Neolitik Çağ'dan bu yana, dünyadaki hemen her kültüre ait insanlar tarafından bilinen sarımsağa ilişkin en eski yazılı bilgiler, Sümerli'lerin M.Ö. 2600–2100 yıllarına tarihlenen tabletlerine dayanıyor. Sümerler'le başlayan bu serüvenin yayılma yönüne göre, sarımsağın önce İndus Vadisi'ne, ardından da Çin'e ulaştığı anlaşılıyor. Sarımsağın Çin'e ulaşmasının Hint tıbbı aracılığıyla gerçekleşmiş olduğuna hiç kuşku yok… Çinlilerin kullandığı bitkilerin çoğu gibi, sarımsak da Kore yoluyla Japonya'ya girmiş. Japonlar bu bitkiyi soğuk algınlıklarının tedavisinde ve afrodizyak olarak kullanmışlar.
Bir Hint efsanesine göre, tanrılar ve cinler tarafından araştırılırken “okyanusun zenginlikleri”nde ortaya çıkan pek çok değerli bitkinin içinde, sarımsak da ilk sıralarda yer almaktaydı. Tanrılar katından bir “nektar” olan sarımsağı paylaşmak isteyen tanrılar ve şeytanlar arasında kavga çıktı. Evrenin yaratıcısı "Vişnu", kavganın büyümesini önlemek için nektarı onlar arasında paylaştırmaya başladı. Ne var ki, şeytanlardan biri tanrıların arasına sızmış; nektardan bir ağız dolusu almayı başarmıştı. Olaya tanık olan Güneş ve Ay, durumu hemen Vişnuya bildirdi. Şeytan nektarı henüz yutamadan Vişnu onun kafasını uçuruverdi. Sıvı, şeytanın ağzından toprağa döküldü ve hemen yerde sarımsak bitkisi oluştu. Ancak, nektar bir kez şeytanın boğazına girmişti; bu yüzden, faydaları yanında ayrıca kötü afrodizyak özellikler de kazanmış oldu.
Akdeniz bölgesine inildiğinde, önemli yazılı kaynaklar olan Mısır papiruslarında da sarımsağın önemli bir yer tuttuğu anlaşılıyor. M.Ö. 450 yıllarında Mısır'ı gezen tarihçi Herodot'un bildirdiğine göre; Keops piramidinin yapılışı sırasında çalışan işçilerin yediği soğan ve sarımsaklar için ödenen para "1600 gümüş talent"i bulmuş ve bu bilgi papiruslara kaydedilmişti. Günümüz değerleriyle konuşulduğunda, yirmi yıl boyunca 360 bin işçi adına harcanan bu para, yaklaşık 10 milyon dolar ediyordu.
Yine Mısır'da, M.Ö. 1500 yıllarında yazılmış olan Ebers papiruslarında da sarımsağın ölümcül hastalıklara (kanser) karşı etkin bir ilaç olarak kullanıldığı yazmaktaydı. M.Ö. 1352 yılında ölen ünlü firavun Tutankamon'un mezar odasında bile sarımsak dişleri bulunmuştu. Eski Mısırlılar, bitkilerle dini inanışlar arasında bağlantılar kuruyordu. Eğer hastalıkları gönderen tanrılarsa, tedavilerini de onlara bağlamak gerekiyordu. Bu nedenle soğan ve sarımsağın onların gözündeki yeri çok büyüktü. Bunların tanrılara ait "kutsal bitkiler" olduğuna inanıyorlardı...
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız