Bazen yaşça bizden büyük olanların, hatta bazen bizim bile çocukluğumuzu özlediğimizi hissedebiliriz, birbirimizden duyabiliriz. İnsanın çocukluğunu özlemesi, olaya sıradan bir göze baktığımızda çok tuhaf gelebilir. Yani bir insanın çocukluğunu yaşadığı mahalle yerinde duruyordur. Çocukluk arkadaşları yerinde duruyor olabilir. Annesi, babası belki yaşıyordur, belki yaşamıyordur. Bunlar özlenebilir ama çocukluğun bizzat kendisinin özlenmesi, ilk bakışta insana biraz tuhaf gelebiliyor. Ama aslında bunun da son derece anlamlı bir sebebi var. Peki o sebep ne olabilir?
İnsan büyürken pek çok şey özel olma vasfını kaybeder. Heyecan verici olma vasfını vasfını kaybeder. İnsan büyüdükçe bir şeyleri sevme vasfını yitirmeye başlar ama insan daha büyümeden çocukken bu vasıflara daha çok sahiptir. Daha kolay hayal kurup daha kolay bir şeyleri aklında idealize edebilir. Ve insan aslında bunu özler. Çocuklukta özlenen şey de budur. Hayal kurabilme ya da idealize edebilme kabiliyeti.
İnsan büyüdükçe de hayal kurabilir ancak bu hayaller genellikle yaşadığı dünyanın gerçekleri ile sınırlı kalır. Ancak çocukken böyle olmaz. İdealleştirme dediğimiz kavram, insanın çocukluğunda ve belki de gençliğine kadar uzanan bir kabiliyet şeklinde insanın hem hayal kurmasını hem de dünyaya olan bakış açısını daha mutlu veya huzurlu, veya yumuşak diyebileceğimiz bir hale getirir. İşte insan çocukluğunu özlerken aslında bunu özler, bunu yapabilmeyi özler. İnsan büyüdükçe idealize edebilme yeteneğini kaybeder. Ve insanın özlediği şey budur, çocukluğu değildir.
Peki bir şeyleri idealize etmeyi nasıl tanımlayabiliriz? Bunu en iyi insanların bir şeylere aşık olma eğiliminden tanımlayabiliriz. İnsanlar başka bir insana aşık oldukları zaman onun vasıflarını ve onun kabiliyetlerini oldukça büyütür, onda olmayan pek çok vasfı ona yüklerler. En azından aşık olduğunu iddia eden veya söyleyen pek çok insanın ortak özelliği budur. İşte idealize etmek de aslında hayatımızda olan pek çok şeye olduğundan fazla olanları yükleyebilme, onu yüceltebilme ve ona karşı yoğun duygular besleyebilme yeteneği olarak düşünülebilir. Yani biz çocukken örneğin yaşadığımız ev sadece yaşadığımız ev olmaz. Belki bizim için bir saraydır. Belki bize çok huzur veren bir yerdir. Ya da yaşadığımız ülkeyi veya yaşadığımız mahalleyi veya çocukken gördüğümüz insanları gittiğimiz bakkalı, marketi kafamızda idealize etmişizdir. Gittiğimiz parkı idealize etmişizdir. Aslında onlar bakkal, market veya park değildir bizim için. Çok daha fazlasıdır. Çok daha anlamlıdır. Aslında idealleştirmeyi bir şeylere anlam yükleyebilme kabiliyeti olarak düşünebiliriz.
Ama insan büyüdükçe bu anlamlandırma yeteneği yerine gerçekte olup biteni görmeye bırakır. Ve insan idealize etme yeteneğini kaybetmeye başlar. Bu yetenek bazı insanlarda çok daha geç yaşlarda kaybolabilir. Ancak genele baktığımız zaman 16-17 yaşlarında, 18 yaşlarda bitmeye başlar. Tabi dediğim gibi bazı insanlarda bu daha da uzayabilir. Ve bitmeye başlaması, 17-18'i bulurken tamamen bitmesi de belki de 25-26 yaşları bulabilir. Ve insan bu yeteneğini özler. Büyüdükçe azalmaya başlar ve sonunda tamamen kaybolur. Ve insan bir daha aynı şeylere aynı anlamları yükleyemez. Yani şöyle düşünün, çocukluğunuzda o anlam yüklediğiniz şeyler her neyse, onları büyüdüğünüzde ilk kez görseniz, inanın bana sizin için hiç de bir anlamı olmayacaktır. İşte insan bu yeteneği özler. Çocukluğunu değil, bunu yapabilmeyi özler, idealleştirebilmeyi özler. Özlenen şey budur. Tabi pek çok insan bunu fark edemez ve aslında idealleştirdiği şeyi özlediğini zanneder. Idealleştirdiği şeyin harika veya muhteşem olduğunu zanneder, onu özlediğini zanneder. Ama aslında özlediği şey idealleştirebilme yeteneğidir.
İnsanlar açısından ise çocukluktan çıkmak ve pek çok şeyi olduğu gibi görmeye başlamak o kadar da kolay olmaz. Hatta var olan şeyleri olduğu gibi görmeye başlamak bile pek çok insanın psikolojisini bozabilir. Onları dünyaya karşı daha korku dolu bir hale getirebilir. Aslında idealleştirdiğimiz dünyadan ve o çocukluğumuzdan çıkıp vahşi, sert ve acımasız olan gerçek dünyaya giriş yaparız. Ve insanlar aslında bu yüzden de çocukluklarını özlerler. O sert olmayan dünyayı özlerler. Pek çok yetişkinliğe girmeye başlayan insan o acımasız dünyayı kaldıramaz. Ya da yüzleşemez. Belki de günümüzdeki pek çok psikolojik sorunun temelinde bu olabilir. Bir ihtimal sadece.
Yorumlar
elbet özleniyor
Çocukluk özleniyor bence de. Büyüyünce sorumluluk yüklenmek zor geliyor galiba.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız