Matruşluk serüveninin ortalarında bir yerde, bıyık yeniden gündeme gelir. Reşat Ekrem Koçu "bıyık modası, bilhassa gençler arasında İkinci Dünya Harbi sonlarında, 1950'den sonra başladı ve aldı yürüdü," dedikten sonra şöyle devam eder: "Amerikalı ünlü sinema yıldızı Douglas Fairbanks'in adına nispetle Douglas bıyık, memleketimizde yeni bıyık modasının ilk örneği oldu. Şöyle ki, altı ve üstü derince kırpılır, bıyık ince bir şerit halini alır, dudak bitimlerini de azıcık geçerek uçları kesilir, uç kısmı da orta kısma nispetle daha kalıncadır.
Douglas kesimi bıyık sonraları daha da inceldi, dudak üstünde bir sıçan kuyruğuna benzedi, bir delikanlı, genç adam yüzüne yakıştığı asla söylenemez. Bir zamanlar kadınların, kızların kaş yolmalarına benzeyen bir moda hastalığıdır." Bıyığın bu yeniden yükselişi elbette jiletin saltanatına halel getirmez. Ama tıraş bıçağının en ciddi rakibi de aynı dönemde gündeme gelecektir. 1950'li yıllarda geniş kitlelerin kullanımına sokulan elektrikli tıraş makinesinin ilanlarında, o güne kadar çok zevkli bir iş olarak sunulan jiletle tıraş olmanın, artık nasıl bir külfet haline dönüştüğünü öğrenmeye başlarız!
"Zamandan tasarruf etmek ve usturanın sebep olduğu deri tahrişatından kurtulmak için en emin vasıta", tabii ki elektrikli tıraş makinesi olacaktır. Ama ilk heyecan geçtikten sonra, bu elektrikli oyuncağın yüzlerini harap ettiğini düşünen birçok sakal düşmanı erkek (sanırım tıraş bıçaklarının artan reklâmlarının da etkisiyle) eski sevgilileri olan jiletlerine dönüş yaparlar.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız