kalan birkaç şeftali ağacı artık seçilmiyordu. Oysa 137 yıl öncesinin o soğuk kışına girilirken binlercesi sıralıydı kanyon boyunca."Kırlar ve madenlerle kaplı muhteşem bir ülke" demişti General Carleton, New Mexico için yazdığı raporlardan birinde. Benzeri ifadeler yani Kızılderili topraklarını ekonomik açıdan değerlendirmek, 19. yüzyılda Amerika'nın batısındaki üst rütbeli subayların görevleri içinde sayılan işlerden biriydi. Ardından buraları zor kullanarak ele geçirmek geliyordu şüphesiz.
Aynı zamanda bu ifadeler Avrupa'dan gelen milyonlarca göçmenin beslediği toprak talebini çılgınca körüklüyor, yeni bir hayat kurma ve zengin olma hırsıyla dolu beyazların binlerce kilometreyi aşmaya çalışırken hayallerini besliyordu. "Gerçekten de Tanrı'nın sevgili kuluymuşuz... Burada ayaklarımızın dibinde kum gibi altın kaynıyor, bize yalnız toplaması kalıyor" diyordu yine o "omuzu kalabalık" Carleton.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız