Batılaşmayla birlikte, sakallı yüzlerin yanına sakalsızlar da eklendi. Ama bıyıklar yerli yerinde duruyor, hatta daha görkemli bir hale bile getiriliyorlar. Bıyık da, bir çeşit modaya bağlıydı. Turgut Etingü'nün bir yazısında belirttiğine göre, her bıyık her yüze gitmezdi. Bu nedenle bıyıklar önce yüz hatlarına, sonra da zevke ve yakışık aldığı biçime göre isimlendirilirdi:
"Esmer kimselerde umumiyetle 14-15 yaşlarında, sarışınlarda ise 18-20 yaşlarında belirti halinde olanına 'terlemiş", biraz kalınca ve dudaklar kadar uzun olanına 'kaytan', kaim ve dudak sınırlarını biraz geçmiş olanına 'pırasa', bir tutam pöstekiye benzeyenine 'pos', enli ve hem uzun hem kalınma 'pala', üstü dar, altı genişlere 'yastık', kısalara 'kelebek', yandan yukarıya doğru, uçları sivrilmiş olanlarına 'karanfil', dudakların ucundan kıvrılmışlarına 'vav', bunun 90 derecelik tam diklerine 'vilhelmkâri' bıyık denirdi." (Turgut Etingü, 'Bizde Bıyık ve Meşhur Bıyıklılar', Hayat, 12 Nisan 1962)
Yüzün sakal ve bıyıktan azade bir hale gelmesi ise cumhuriyeti beklememiz gerekiyor. Cumhuriyetimizin ilk dönemi sakalın kullanılmadığı dönemdir. İbrahim Alâettin Gövsa, 'Tıraş Bahsi' başlıklı bir yazısında bu konuda şöyle der: "Eskiden bir adamı haysiyetten düşürmek için tıraş ederlerdi. Bugün tıraşsız gezerseniz itibar ve haysiyetinizden bir şeyler eksilebilir. Demek ki sakalın itibarı eksildikçe tıraşın ehemmiyeti artmıştır." Gövsa başka bir yazısında ise şaka yollu, sakalı itibardan düşürenin kadınlar olduğunu söyler:
"Sakalın itibardan düşmesinde mutlaka kadın parmağı vardır. Onlar erkeklerle her şeyde beraberlik istemiyorlar mıydı? İşte bunu da yaptılar ve şimdi ne sakala minnet, ne bıyığa! Halbuki kadın eskiden olduğu gibi erkeğin sakallısını beğenmiş olsa, bugün köseler bile takma sakal kullanırlardı. Doğrusu bir kadı nın ince parmaklarını uzun bir sakalın telleri arasında dolaştırması esatirdeki musiki perilerinin arp çalmaları kadar güzel bir manzaradır. Ve eski kadınlarda bu klasik zevk vardı. Şimdi sakala değil, bıyığa bile tahammülleri yok. Bu ne acı bir zevk düşkünlüğüdür yarabbi!"
Yazı şöyle bitiyor: "Vaktiyle 'aşağı tükürsem sakalım, yukarı tükürsem bıyığım' derdik. Şimdi ne sakal var, ne bıyık! Tükür tükürebildiğin kadar!"
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız