Bunlar, kendi devşirme alanlarındaki yerleşim yerlerini gezip, köyle re tellallar çıkartarak Hıristiyan çocukları, babalarıyla birlikte ve başlarında köy papazı, papazın elinde de vaftiz defteri olmak üzere, kadılık merkezine getirtirlerdi. Kadı'nın, sipahi ağalarının, köy kethüdalarının da hazır bulunduğu şer'i mecliste, “kırk ha nede bir oğlan” hesabıyla, ayrıca evliler, yaşı on dördün altında, on sekizin üstünde olanlar, tek çocuklar, sağlıksızlar, çelim siz ve çirkin olanlar, keller, sığırtmaçlık ve çobanlık yapanlar, yetim ve öksüzler hariç tutularak seçim yapılır; seçilenlerden, endamlı, güzel yüzlü, zeki ve soylu olanlara, ileride saraya kaydırılmaları için, eşkâllerinin (fiziksel özelliklerinin) yazıldığı defterlere işaret konurdu. Bu defterlere vücut özellikleri, köyleri, baba ve ana adları yazılan devşirme oğlanları, yüzer, yüz ellişer kişilik “sürü” ler halinde sürücülere teslim edilirdi.
Anadolu'daki Rum ve Ermeni Hıristiyanlardan da zaman zaman devşirme oğlanı toplanmış tır ki, Mimar Sinan bunlardandır. 1616 ve 1626'da iki kez sadrazam olan Halil Paşa, Maraş dolaylarından devşirilmiş bir Ermeni idi. Bu noktada, yüz yıllarca süren devşir me uygulamasının yaşattığı dramatik-trajik sahneler, tarihlerimiz yazmasa da gözler önüne geliyor.
Kimi tarihçiler, Hıristiyan ailelerin çocuklarını, ileride paşa olacakları umuduyla ve seve seve verdiklerini ileri sürseler de buna inanmak için adamakıllı saf olmalıdır. Bir Hıristiyan ailenin, evladının din değiştireceğini, asker olacağını, savaşlara gideceğini ve güçlü bir olasılıkla öleceğini, sağ kalsa bile, bir daha yurduna dönmeyeceğini bilerek, gencecik oğlunun devşirilmesine olumlu bakması, olacak şey değildir. Nitekim Devşirme Kanunu'na yüzyıllarca boyun eğmiş ülkelerin tarihlerinde, biz abartma desek de bunun tam tersi yazılmakta, trajik sahneler anlatıl maktadır.
Pençik ve devşirme oğlanları arasından seçildikten sonra Topkapı, Galata, İbrahimpaşa ve Edirne saraylarında, çok yönlü eğitimden geçirilen saray acemi oğlanlarına bu evrede “celeb” deniyordu. Bunlar arasından özenle seçilenler, huzura çıkartılıp padişahın da onayı alındıktan sonra Enderun'a yollanırdı. Ayrıca savaşlarda tutsak edilen soylu yabancı çocukları, iç oğlanları ya da Gılmanan-ı Enderun adıyla, Topkapı Sarayı'nın Enderun örgütüne alınırlardı. Artık “dolamalı” olarak anılan gençler, önce “Büyük Oda” ve “Küçük Oda” denilen hazırlık sınıflarında eğitilirler; buradan da “Kaftanlı'”sanıyla Seferli, Kiler, Hazine odalarına ve nihayet en saygın konumdaki Hasoda'ya geçerek “zülüflü ağa” olurlardı. Bütün bu aşamalarda çok sıkı bir eğitim gördükleri gibi, bir yandan da padişahın özel hizmetlerini kusursuz bir biçimde yerine getirirler, müzik, spor, sahne gösterileri sergilerlerdi. “Çıkma” denen bir saray geleneğiyle de sırası gelenin iç oğlanlığı sona erer, önemli dış görevlere atanarak saraydan ayrılırlardı.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız