Erkekliğin bir zamanlar en büyük simgesi olan dudak ve çene kıllarını ya da diğer adıyla bıyık ve sakalları tarihin derinliklerine gönderen bir araçtan söz ediyoruz bugün. Elbette oldukça yeni zamanların konusu bu traş jiletleri. Geçmişimize jilet değil sakal egemen. 'Sakalım yok ki sözüm dinlensin', 'ata kişinin sakalı olur' sözleri, hep o mazinin izdüşümleri. O mazide sakalı olmayan bir çehre düşünülmezdi bile. Erkekler ancak daha büyümedikleri ya da köse oldukları için sakalsız olabilirdi. Bir vakitler Şinasi, saçkıran illetinden kurtulmak için sakalını kestirince başına gelmedik kalmamıştı.
Yıllar sonra sadrazam Ali Paşa, bu berber olayını bahane ederek Şinasi'yi görevinden uzaklaştırmıştı. Haksız mıydı? Sakalsız adam, nasıl adam yerine konulacaktı, o dönemler! Bu sakallar çeşit çeşitti: Keçi sakal, teke sakal, çember sakal, top sakal, torba sakal, deyirmi sakal, tahta sakal, köse sakal, kaba sakal, Didon, Babiş, Nordik (bıyıksız sakal), Bektaşi sakalı, helvacı sakalı, Garibaldi sakal, bedevi sakalı, Mormon sakalı, süpürge sakal, kıvırcık sakal, çatal sakal, yanak sakalı.
Bıyık ve sakalına çok bağlı bir millet olduğumuzdan, berberler aç kalmamak için değişik işler yaparlardı. Saç ve sakalları düzeltmenin yanı sıra hacamat yapmak, sünnet etmek ve diş çekmek berberlerin asal görevleri arasındaydı. Berber araçlarından biri olan ustura, elbette ki jiletin büyükbabası sayılmalıdır. Ama usturanın eskiden bugünkü işleviyle kullanıldığım söylemek pek mümkün değil. Ustura özellikle sünnette ve ense tıraşında etkin olarak görev alırdı. Yüze ustura dokundurmak mekruh sayıldığından, daha sakal koyacak yaşa gelmeyen gençler, makas ya da cımbız kullanırlardı. Makas ve cımbız tıraşı tüylerin sertleşmesini de önlediğinden makbul sayılırdı.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız