“Hazıranın 5’i; yüce İmparator Heraklius'un hükümranlığının 17. yılı (M.S.626). Ben Georgios Kalostulos, kiliseye ait olan bu geminin kaptanı (Naukleros) ve aynı kilisenin papazıyım (Presbiteros). Gündoğumundan önce, Persler'e karşı savaşan imparatorluk ordusunun ihtiyacı olan erzakla, Sisam Adası'ndan Doğu Akdeniz'e doğru, Karia eyaleti yönünde yelken açtık... Yolculuğumuzun güvencesini sağlamak için tanrıya sığındık ve kutsal Azize'nin bize yol göstermesi için yalvardık. Kıyı şeridi çok tehlikeli olduğundan, geceleri rotamız üzerinde bulunan limanlarda demirleyip, gün boyu yol alacağız.
6 Haziran; Yolculuğumuz sakin bir havada başladı. Sisam, Pelopones yönünde ve henüz arkamızda kaldı. Gece sığınmak için Halikarnassos'a ulaşmayı umuyoruz. Yarımadanın önemli limanı Myndos'a yaklaşırken, yolu kısaltmak için küçük adalar arasındaki gizli dar geçitten geçmeye çalıştık. Bu tehlikeli geçidi çok defalar kullanmıştım, fakat bu kez tanrı bizim yanımızda olmadı ve sert esen rüzgar aniden batıya dönerek Lodo Adası'nı (Yassıada) dönmemize engel oldu. Tanrıya şükür ben ve bütün tayfalar adaya çıkıp kurtulduk..."
Antik Çağ'da, güneyde Gökova (Kerme) Körfezi ile kuzeyde Mandalya (Bargylia) Körfezi arasında kalan yarımadaya Myndos Yarımadası deniliyordu. Küçük ama alabildiğine engebeli ve kıyıları bir dantela gibi sayısız girinti çıkıntı ve minik adalarla dolu bu yarımada, günümüzde Bodrum Yarımadası olarak anılıyor. Eski Myndos da şimdilerde Gümüşlük adıyla yaşamını bir küçük balıkçı barınağı ve bozulmamış turistik bir belde olarak sürdürüyor. Ünlü tarihçi George Bean'ın bildirdiğine göre, Myndos'un bilinen tek ürünü olan şarabın pek kötü bir ünü varmış. Antik dönemde sık sık yapılan şaraba su katma işinin ilk kez Myndos'ta uygulandığına inanılırmış. Böylece, içildiğinde başağrısı ve midede gaz yaptığından, çevre halklar Myndoslular'a da "deniz suyu içicileri" adını takmışlar...
Gerçekte bu kıyılar öylesine girintili çıkıntılı ki, tekne ile bu sahilleri dolaşanlar Myndos şarabını içmeden de kendilerini kötü hissediyorlar. Jeolog, coğrafyacı ve jeomorfologlara göre bu yapının nedeni, özellikle Anadolu kıyılarında, doğu-batı yönünde uzanan faylar ve bu faylar boyunca çöken graben (çöküntü hendeği: Ege'de denize uzanan nehir yatakları) alanları... Denize doğru sokulan yarımadalar ise, kabaca horstların (iki çöküntü alanı arasında yükselen bölge) uzantıları...
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız