Ramazan başladı, ardından bayram geliyor. 'Ev'den, 'ofis'ten, 'faks'tan, 'cep'ten, 'email' veya 'internet' kanallarından, "Bayramınız mübarek olsun! Cenab-ı Hak tekrarını nasip etsin!" veya daha yenilikçi bir üslupla, "Bayramınız kutlu olsun! Ailece esenlikli bayramlar diliyoruz, efendim!" girişinden sonra, "Trafik, park sorunları malum; gelemiyoruz. Kusura bakmayın. İnşallah bir dahaki bayrama... Sizleri bekleriz!" gibi beylik laflarla yine bayram geçiştirilecek.
Bir kez şunu sormalı: "O eski bayramlar" ne zamana kadar yaşanmıştır? Eskilik ölçüsü kimlere göredir? Çünkü bu özleyişi sekseni yakalayanlar da kırkındakiler de yineliyor. O eski bayramlar acaba nasıldı?.. Bir örnek olmak üzere, yetmiş yıl öncesinin sahici sahnelerini yalın kat önümüze seren İstanbullu Aydın Boysan beyefendiyi dinleyelim:
"Bayram bizim çocukluğumuzda, paraca refaha kavuştuğumuz günlerdi. Cebimiz para görürdü. Amcalar, teyzeler, ancak bayramlarda eli açık olurdu. Sesimiz kısılıncaya kadar dondurma yiyebilirdik. Maceranın sonu mu vardı? Hatta tramvaya binip Sultanahmet'e kadar gider, beş kuruş verip meydan çevresinde motosikletle bir tur atardık.
Hangi bayram olursa olsun bol şekerleme ve çikolata yeme fırsatına kavuşurduk. Gözümüz de doymazdı. Yumruk kadar lokumları ağzımıza atmaya çekinmez, çiğneme payı kalmadığından ağzımızı açıp kapayamaz, lokum kendisi bir derece eriyinceye kadar konuşamazdık.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız